Portekiz’in müzik mirasını dünyaya tanıtan ses: ANTÓNIO ZAMBUJO

Amália Rodrigues Vakfı tarafından verilen ‘En İyi Erkek Fado Şarkıcısı’ ödülüne layık görülen, ülkemizde de ilgiyle izlenen ‘The Voice’ (O Ses) Portekiz yarışmasının jüri üyeleri arasında yer alan António Zambujo, Türkiye’de ilk kez 24 Ocak akşamı İş Kuleleri Salonunda İstanbullu müzikseverlerle buluşacak.

Sanat
15 Ocak 2020 Çarşamba

Işıl Gerek


Müziğiyle 2014 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine giren Alentejo bölgesindeki Beja’da dünyaya gelen António Zambujo, sekiz yaşında klarnet öğrenmeye başladı.

Lizbon’a taşındıktan sonra Fado’ya derin bir tutku duymaya başlayan sanatçı, ilk albümü ‘O Mesmo Fado’yu 2002 yılında yayınladı. Albümlerinin uluslararası dağıtıma girmesiyle daha geniş kitleler tarafından tanınan Zambujo, Brezilya ritimleri, Bulgar melodileri gibi farklılıklardan beslense de kendi köklerinden ve Portekiz ezgilerinden uzaklaşmadı.

Avrupa’daki birçok ülkede konserler veren sanatçının ‘Até Pensei Que Fosse Minha’ albümü  2017 Latin Grammy Ödülleri’nde ‘En İyi Albüm’ dalında aday oldu.

2018 yılında yayınladığı son albümü ‘Do Avesso’da, ‘Once Upon A Time In America’ (Bir Zamanlar Amerika’da) filminin Ennio Morricone imzalı müziklerinden biri olan, ölümsüz şarkılardan ‘Amapola’yı yeniden seslendiren sanatçı, bu albümde Lizbon Senfoni Orkestrasıyla işbirliği yaparak müzikal dilinin sınırlarını genişletti.

António Zambujo ile İstanbul’da vereceği ilk konser öncesinde söyleştik.

Şarkılarınız Fado ile sınırlı değil, daha modern bir tarzınız var. Brezilya ritimlerini, Bulgar melodilerini harmanlarken geleneksel Portekiz müziği tınısını da koruyorsunuz.  Müziğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Müziğimi nasıl tanımlayabileceğimi çok bilmiyorum açıkçası. Sanırım şimdiye kadar dinlediğim ve beni büyük ölçüde etkilemiş her şeyin bir karması. Biraz Brezilya şarkıları, caz, biraz Portekiz’den ve Afrika’dan etnik melodiler… Daha farklı da nasıl anlatabilirim çok bilmiyorum.

Son albümünüz ‘Do Avesso’ 2018 yılında yayınlandı. Müzik yolculuğunuzda bu albümün nasıl bir yeri var?

‘Do Avesso’ diğer albümlerimden oldukça farklı çünkü üç prodüktörle çalıştım. Farklı türde müziklerle benzer bir etki yaratarak ortak bir temel oluşturmaya çalıştık. Başta çok farklı fikirler vardı ama sonuçtan çok memnunum. İlk kez bir klasik orkestra ile kayda girdim ve bunun harika bir his olduğunu anladım.

Müzik geleneği 2014 yılında UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesine giren Alentejo bölgesindeki Beja’da dünyaya geldiniz. Nasıl bir çocukluğunuz oldu? Müzikle ilgili ilk anılarınız nelerdi?

Normal bir çocukluk geçirdim. Futbol oynardım, bisiklete binerdim, arkadaşlarımla oynardım ama aynı zamanda da yaşadığım bölgenin geleneksel müziğine büyük bir ilgi duyuyordum. Çok küçük yaşta bu müziği öğrenmeye ve performanslar sergilemeye başladım. İlginç ve önemli günlerdi benim için. Müziğin hayatımda önemli bir yeri olacağını her zaman biliyordum.

Klarnet çalarak müziğe başladınız, öyle değil mi? Hâlâ çalıyor musunuz? Çalabildiğiniz diğer enstrümanlar neler?

Küçükken evimizde neredeyse her enstrüman vardı. Mızıka, flüt, piyano… Sonra konservatuarda klarnet öğrenmeye başladım, hâlâ da çalıyorum. Evde klarnetim, piyanom, mızıkalarım, gitarlarım ve bir de basım var. Hepsini çalmaktan keyif alıyorum.

Müzikseverler Fado’yu çoğunlukla kadın şarkıcılardan dinlemeye alışkın. Bir erkek olarak siz nasıl bir yorum kattığınızı düşünüyorsunuz?

Portekiz’de insanlar Fado’yu hem kadınlardan hem de erkeklerden dinliyor aslına bakarsanız. Böyle bir ayrım olduğunu pek de söyleyemem. Ben Fado’da, Portekiz dilinin büyük şairlerinin sözlerini mümkün olan en yalın şekilde icra etmeye çalışıyorum.

Dinleyicilerin, Fado severlerin, müzik otoritelerinin müziğinize yaklaşımı nasıl?

Çok şanslıyım ki, konser biletlerim genellikle hızlıca tükeniyor, bu beni çok mutlu ediyor. Aynı zamanda bana yapmak istediklerimi yapabilme özgürlüğü veriyor. Müzik otoritelerinin benimle ya da müziğimle ilgili ne düşündüklerini çok önemsemiyorum. Benim için en önemlisi canlı konserler ve o esnada dinleyicilerimle kurduğum bağ…

Müziğe ve hayata dair ilham kaynaklarınız neler?

En büyük esini iki oğlumdan ve izlediğim, dinlediğim insanlardan alıyorum. İnsanların yaptıkları, konuştukları, küçük anlar, birine ya da bir şeye karşı duyulan sevgi, tüm bunlar bana ilham veriyor.

Müzik dışında nelerle ilgileniyorsunuz?

iyi bir okurum, kitap okumayı seviyorum. Bunun yanı sıra spor yapmayı seviyorum. Boks, jiujitsu, muaythai, futbol ve basketbol en sevdiklerim arasında… Bir de büyük bir mimari ve dekorasyon merakım var…

Günlük yaşamınızda neler dinlemeyi seviyorsunuz?

Arabamda Spotify kullanıyorum ve çok farklı türlerde müzikler dinliyorum. 21 yaşında bir oğlum var, onun sayesinde yeni müzisyenler keşfediyorum. Genç sanatçıları takip ediyorum. Brezilya’dan Tim Bernardes ya da Rodrigo Amarante’yi, İspanya’dan Silvia Perez Cruz’u çok seviyorum.

Son olarak Türkiye hakkındaki izlenimleriniz neler?

Daha önce oraya gelen arkadaşlarımdan İstanbul’un çok güzel bir şehir olduğunu duydum. Hatta birçoğu Lizbon’u anımsattığını söyledi. Gelip gördükten sonra benzer düşünceler içinde olacağıma eminim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün