23. İstanbul Tiyatro Festivali -5

“Festivalde yerli yapımlar”

Erdoğan MİTRANİ Sanat
25 Aralık 2019 Çarşamba

Bu yazımda, ilk kez festivalde seyirci karşısına çıktıktan sonra hâlen sahnelenmekte olan iki yeni yapımla bir oyun okumasından söz edeceğim.


kumbaracı50’nin yeni müzikali  ‘Kaldırım Serçesi’

“Hiç;  hiç mi hiç, ben pişman olmadım hiç…”

19 Aralık 1915’te doğan, sokaklarda büyüyen, sokaktan hiç kopmadan dünyanın en tepesine çıkmayı başaran büyük sanatçı Edith Piaf, 10 Ekim 1963’te öldüğünde, 48 yıllık trajik hayatında dibi de zirveyi de görmüş bir sanatçıydı. Gençlik yıllarında tanıştığı, ömür boyunca en yakın dostu kalan ünlü Fransız şair, romancı, oyun yazarı, yönetmen Jean Cocteau da, 11 Ekim 1963’te, Piaf’ın ölümünün açıklanmasından kısa bir süre sonra, aynı gün içerisinde yaşama veda etmişti. Ablasıyla tanıştığında on iki buçuk yaşında olan, babasının başka bir kadından olan kızı Simone Berteaut, onunla birlikte sokaklarda şarkı söylemiş, akrobatlık yapmış, hep yanında kalarak, neredeyse tüm yaşamının tanığı olmuş, “Piaf” adlı biyografik kitabında kendisine “Momone” diyen Edith’in hayatını anlatmıştı.

Yazar yönetmen Başar Sabuncu’nun Berteaut’nun anılarından yola çıkarak yazıp yönettiği ‘Kaldırım Serçesi’, Türkiye’de ilk kez 1982’de sahnelenmiştir. Edith Piaf olarak müthiş bir Gülriz Sururi’nin başını çektiği 18 oyuncunun 70’e yakın karakteri canlandırdığı, Gülriz’in Piaf ile özdeşleşen olağanüstü yorumu kadar, o güzel sesiyle Türkçe söylediği şansonlarla da bir tiyatro efsanesine dönüşmüştü. Şarkıları çevirmek üzere projeye dâhil olan Can YücelGariban Jean’ın Düttürüsü’nden sonra ayrılınca, diğer şarkı sözlerini, Başar Sabuncu ve Engin Cezzar çevirmişti. Biri hariç! İkili, oyunun final şarkısı ‘Non, Je Na Regrette Rien’de iyice zorlanınca Türkçe sözleri Gülriz Sururi yazmıştı:  “Hiç;  hiç mi hiç, ben pişman olmadım hiç…”

Kaldırımda doğan, yaşamı boyunca yoksulluk ve hastalıklarla boğuşan, hayatı müthiş bir tutku ve cesaretle kucaklayarak dünyayı sarsan bir efsaneye dönüşen bu cüssesi ufak, hançeresi geniş kadının, kısacık bir ömre sığdırdığı büyük bir tutkuyla dünyayı nasıl salladığını anlatan ‘Kaldırım Serçesi’, katmanlı yapısı ile günümüzde de heyecan verici bir oyun.

Oyun, Aylin Alıveren’in dramaturgisiyle, Yiğit Sertdemir yönetmenliğinde, Yiğit Özatalay’ın direktörlüğünü üstlendiği canlı müzik eşliğinde Altıdan Sonra Tiyatro tarafından, yeniden sahneleniyor.

Başar Sabuncu, oyunu yazarken, Simone ile Edith’in üvey kardeş olduklarını ‘es’ geçerek Edith’in en yakın arkadaşı ‘sokak kadını Momone’u Edith’in hiç kopmadığı sokağın simgesi olarak gösteriyordu. Yeni sahnelemede de, Sabuncu’nun bu tercihine uyuluyor.

Yönetmen ve sokakla sahneyi iç içe geçiren dekorun tasarımını da üstlenen Sertdemir, Piaf’ı başarıyla canlandıran Tülay Günal’ın etrafında altı oyuncunun (Levend Yılmaz, Aytek Şayan, Burcu Halaçoğlu, Can Deniz ErzaimOzan Erdönmez, Yeşim Sarı) tüm diğer karakterleri canlandırdığı, compact/sıkılaştırılmış bir yorum yeğlemiş. Kimi zaman şarkılarda koro görevini de üstlenen altılının takım oyunculuğu dört dörtlük ama özellikle bazı genç oyuncularda diksiyon sorunları var. Örneğin, Yves Montand olarak duygulu ‘Les feuilles mortes’  yorumunu pek beğendiğim Aytek Şayan’ın daha anlaşılır konuşması şart.

