BiR ANNE-KIZ HESAPLAŞMASI

Hirokazu Kore-Eda ‘SAKLI GERÇEKLER’de aile kavramını sorgulamayı sürdürüyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
31 Aralık 2019 Salı

Ülkesi dışında yaptığı ilk filmde Japon usta yıllanmış travmalarla yüzleşme cesaretinde bulunmuş bir anne-kızın krizlerle ve birbirleriyle hesaplaşmasını anlatıyor. Yönetmen, ustası olduğu bir konuyu, aile dinamiklerini gözlemlerken, oyunculuk mesleğine şiirsel bir açıdan yaklaşarak, ünlü aktris anne ile senaryo yazarı kızı arasındaki gerilimi ustalıkla işliyor. Sinema dünyasının kulisini, sanatçıların egolarını gözler önüne sererken Kore-Eda, yalanlar, gurur, pişmanlık, hüzün, neşe, uzlaşma ve barışma çabaları gibi temaların hakkını veriyor. Fransız sinemasının iki divası, Deneuve ve Binoche’u karşılıklı döktürürken izlemek büyük keyif.

Japon yönetmen Hirokazu Kore-Eda, son filmi ‘Saklı Gerçekler/La Verite’de kariyeri boyunca yaptığı gibi, çağımızın en önemli kriteri olarak gördüğü aile kavramını sorguluyor.

Ülkesi dışında yaptığı bu ilk filmde Japon usta Fransa’da uluslararası bir teknisyen ve oyuncu kadrosuyla, yıllanmış travmalarla yüzleşme cesaretinde bulunmuş bir anne-kızın krizlerle ve birbirleriyle hesaplaşmasını anlatıyor.

Venedik Film Festivali’nin açılışını yapan bu filminde Kore-Eda, içinde yaşadığımız ekonomik modelin ahlaki sorunlarına ayna tutma işlevini sürdürüyor.

Yönetmenin geçen yıl Cannes’da Altın Palmiye kazanan filmi ‘Arakçılar/Shoplifters’, aynı çatı altında yaşayan, ancak aralarında kan bağı bulunmayan altı kişilik bir ailenin öyküsünü anlatıyordu.

Yine Cannes’dan ödüllü (2013 Jüri Ödülü) ‘Benim Babam, Benim Oğlum’da anne-baba-oğuldan oluşan bir ailede, bebeklerin doğumevinde karışmasının ortaya çıkmasıyla yaşanan travma inceleme konusu ediliyordu.

‘Küçük Kız Kardeşimiz’de (2015) büyük anneleriyle yaşayan üç kız kardeşin, bir üvey kız kardeşin ortaya çıkmasıyla ailenin yazgısının değişmesini anlatıyordu.

Sinema dünyasının kulisi

Kore-Eda 2018’de Cannes’da Altın Palmiye Ödülü’nü kazandıktan sonra yaptığı basın toplantısında, “Yaş aldıkça filmlerimde değişik aileleri anlatıyorum. Filmlerimde ‘bir aileyi aile yapan nedir’ sorusuna cevap arıyorum” demişti ve ilave etmişti; “Aile içinde acıtan bir gerçek mi önemlidir, yoksa tatlı bir yalan mı? Senaryolarımı yazarken bu sorularımın cevaplarını araştırırım. Temennim filmlerimi izleyenlerin kendilerinde saklı gerçek cevapları araştırmaları”.

‘Saklı Gerçekler’, yönetmenin ustası olduğu bir konuyu, aile dinamiklerini gözlemlerken, oyunculuk mesleğine şiirsel bir açıdan yaklaşarak, ünlü bir aktris olan anne ile senaryo yazarı kızı arasındaki gerilimi ustalıkla işliyor.

Senaryosunda ustalıkla çizilmiş karakter portreleri eşliğinde, sinema dünyasının karanlık labirentlerini, kulisini, sanatçıların egolarını gözler önüne sererken Japon yönetmen kahramanlarının küçük dünyalarının ‘yalanlar, gurur, pişmanlık, hüzün, neşe, uzlaşma ve barışma çabaları’ gibi temaların hakkını veriyor.

Filmin açılış sahnesinde, Paris dışındaki bahçeli şahane bir villada yaşayan ünlü aktris Fabienne’i (Catherine Deneuve) bir gazeteciye röportaj verirken görüyoruz.

‘Gerçek’ adlı bir anı kitabı kaleme alan Fabienne’in, New York’ta yaşayan senaryo yazarı kızı Lumir’i (Juliette Binoche) kitabının Paris’teki lansmanına davet ettiğini öğreniyoruz. Fabienne şöhreti yakalayamamış aktör damadı Hank (Ethan Hawke) ile dalga geçtiği esnada kızı ve ailesi salondan içeri girer. 

Lumir annesinin gölgesinde yaşamaktansa, kendisinden uzaklaşmayı seçmiş, yetenekli bir kadındır. Şişik egolu, ününü sürdürmek için her yolu mubah sayan Makyavelist Fabienne ile kızı arasında, geçmişe dayanan kapanmamış yaralar vardır. Dünya sinemasının önde gelen oyuncularından Fabienne, yazdığı otobiyografik kitapta kızından hiç söz etmemiştir. Gururlu, kibirli, benmerkezci aktris, kitabında sadece kendisinden, duygularından bahsederken, kendini dünyanın merkezi gibi gördüğünü itiraf ediyor.

Anne-kız arasındaki su yüzüne çıkan gergin diyaloglardan Fabienne’in aktris arkadaşı, Lumir’in manevi annesi, depresyon sonucu evvelce intihar etmiş olan Sarah’ın gölgesinin hâlâ o evde yaşadığını öğreniyoruz.

Fabienne’in o günlerde çevirmekte olduğu filmin başrolünde oynayan Manon (Manon Clavel) Lumir’e her yönüyle Sarah’yı hatırlatıyor. Fabienne yıldızı süratle yükselen, parlak genç aktrisin yanında, anne rolünde, yardımcı bir rolde oynamanın verdiği kompleksten rahatsızdır.

Gazetecinin kendisine sorduğu “Yeni nesil arasında sizin çizginizde bir oyuncu var mı?” sorusuna, narsist bir eda ve kibirli bir tonla ‘yok’ cevabını yapıştırır.

Kritik bir konuyu işleyen film, gerçek hayatta olduğu gibi komediyle drama aynı oranda yer vermeye çalışıyor. Konuyu dolambaçsız bir şekilde anlatmayı tercih eden Kore-Eda, ailelerin çocuklar üzerinde bıraktığı kalıcı yaraların altını çiziyor.

Çok iyi anlatılmış konusuyla, kusursuz mizanseni ve sinematografisiyle, sinema sanatının kulislerine ayna utmasıyla, Fransız sinemasının iki divasını bir araya getirmesiyle, ‘Saklı Gerçekler’ izlenmeyi hak eden bir film oluyor.

Sinema sanatı, kızlarını yıllar boyunca ihmal etmiş yıldız annelerin kızlarıyla aralarındaki travmalı ilişkiyi işleyen konulu filmleri hep sevmiştir.

Birçok film, ihmale uğradıkları ünlü anneleri tarafından takdir edilmeyi arzulayan kız çocukların hesaplaşma öykülerini, aralarındaki iletişimin kesilmesinden yıllar sonra karşı karşıya gelmeleri ve yüzleşmeleriyle işledi. Senaryo yazarları bu konuyu ele alırken, hayranlık, hayal kırıklığı, aile bağları, şöhret, kin, nefret, uzlaşma, barışma gibi temaların hakkını vermeye çalıştılar.

Kore-Eda, ünlü anne ile ona yetmeyen küskün kızı arasındaki travmayı işlemek için Ingmar Bergman’ın 41 yıl önce ‘Güz Sonatı/Höstsonaten’ (1978) filminde işlediği yoldan ilerliyor. Filmde ünlü konser piyanisti Charlotte’un (Ingrid Bergman) yıllarca ihmal ettiği kızı Eva’ya (Liv Ullmann) yaptığı ziyarette, uykusuz bir gecede, anne-kızın birbirlerine söylemek istediği her şeyi tek tek açığa çıkıyordu.

Ingmar Bergman, bilinçli bir tercihle, hayatı boyunca iyi bir anne olmamakla itham edilen vatandaşı Ingrid Bergman’ı ilk kez birlikte çalışmak için davet etmişti. Ingrid Bergman da Liv Ullmann da özel hayatlarında iyi birer anne olmamakla eleştirilmişlerdi.

İyi anne olmamakla eleştirilen aktrisler

Catherine Deneuve’ün aktris kızı Chiara Mastroianni’ye iyi annelik yapmadığı da yaygın bir kanaat.

Sancılı anne-kız ilişkilerini anlatan filmler arasında ‘Saklı Gerçekler’ ile akrabalık taşıyan filmlerden biri Joan Crawford’un hayatını anlatan ‘Mommie Dearest’ (1981) adlı biyografik drama.

Faye Dunaway’in canlandırdığı Crawford, kızı Christina’yı yetiştirirken büyük acılar yaşatmıştı. Filmin senaryosunu Frank Perry, Christina Crawford’un aynı adlı kitabından uyarlamıştı.

Mike Nichols’un ‘Yaşamın Kıyısından Kartpostallar/Postcards From the Edge’ (1990) başyapıtında uyuşturucu bağımlısı aktris Suzanne’a (Meryl Streep) yıllar sonra annesi Doris (Shirley McLane) yardım etmeye çalışıyordu.

Filmin senaryosunu yazan Carrie Fisher’ın bir dönem madde bağımlılığı sorunlarıyla boğuşması ve annesinin bir başka ünlü aktris Debbie Reynolds olması ilginç bir ayrıntı.

‘Saklı Gerçekler’e dönecek olursak Kore-Eda, bilmediği bir lisanda çektiği bu filmde iki dev Fransız oyuncudan tam verim almayı başarıyor.

Fransız sinemasının yaşayan en büyük kadın oyuncusu Catherine Deneuve, bilinen rahatlığıyla adeta kendini oynuyor. Cannes’dan Onursal Altın Palmiye Ödüllü aktris, Berlin’de 2002’de ‘8 Femmes’ ile, Venedik’te 1998’de ‘Place Vendome’ ile En İyi Kadın Oyuncu seçilmişti. Deneuve’ün 1993 yılında ‘Indochine’ ile En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar adaylığı var. 

Juliette Binoche’un daha parlak bir künyesi var. 1996’da ‘İngiliz Hasta/The English Patient’ ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ını kazanan aktrisin, dünyanın en önemli üç festivalinde kazanılmış birer En İyi Kadın Oyuncu Ödülleri var: Cannes’da ‘Certified Copy’ ile 2010’da, Venedik’te ‘3 Renk: Mavi’ ile 1993’te, Berlin’de ‘İngiliz Hasta’ ile 1996’da…

Yazımı filmin yönetmeni, kurgucusu ve senaryo yazarı Hirokazu Kore-Eda ile bitirmek istiyorum. 1962 Tokyo doğumlu sanatçı 15 uzun metrajlı filmlik kariyerinde insani değerleri öne çıkaran, şiirsel içerikli filmleriyle tanındı.

Terkedilme, sevilen birinin kaybı, ölüm, aile ilişkileri gibi favori konular Kore-Eda’nın dayandığı ana noktalardır. Üçüncü filmi ‘Distance’ (2001) ile ilk kez bir uluslararası festivale (Cannes) katıldı. Üç yıl sonra ‘Nobody Knows’ ile oyuncusu Yuya Yagira’yı Cannes tarihinin en genç ödüllü aktörü yaptı.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün