Web´den Seçmeler

Avrupa feodalizminin taşlaşmış yapısını önce çatlatan ve daha sonra un ufak eden aktif güçlerden birisinin de Yahudiler olduğunu görüyoruz. Zirâ önce sistemin kendilerine ekonomik alanda yarattığı devâsâ boşluğu son derece iyi kullanan ve daha sonra bu ekonomik gücü politik, kültürel, düşünsel ve toplumsal bir mühendislik yeteneğine dönüştüren Yahudilerin inançlarından ve binlerce yıllık sosyal genetik yapılarından gelen çalışkanlık, sabır, uyum ve azim gibi yaşamsal özelliklerin etkisiyle Avrupa karası üzerindeki Katolik bağnazlık ve feodal ilkellik, yerini Rönesans’a, Reform’a ve Musevî ilkelerden ilhâmını alan “Protestan Ahlâkı”na bırakmıştır. OĞUZ EVREN KILIÇ – www.gazetelink.com

İzak BARON Diğer
19 Şubat 2020 Çarşamba
  • SAĞ PARTİLERİN TAVRI NEDENİYLE MAVİ-BEYAZ İTTİFAKI, 2 MART'TAKİ SEÇİMİ ÖNDE TAMAMLASA DA KOALİSYONU KURMAK İÇİN GEREKLİ 61 MİLLETVEKİLİNİN DESTEĞİNİ ALMAKTAN UZAK GÖRÜNÜYOR

İsrail'de 2 Mart'ta da sağ veya sol partilerin koalisyon için yeterli sayıya ulaşması beklenmediğinden hükümet krizini aşmanın en kolay yolu, iki rakip Başbakan Binyamin Netanyahu ve Gantz'ın ulusal birlik hükümeti kurmasından geçiyor.

Eylüldeki seçimlerden sonra Netanyahu ile Gantz, ulusal birlik hükümeti kurmak için görüşmeler yapmış ancak kimin önce başbakan olacağı konusu başta olmak üzere bazı fikir ayrılıkları nedeniyle iki lider arasındaki müzakereler başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Netanyahu ile Gantz'ın koalisyon hükümetini kurmak için aralarındaki fikir ayrılıklarını ortadan kaldırması gerekiyor ve bunun da zor olduğu yorumları yapılıyor.

Yaklaşık 1 yıl önce kurulan ve girdiği ikinci seçimde İsrail'in birinci partisi olan Mavi-Beyaz İttifakı'nın lideri Gantz'ın başbakanlık koltuğuna oturma şansının düşük olduğu dile getiriliyor.

Likud'un dışındaki sağ partiler, Gantz'ın liderliğindeki koalisyon hükümetinde yer almaya mesafeli yaklaşıyor.

Sağ partilerin tavrı nedeniyle Mavi-Beyaz İttifakı, 2 Mart'taki seçimi önde tamamlasa da koalisyonu kurmak için gerekli 61 milletvekilinin desteğini almaktan uzak görünüyor.

Ayrıca Gantz, geçen hafta yaptığı açıklamada, İsrail vatandaşı Filistinlileri temsil eden partilerin oluşturduğu Ortak Arap Listesi Bloku ile koalisyon yapmayacağını açıkladı.

Tüm bu nedenlerden dolayı Netanyahu'nun rakibi Gantz liderliğindeki bir koalisyon hükümetinin kurulma ihtimalinin oldukça düşük olduğu yorumları yapılıyor.

Filistin yönetimi ve Filistin halkı için İsrail'de bundan önce yapılan seçimleri kimin kazanacağı önem arz ederken 2 Mart'ta çıkacak sonuç pek bir anlam ifade etmiyor.

Zira hem Gantz hem de Netanyahu Filistin ile ilgili konularda benzer görüşleri savunuyor.

Her ikisi de "Kudüs'ün tamamının İsrail'in başkenti" olduğunu, işgal altındaki Batı Şeria'da yer alan Ürdün Vadisi'nin İsrail'e "ilhakını" destekliyor.

Buna ek olarak her iki lider de 2 Mart'taki seçimi kazanmaları halinde ABD Başkanı Donald Trump'ın açıkladığı sözde barış planını uygulayacakları vaadinde bulunuyor.

Netanyahu, Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin İsrail'e "ilhakı" için sadece ABD ile istişare edeceğini dile getirirken, Gantz ise söz konusu adımı uluslararası toplumla müzakere ettikten sonra atacağını ifade ediyor.

Tüm bu açıklamalar göz önüne alındığında İsrail'de yapılacak bir sonraki seçimi Netanyahu'nun mu yoksa Gantz'ın mı kazanacağı Filistinliler için hiçbir anlam ifade etmiyor.

MUSTAFA DEVECİ

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israilde-ucuncu-secim-de-koalisyon-dugumunu-cozecek-gibi-gozukmuyor/1733817

 

  • PLAN STATÜKOYA ÖYLESİNE YAKIN Kİ, NE İSRAİLLİLER ARASINDA BÜYÜK BİR COŞKUYA NEDEN OLACAK NE DE FİLİSTİNLİLERİ ŞİDDETE DAHA ÇOK SÜRÜKLEYECEK

Kramer, her seferinde Filistinliler tarafından reddedilseler de, planların itibarları söz konusu olduğunda arada büyük farklar olduğunu da hatırlatıyor:

“En meşru taksim planı 1947‘dekiydi, çünkü uluslararası bir komisyon tarafından oluşturulmuştu ve iki süper gücün – Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği- açık desteğini alıyordu. Bu temel üzerinde BM Genel Kurulu’nun üçte ikisinin desteğini topladı ve 181 sayılı kararla güvence altına alındı.

Karar bir tavsiyeden daha fazlası değildi ama İsrail’in devlet olduğunu açıkladığı bildirgeye katılacak kadar güçlüydü. Açıklamada “Kendi doğal ve tarihi hakkımızın vasıtasıyla ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararının gücüne dayanarak, Eretz-İsrail’de İsrail Devleti olarak bilinecek bir Yahudi devletinin kurulduğunu beyan ediyoruz’ denildi.”

Kramer, 1937‘de yapılan önceki taksim planının bu kadar ileri gidemediğini anımsatıyor:

“Kraliyet Komisyonu’nun raporu, daha sonra bir başka komisyon daha toplayan ve ondan sonra da taksimi uygulamaya elverişsiz bulan Britanya hükümetine yönelik bir tavsiyeden fazlası değildi. Britanya’nın adına Filistin’i yönettiği Milletler Cemiyeti, hiçbir zaman ağırlığını koymadı. Peel Planı bütün ağırlığına rağmen çok az kişi tarafından hatırlanıyor. Ancak taksimi olası bir çözüm olarak görmesi bakımından bir ilkti.

Şu anda, Trump’ın taksim planı, 1947‘den çok 1937’ye yakın. Doğru, dünyanın öncü gücünün başkanı tarafından, işine yarayacak şekilde, resmi olarak göstere göstere tanıtımı yapıldı. Ancak bir avuç Amerikalının parlak fikri olan planın İsrail dışında alıcısı yok. 1947’de gördüğümüz gibi, bir taksim planının tarih yazması için Filistinlilerin desteğine ihtiyacı yok. Ancak 1947‘deki planın bir özelliğine sahip olmazsa, yani bir derece uluslararası onay almazsa çok da ileri gidemez.

2020’de ise, İsrailliler ve Filistinliler on yılı aşkın süredir modern tarihlerindeki en sakin zamanlarını yaşıyorlar. Mükemmel olmaktan uzak, ancak yine de iş gören bir statükoya ulaştılar. Trump’ın planı ise, Trump ve Netanyahu’nun acil siyasal ihtiyaçlarından doğdu. Hiç kimse çaresizce böyle bir plan beklemediği gibi, çok az kişi planın başarısı için fedakârlıkta bulunmaya hevesli olacaktır.

Rusya, Avrupa ve Arap devletlerinin hepsi planı ilerletebilir ya da geriletebilir. Onları kazanmak özellikle İsrail için önemli çünkü yarım yüzyıldır sahip olduğu şeyin ‘tanınmasını’ istiyor. Sınırlar karşılıklı anlaşmayla (İsrail’in Mısır ve Ürdün’le sınırları) ya da uluslararası onayla (İsrail’in Lübnan sınırı) meşruiyet kazanır. İkisi de çok güçlü araçlar olabilir ancak Trump’ın asasını sallaması ya da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun İncil’i hatırlatması yetmez. ABD ve İsrail’in 1947’de yaptıkları gibi dünyanın desteğini alması gerekecek.”

Kramer’e göre, diğer iki planla Trump Planı’nın bir farklılığı da aciliyetin derecesi:

“Geçmişteki planlar kriz durumlarında doğdu. 1937’de Filistin bir Arap isyanı ve şiddetli kargaşanın içindeydi. Nazi zulmünden kaçan Yahudiler sığınacak yer arıyordu. Kurtulduktan sonra Avrupa’da kalan Yahudi mülteciler, 1947’de Filistin’e girmek için feryat ediyordu. Taksim, bir çeşit acil ameliyat olarak görüldü.

2020’de ise, İsrailliler ve Filistinliler on yılı aşkın süredir modern tarihlerindeki en sakin zamanlarını yaşıyorlar. Mükemmel olmaktan uzak, ancak yine de iş gören bir statükoya ulaştılar. Diğer yanda Trump’ın taksim planı ise, Trump ve Netanyahu’nun acil siyasal ihtiyaçlarından doğdu. Hiç kimse çaresizce böyle bir plan beklemediği gibi, çok az kişi planın başarısı için fedakârlıkta bulunmaya hevesli olacaktır.”

Yazar, planların ne kadar etkili olduğunu ve olabileceğini de karşılaştırıyor:

“Bir başka ahlaki iklimde şekillenen 1937 planını hatırlayın: 200 binden fazla Filistinli Arabın Yahudi devletinden mecburi ‘naklini’ teklif etmişti. 1947 planı, ülkenin Araplarının üçte birinden fazlasını, karşı çıktıkları Yahudi devletinde bıraktı. (Çoğu sonunda buradan kaçtı) 1937 ve 1947 devasa tartışmalara yol açtı ve her yerdeki derin arzuları besledi.

Buna karşın Trump’ın taksimi, kimsenin taşınmasını ya da (birkaç istisna hariç) yeni bir tarz yönetimin altında yaşamayı tasavvur etmiyor. Bu yüzden haritasını anlamak da, öncüllerine göre, bu kadar güç. Bütün taksim haritalarında, sıkıntılı koridorlar ya da geçiş noktaları gibi gariplikler olmuştu. Trump’ın haritası dışa kapalı yerleşim bölgeleri ve yan yollarla dolu ve bir tünel dahi var. Böylece kimsenin yerinin değişmesine ya da altında yaşadığı yönetimin değişmesine gerek kalmıyor.

Plan statükoya öylesine yakın ki, ne İsrailliler arasında büyük bir coşkuya neden olacak ne de Filistinlileri şiddete daha çok sürükleyecek. Belki de bu, planın en büyük umudu. Sahada zaten iki devlet gerçekliği var. İsrail çok güçlü bir yönetim, Filistin Yönetimi ise çok zayıf. İkisinin de başkanları, hükümetleri, milli marşları ve kontrol ettikleri bölgeler var. Trump’ın planı, nihai sınırları çizmeye ve Filistin devletinin yeterliliğini sağlamaya odaklanıyor. Abesle iştigal olabilir ama öncülleri kadar radikal de değil.”

MARTİN KRAMER

https://fikirturu.com/2020/02/12/trumpin-taksim-plani-digerlerine-gore-nasil/

 

  • İSRAİL’İN ARAP DÜNYASI OLAN İLİŞKİLERİ SON YILLARDA İYİCE BELİRGİN BİR HALE GELİRKEN, ÖZELLİKLE KÖRFEZ ÜLKELERİNİN İSRAİL İLE GELİŞEN İLİŞKİLERİ, AFRİKA KITASINDAKİ AFRO-ARAP ÜLKELERİNE DE ETKİ ETMESİNE NEDEN OLDU

1948’den bu yana İsrail’in temel istekleri arasında, Arap devletleri ile gizli ilişkiler kurmak ve böylelikle Filistinlileri devre dışı bırakmak, baskı altına almak ve zayıflatmaktı. İsrail’in Arap dünyası olan ilişkileri son yıllarda iyice belirgin bir hale gelirken, özellikle Körfez ülkelerinin İsrail ile gelişen ilişkileri, Afrika kıtasındaki Afro-Arap ülkelerine de etki etmesine neden oldu.

İsrail’in Afrika ilişkileri 1950’lerin başına kadar uzanıyor. Bu ilişkiler zaman içinde değişerek, bölgesel ve uluslararası siyasi olaylar nedeniyle ara sıra yakınlaşma ve bozulmaya neden oldu. 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda, yedi Afrika ülkesi Yahudi Devleti ile ilişkilerini kopardı; 1973’teki Yom Kippur Savaşı ve İsrail’in, Afrika Birliği Örgütü üyesi olan Mısır’a ait olan Sina Yarımadası’nın işgalinden sonra yirmi üç Afrika ülkesi daha ilişkilerini kesti. Yeni bağımsız Afrika ülkeleri, İsrail ile Araplar arasındaki çatışmalar sırasında Araplarla dayanışma gösterdi. Diplomatik bağların kopmasına rağmen, İsrail ile Afrika ülkeleri arasındaki ticari ilişkiler etkilenmeden kalırken, İsrail diplomatik ilişkileri yeniden tesis etmeye çalıştı. İsrail’in Afrika ülkeleriyle ilişkileri, son yıllarda önemli bir değişime sahne oldu.

Son on yılda Arap bölgesel güçleri, özellikle Körfez monarşileri, kıtaya güçlü bir geri dönüş yaparak, çeşitli ekonomik sektörlere yatırım yaptı. Arap bölgesel güçlerinin Afrika’daki yenilenen ilgisinin Afrika’nın barışı ve gelişimi için bir varlık mı, yoksa Afrika’nın siyasi ve ekonomik kaynakları için var olan sorunların bir parçası mı olduğu ise önemli bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır. Afrika kıtasında süper güçler arasında bir nüfuz savaşı sahnesi olduğu gibi, geçmişte de İsrail ile Araplar arasında da bir savaş alanı olmuştu. İsrail ile Araplar arasındaki savaş, İsrail’in Afrika kıtası ile bağ kurmasını engellemişti, fakat günümüze baktığımızda İsrail’in kıta ile yeni bağlar kurmasında bazı Arap ülkelerinin rol oynadığı görülmektedir. Sudan örneğinde olduğu gibi, İsrail için Afrika ülkelerinin diplomatik desteğini harekete geçirme zemini özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkeler tarafından hazırlanıyor. Son yıllarda İsrail’in,  Müslüman dünyası ile giderek artan temasları, Afrika ülkelerinin İsrail ile yeniden bağlantı kurma konusundaki tereddütlerini ortadan kaldırmaya yardımcı oldu. Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır politik, ekonomik, kültürel ve stratejik faktörleri kullanarak Afrika kıtasındaki Afro- Arap ülkelerini etkisi altına alarak İsrail’e diplomatik olarak genişleme fırsatı sunuyor. BAE’nin son olarak Batı Afrika ülkelerinden Moritanya’ya yaklaşık 2 milyar dolar yatırım yapmayı düşünmesi, Madagaskar’a fon sağlaması ve Senegal Devlet Başkanı Macky Sall ile bir kısım anlaşma imzalaması, Sudan örneğinden yola çıkarak (BAE ve Suudi Arabistan Sudan’da gerçekleşen askeri darbe sonrası 3 milyar dolarlık yardım sunmuştu. Geçen hafta BAE’nin aracı olduğu bir toplantıda İsrail Başbakanı ile Sudan  Askeri Geçiş Konseyi Başkanı biraraya gelmişti.) gelecekte bu ülkelerin İsrail ile ilişkilerini daha iyi bir zemine oturtmak için  hazırlık mı yapılıyor ?  sorusunu akla getiriyor. Son günlerde İsrail ile Körfez ülkelerinin yakınlaşmasına bakıldığında, İsrail’in özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Körfez ülkeleri üzerinden Afro-Arap ülkeleri ile ilişki geliştirmek istemesi Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması” nın Afro-Arap ülkelerini anlaşmayı kabul etmesini kolaylaştırmayı amaçlamasından uzak değildir.

 

Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır’ın Afrika’da ilişkileri iyi olduğu ülkelerde çok yakında İsrail’in ekonomik ve diplomatik ilişkilerinde büyük bir atılım görebilmemiz imkan dışı değildir.

KENAN TOPRAK

https://www.genclikdiplomasi.com/israilinafroarap/

 

  • AVRUPA FEODALİZMİNİN TAŞLAŞMIŞ YAPISINI ÖNCE ÇATLATAN VE DAHA SONRA UN UFAK EDEN AKTİF GÜÇLERDEN BİRİSİNİN DE YAHUDİLER OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ

Yahudiler, Katolik geleneğin aksine, entelektüel bir birikime ve iyi bir okuma kültürüne sâhip olmayı aslâ boş bir meşgâle ve insanın görev yapma gücünü baltalayacak bir uğraş olarak görmediler. Kendi inançlarının içerdiği derin ezoterizm ve okültizm bile, Yahudilerin düşün dünyasını Katolik entelijansiyasından çok daha aktif kılmıştır. Bu fikirsel enerji, sonraki yıllarda çeşitli Hristiyanlık karşıtı inanç ve fikirlere kaynaklık etmiştir. Bir başka önemli husus da, Yahudilerin hemen her bölgede kendilerine âit yasal ya da yasa dışı yargı sistemleri kurmuş olmalarıydı. Katolik yargı mekanizmalarını ve yerel feodal keyfiyeti dışlayan bu tutum, Yahudilerin bağımsız ve alternatif hukuk ve eğitim sistemlerini geliştirmelerine yol açtı. Yahudi katedokrasisi, kendine özgülediği bu iki kurumun üzerine inşa’ edilmişti.

İşte tüm bu verilerin ışığında, Avrupa feodalizminin taşlaşmış yapısını önce çatlatan ve daha sonra un ufak eden aktif güçlerden birisinin de Yahudiler olduğunu görüyoruz. Zirâ önce sistemin kendilerine ekonomik alanda yarattığı devâsâ boşluğu son derece iyi kullanan ve daha sonra bu ekonomik gücü politik, kültürel, düşünsel ve toplumsal bir mühendislik yeteneğine dönüştüren Yahudilerin inançlarından ve binlerce yıllık sosyal genetik yapılarından gelen çalışkanlık, sabır, uyum ve azim gibi yaşamsal özelliklerin etkisiyle Avrupa karası üzerindeki Katolik bağnazlık ve feodal ilkellik, yerini Rönesans’a, Reform’a ve Musevî ilkelerden ilhâmını alan “Protestan Ahlâkı”na bırakmıştır.

OĞUZ EVREN KILIÇ

https://www.gazetelink.com/avrupa-feodalizminin-cokusunde-avrupa-yahudilerinin-etkisi-oguz-evren-kilic/

 

  • UZUN BİR DÖNEMDEN BERİ “AŞIRI” VE “ABARTMALI” POLİTİKALARIYLA YIPRANAN NETANYAHU’NUN “ESKİMİŞ” VE KIZGIN” YÜZÜ YERİNE GANTZ’IN GELMESİNİN İSRAİL İÇİN BAZI AÇILIMLARA İMKAN TANIYABİLECEĞİNİ DÜŞÜNENLER DE BULUNUYOR

Geçici Başbakan Netanyahu hükümetinin kısa bir süre önce açıkladığı El Halil’de yeni Yahudi yerleşim birimleri kurulması kararı bu çerçeve içerisine oturuyor ve İsrail’in 2 Mart’ta bir yıl içindeki 3 parlamento seçimine gittiği bir sıraya rastlıyor. İsrail’deki siyasi krize ve sebeplerine daha önceki bir yazımda (“İsrail Seçimleri ve Asrın Çözüm Planı”, 30 Ocak 2020) bakmıştım. O tarihten bu yana durumda büyük bir değişiklik meydana gelmediği anlaşılıyor.

Her ne kadar merkez ve merkez solda yer alan partiler İsrail Parlamentosunda (Knesset) güçlerini arttırıyor gibi görünseler de bu Beyaz Mavi (Kahol Lavan) Partisi Başkanı Benny Gantz’a 2 Mart seçimlerinden sonra hükümet kurabileceği bir çoğunluk sağlamıyor gibi görünüyor. Son yapılan kamuoyu yoklamaları Beyaz Mavi ve merkez-sol partilerin Knesset’te en fazla 59 sandalyeye sahip olabileceklerine işaret ediyor.120 sandalyeli Knesset’te hükümet kurmak için en az 61 milletvekilinin desteği gerekiyor.

Zaten bu 59 sandalye sayısı içinde Arap partilerin oluşturduğu “Ortak Liste” de var. Kamuoyu yoklamalarına göre merkez sol cephede Beyaz Mavi 35, Ortak Liste 14, İşçi Partisi (Labor-Gesher-Meretz) 10 milletvekili çıkartıyorlar ve toplam olarak 59 sandalyeyi buluyorlar. Beyaz Mavi Partisinin Arap Ortak Liste ile koalisyona gitmesi düşünülmesi bile zor bir ihtimal, ancak Ortak Liste milletvekilleri bir Benny Gantz hükümetini dışardan destekleseler bile gerekli 61 rakamına ulaşılamıyor. 

Son kamuoyu yoklamalarına göre merkez sağ partiler ise Knesset’te 53 sandalye elde edebilecekler. Merkez sağda Likud 33, Şas 7, Birleşik Tevrat Yahudiliği 7, Yamina 6 milletvekili çıkartarak 53 sandalyeye ulaşabiliyorlar. Bu da Benjamin Netanyahu’ya hükümet kurma imkanı tanımıyor. Yani 2 Mart seçimlerinden sonra Knesset’teki durumun fazla değişmeyeceği ortaya çıkıyor.

Bu tabloda hükümet oluşturmak için 2 seçenek var. Bunlardan ilki Knesset’te yer alacak diğer bir partiyi, Avigdor Lieberman’ın aşırı milliyetçi İsrail Evimiz Partisini ön plana çıkartıyor. İsrail Evimiz Partisinin 8 milletvekili çıkaracağı tahmin ediliyor. Yani ne merkez sol ne de merkez sağ partiler İsrail Evimiz Partisinin desteği olmadan bir koalisyon oluşturamıyorlar.

Aşırı milliyetçi İsrail Evimiz partisinin merkez sol bir koalisyonda yer alması imkansız gibi. Ancak İsrail Evimiz askerlik kanunu üzerindeki anlaşmazlık sebebiyle bir Likud merkez sağ koalisyonuna da destek vermiyor. Zaten İsrail’in bugün karşılaştığı siyasi krizin temelinde de bu sorun ve Lieberman-Netanyahu anlaşmazlığı yatıyor.

Bu durumda tek seçenek Knesset’teki iki büyük partinin (Beyaz Mavi ve Likud) merkezde güçlü bir koalisyon oluşturması olarak kalıyor. Burada da Netanyahu’nun dönüşümlü Başbakanlık ve yolsuzluk davalarında dokunulmazlık istemesi bir engel olarak ortaya çıkıyor ve merkezde bir koalisyon hükümeti kurulması gerçekleştirilemiyor.

Ancak, 2 Mart’ta yapılacak seçim İsrail’de bir sene içinde (9 Nisan ve 17 Eylül seçimlerinden sonra) yapılacak 3. erken seçim olacak. 2 Mart’tan sonra İsrail’in 4. bir seçime daha gidemeyeceği, 2 Mart’ta oluşacak Knesset’ten şu veya bu şekilde bir hükümet çıkması gerektiği konuşuluyor. Bu çerçevede 2 Mart İsrail Parlamento seçimleri ve sonucunda ne olacağı Dünya’nın daha fazla ilgisini üzerine topluyor.

Esasında eskiden genelkurmay başkanlığı makamında da bulunan asker kökenli Benny Gantz ile sivil kökenli bir siyasetçi olan Benjamin Netanyahu arasında Filistinliler ve Filistin sorununa bakış açısından önemli bir fark da yok. Gantz’ın da Filistin sorununu gerçek iki devletli bir çözüm çerçevesinde çözmeye niyetli olmadığı anlaşılıyor. Gantz da Batı Şeria’da İsrail ilhak politikalarını savunuyor; Trump’ın “çözüm” planını destekliyor.

Bununla beraber Netanyahu yerine Gantz’ın başbakan olmasının İsrail için “yeni bir başlangıç” imkanı tanıyacağına inananlar var.  Uzun bir dönemden beri “aşırı” ve “abartmalı” politikalarıyla yıpranan Netanyahu’nun “eskimiş” ve kızgın” yüzü yerine Gantz’ın gelmesinin İsrail için bazı açılımlara imkan tanıyabileceğini düşünenler de bulunuyor.

Geçtiğimiz kısa dönemde İsrail’i en fazla kızdıran gelişme ise BM İnsan Hakları Ofisi’nce yayınlanan bir rapor. Bu raporda uluslararası hukuka göre İsrail işgali altında bulunan Batı Şeria’da kurulan Yahudi Yerleşim Birimlerinde faaliyet gösteren 112 firmanın isimleri açıklanıyor. Bu firmalardan 94’ü İsrail, 18’i farklı ülkeler üzerinden çalışıyor ve Yahudi Yerleşim Birimleriyle kurdukları ticari ve ekonomik bağlar uluslararası hukuka aykırı. İsrail bu raporun, başta AB ülkelerinde olmak üzere, bu firmalara yönelik tedbirler alınmasında etkili olmasından endişe duyuyor. Esasında bakıldığında uluslararası toplumun Filistin’de adil ve kalıcı bir çözümü desteklemek için yapabileceği, ancak yapmadığı, o kadar şey var ki.                          

OĞUZ ÇELİKKOL

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/oguz-celikkol/filistin-ve-isvicre-peyniri-41449317

 

  • DİLERİM YAHUDİ MAHALLESİ HÂLÂ ORADAYKEN, ÖZENLE KORUNUR. ÇOK GEÇ OLMADAN...

“Ankara’nın merkezinde yok olmaya yüz tutmuş bir mahalle. Yahudi Mahallesi’ndeki evlerin büyük bir kısmı 19. yüzyıla ait ve ne yazık ki çoğunun durumu içler acısı” diyen @KaraaslanMzffr, Twitter hesabından paylaştığı fotoğraflara, “Bugün mahallenin sokaklarında yürürken içim acıdı. Yok olan şey sadece bir ev değil kültürel mirasımız” notunu düştü. @KaraaslanMzffr “Bu sokakları, tarihi evleri ve o evlerdeki ayrıntıları görmenizi öneririm. İnsanların uğrak noktası olan yerler daha çok korunuyor. Bu sokaklarda gezmemiz ve insanların burayı fark etmesini sağlamamız lazım” çağrısında da bulundu. Paylaşım, beni 2008 yılına götürdü...

Muhabirliğimin dokuzuncu ayı. Tecrübesi ile bilgisi az, heyecanı ve mesleğe sevgisi çok olan bir tıfılım. Bir yazı dizisi hazırlayacağım. Yahudi Mahallesi’ne gidiyorum. 1937’den itibaren uzun süre Ankara’da yaşayan, şiirler, oyunlar yazan, ‘Efsaneden Tarihe: Ankara Yahudileri’ adlı bir kitabı bulunan Beki L. Bahar ve 1955 yılına kadar mahallede yaşayan yazar Yakup Almelek’le uzun telefon görüşmeleri yapıyorum. Olanca çömezliğime rağmen fena bir iş çıkmıyor ortaya. Sevgili Beki Bahar, bana, ‘Sevdim Onu’ adlı şiir kitabını ve yazıda kullanılmak üzere bazı eski Ankara fotoğraflarını gönderiyor. Kimini kendisine tekrar göndermemi rica ediyor, kiminin arkasına ise ‘Sizde kalabilir’ notu düşülmüş.

Aradan geçen 12 yıldan sonra kitabı elime alıyorum. Arasından, üzerinde Beki L. Bahar kabartması bulunan bir zarf, zarfın içindense bende kalan fotoğraflar çıkıyor. Fotoğraflardan biri 1939’da, Söğütözü’ndeki bir çeşmenin başında çekilmiş. Bir başka fotoğrafa ‘Söğütözü’nde piknik’ notu düşülmüş. Diğerleriyse Yahudi Mahallesi’ndeki sinagogdan kareler. Şimdi ne söğüt var, ne çeşme, ne de sevgili Beki... Dilerim Yahudi Mahallesi hâlâ oradayken, özenle korunur. Çok geç olmadan...