Oyunu anısına sahneledikleri Gülriz Sururi, şansonları o benzersiz sesini taklit etmeye yeltenmeden, kendi çok da güzel sesiyle, ‘Piaf şarkılarını yorumlayan Gülriz’ olarak söylemişti. Çok etkileyici yorumunda Tülay Günal da aynı yolu seçmiş, hatta saç modelini ömrünün sonuna kadar değiştirmemiş olan Sururi’nin Piaf hatırına taktığı kıvır kıvır peruğu bile göz ardı ederek, sesi ve oyunculuğuyla Tülay Günal kalmış.

Sadece Günal’ın değil, tüm ekibin yorumu, Piaf’ın kişisel öyküsünü daha evrensel bir boyuta taşımayı amaçlıyor. Kanımca Fransızlığın geri planda kalması sahnelemenin dezavantajı olmuş. ‘Kaldırım Serçesi’, bir Fransız kadınının, Fransa’da, özellikle Paris’te geçen öyküsüdür. ‘Bizim semt’ Pigalle’dir, iki buçuk saat boyunca dinlediklerimiz ‘Fransız’ şansonlarıdır. Piaf’ın o Fransız çekiciliği kaybolursa, sadece hayatının aşkı Marcel Cerdan’a değil, yaşamı boyunca sevmiş olduğu tüm erkeklere gerçekten âşık olan Edith, erkekten erkeğe koşan uçarı bir kelebeğe dönüşür; ahının da vahının da kalmadığı son yıllarında, seyirci, gencecik Théo’nun onun malına mülküne değil, benzersiz karizmasına âşık olduğuna inanamaz. Tabii ki bu çekincem, frankofon eğitim almış birin olarak aşırı duyarlılığımdan kaynaklanıyor da olabilir.

Sonuçta, çok iyi sahnelenmiş, çok iyi oynanmış,  tiyatromuzda artık yapılamayan dört dörtlük kapsamlı bir müzikal çalışma var karşımızda.

26.12. 2019 ve 03.01.2020  Duru Ataşehir, 27.01.2020 Kenter Tiyatrosu, 31.01.2020 Zorlu PSM, Sezon boyunca İstanbul tiyatroları ve turnelerde. Sakın kaçırmayın derim. 

 

Biriken’in yeni oyunu “Sahibinden Kiralık”

1965’te doğan Özen Yula, eserleri tezlere ve incelemelere konu olmuş, çok sayıda ödül almış, tiyatro dışında öykü, roman ve deneme türlerinde önemli eserler vermiş bir yazar ve yönetmen. Yula, yazdıklarının yanında genç tiyatroculara ve yazarlara verdiği destekle de tanıyıp çok sevdiğimiz bir tiyatro insanı.

Geçen Tiyatro Festivalinde biriken’in sahnelendiği, oyun okuması olarak izleyip hayran olduğumuz ‘Sahibinden Kiralık’, bu yıl yönetmenliğini, sahne tasarımını ve videosunu biriken’in (Melis Tezkan & Okan Urun) üstlendiği bir oyun olarak karşımızda çıkıyor. Işık tasarımını Cem Yılmazer, ses tasarımını Ömer Sarıgedik yapmış.

‘Sahibinden Kiralık’, hava kararınca gizli değiş tokuşların merkezi haline gelen, kendine göre kuralları, yetkilileri, deneyimlileri ve müşterileri olan büyük kentin bir parkında geçer. Arzu alışverişlerinin ikiyüzlü ahlak anlayışından kopmadan yaşandığı, göçlerin, ekonomik çıkmazının çaresiz bırakarak ‘çarka çıkmak’ zorunda bıraktığı gençlerin önce becerilmek, sonra da becermek hiyerarşisinden geçtikten sonra kendilerini pazarladığı bu parkta, altı kişinin birbirini tamamlayan hikâyelerini izleriz. Parka yeni gelen Adnan ile 14 yaşındaki Simay arasında bir aşk doğar. Simay’ın da söylediği gibi “gece geç vakit televizyonda izlenen siyah beyaz eski bir film gibi”, yalanlar, hayaller, güç savaşlarının eşlik ettiği bu aşk hikâyesi, Yeşilçam filmleri kurgusuyla yaşanan, cinayetin ve öç almanın da karıştığı arabesk bir efsaneye dönüşür… Adnan / Simay ilişkisinin paralelinde, oyunun diğer kişileri de, şiddetin sıradanlığının ışığında, cinselliği, ilişkileri ve ölümü yaşarlar…

Melis Tezkan ve Okan Urun bu parlak metni, öykünün hem sinematografik, hem teatral, hem de ‘reality show’ yönlerini ortaya çıkaran müthiş etkileyici bir biçemde yorumluyorlar.

Öykü, kişiler arasında monologlar ve diyaloglar arasında gelişirken, her sekans mikrofona konuşan farklı bir anlatıcı eşliğinde gelişiyor. Video kullanımının desteklediği sinematografik

sahnelemeye, devamlı çakan çakmakların yaktığı, herkesin içtiği görünmez sigaralar gerçeküstü, neredeyse fantastik bir boyut katıyor. Bu fantastik tonlama, ölmüş Adnan’ın ışıklandırmanın mezara çevirdiği parkın yarı karanlığındaki olağanüstü monoloğunda doruğuna ulaşıyor.

Özen Yula, sahnelenen metne Simay’ın ileri yaşlardaki hâlini de katıyor. Bu ‘gelecek’, parkın dışında var olduğu için ancak ekranda, film olarak izlenebiliyor.  Meral Çetinkaya’nın kusursuz diksiyonunun ve müthiş oyunculuğunun öne çıktığı bu ikinci monolog, oyunun en heyecan verici anlarından biri.

biriken’in oyuncu yönetimi her zamanki gibi dört dörtlük. Biri hariç hepsi geçen yıl okuma tiyatrosunda da rol almış olan Ozan Güçlü, Yusuf Sefaoğlu, Semi Sırtıkkızıl, Zeynep Su Topal, Ertuğrul Aytaç Uşun, Cem Baza çok iyiler. Tertemiz yüzlü Semi Sırtıkkızıl’ın sırf beden diliyle dört dörtlük bir bıçkına dönüşmesinden, Ertuğrul Aytaç Uşun’un Adnan yorumundan çok etkilendim. İlk kez sahneye çıkan Zeynep Su Topal’ın müthiş inandırıcı Simay yorumu özellikle çok başarı.

Olağanüstü bir metnin müthiş başarılı bir yorumu. Mutlaka izleyin derim. Sezon boyunca her perşembe Toy İstanbul’da. 

 

Festivalde bir Okuma Tiyatrosu Yeni Metin Yeni Tiyatro, “Senenin Oyunu”  “Kalanlar”

2012’den bu yana GalataPerform tarafından düzenlenen Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali kapsamında, geçen yıldan beri verilmekte olan ‘Senenin Oyunu’ ödülünü bu yıl kazanan ‘Kalanlar’ı, festivalde okuma tiyatrosu olarak seyirci karşısına çıktı.izledik.

‘Kalanlar’, sıcak bir günde Adana’da, yeni ölen Şükran Hanım’dan kalanları toparlamak için cenaze evinde buluşan beş kadının eşyalarla, merhumeyle ve birbirleriyle olan ilişkilerini ele alan eksilmek ve kalmak üzerine, sekiz olağanüstü kadının elinden çıkmış müthiş sağlam bir kadın oyunu.

Itır Karabulut yazmış, Yeşim Özsoy yönetmiş, ışık tasarımını ve uygulamasını Ayşe Ayter yapmış, beş muhteşem kadın, Ayşe Lebriz Berkem, Banu Fotocan, İpek Erdem, Nükhet Akkaya ve Sezgi Deniz oynamış.

Aynı olayların beş ayrı yorumunun, bir tema etrafında gelişen beş çeşitlemeden oluşan müzikal kurgusu çok etkileyiciydi. Ravel’in ‘Bolero’sundaki, tek bir müzikal cümleyi, tek bir sazdan başlayıp koca bir orkestraya ulaştıran yöntemin tersine çevrilerek, beşliden tekliye gidişi de heyecan vericiydi.

Geçtiğimiz yıl ilk defa ‘Senenin Oyunu’ ödülünü almış olan Ömer Kaçar’ın ‘Misafir’i bu sezon kumbaracı50’de büyük başarıyla sahneleniyor. Darısı gelecek yıl ‘Kalanlar’ın başına.

 Hepinize iyi seyirler dilerim.