NUR HANDE BAŞPINAR

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/nur-hande-baspinar/ankara-yalanlari-41449149

 

Netten okumalar

 

  • MUSEVİ MEZARLIĞI’NDAKİ 'FATİHA'LI MEZAR TAŞININ VARLIK VERGİSİ’NE UZANAN YÜZLEŞME ÇAĞRISI

https://t24.com.tr/haber/musevi-mezarligi-ndaki-fatiha-li-mezar-tasinin-varlik-vergisi-ne-uzanan-yuzlesme-cagrisi,861094

 

  • NİSSEN AMELİYATI, İSTANBUL-ANKARA VE EİNSTEİN - ALİ FUAT KALYONCU

https://fikir.news/yazarlar/ali-fuat-kalyoncu/nissen-ameliyati-istanbul-ankara-ve-einstein/

 

  • ANADOLU BOZKIR’INDA BİR ALMAN PROFESÖR - ALİ FUAT KALYONCU

https://fikir.news/yazarlar/ali-fuat-kalyoncu/anadolu-bozkirinda-bir-alman-profesor/

 

  • KEMERALTI’NIN GEÇMİŞİ VE BUGÜNÜNDEN, SEFARAD YAHUDİLERİNİN YOLCULUĞUNDANVE BÖLGENİN KENTSEL DOKUSUNDAN İLHAM ALAN YERLEŞTİRME - ÖZÜM İTEZ

https://www.arkitera.com/proje/komsuluk/

 

  • BİR YAHUDİ'YE SORDUK #3 - TARİHİN EN ZENGİN YAHUDİ BANKERİ: JOZEF NASİ

https://www.youtube.com/watch?v=_X-I7QSsjvA

 

  • ŞİİRLERİNİ BİTİRECEK VAKTİ OLMADI - SELMA MEERBAUM – SEMRA ÇELİK

https://ekmekvegul.net/sectiklerimiz/gunun-portresi-siirlerini-bitirecek-vakti-olmadi-selma-meerbaum

 

  • İSRAİL'E NEDEN DÜŞMAN OLMAK ZORUNDAYIZ? – CAN ATAKLI

https://www.youtube.com/watch?v=5Jc0dBCreS4

 

  • KEMERALTI MUSEVİ KÜLTÜR VE İNANÇ TURİZMİ…- ORHAN BEŞİKÇİ

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/orhan-besikci/kemeralti-musevi-kultur-ve-inanc-turizmi-6143539

 

  • İSRAİL-SUDAN İLİŞKİLERİ DÖNÜP DOLAŞIP AYNI YERE GELDİ – DORE GOLD

https://www.independentturkish.com/node/132411/d%C3%BCnyadan-sesler/israil-sudan-ili%C5%9Fkileri-d%C3%B6n%C3%BCp-dola%C5%9F%C4%B1p-ayn%C4%B1-yere-geldi

 

  • LİBYA YAHUDİLERİ ÜLKEYE GERİ DÖNECEK Mİ?

https://aawsat.com/turkish/home/article/2126326/libya-yahudileri-%C3%BClkeye-geri-d%C3%B6necek-mi

 

  • KÖTÜLÜĞÜN SIRADANLIĞI – YÜCE ZEREY

https://www.yucezerey.com/kotulugun-siradanligi/

 

Takılan tweetler

 

Arşivden Sonra?@ArsivdenSonra

1928’te hayal olan gerçekler: Latin alfabesini öğrenen halk ve “selametlenen” İstanbul Rumları (ve sırada oldukları vurgulanan Yahudiler).

 

https://twitter.com/ArsivdenSonra/status/1228341949469528064

 

SEMİH AKGÜN@CHATTICE

Ocemut korosundan Ladino (Yahudi-İspanyolca'sı) dilinde, bir İstanbul- Kuzguncuk Türküsü - Adio Querida

https://www.youtube.com/watch?v=2ivlZoO7ge0

https://twitter.com/CHATTICE/status/1226773886869614592

 

Fatih ÖZKAN فاتح@tourguidefatih

Tekirdağ - Süleymanpaşa Musevi Cemaati Mezarlığını fotoğrafladım.

(Tilki Selim Camii Altı - Çırçır Yolu)

 

https://twitter.com/tourguidefatih/status/1225409639283658754

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün