“COVID aşısını yıllarca bekleme şansımız yok”

Pediatri Profesörü, Los Angeles Cedars Sinai Tıp Merkezi Enfeksiyon ve İmmünolojik Hastalıklar Araştırma Merkezi Direktörü Prof. Dr. Moşe Arditi, bilim camiasının COVID aşısı yarışında galip gelmek için ezberleri nasıl bozduğunu anlattı. Prof. Arditi COVID-19 ile mücadele kapsamında Türkiye’de de gündem olan, başında bulunduğu verem aşısı deneyinin detaylarını paylaştı. Cerrahpaşa geçmişli profesör uzmanlığı olan Kawasaki hastalığının COVID ile yanlış ilişkilendirilmesine de açıklık getirdi.

Selin KANDİYOTİ Söyleşi
6 Mayıs 2020 Çarşamba



Çok temel bir soru ile başlamak istiyorum. Aşı nasıl üretilir?

Aşılar kişi enfeksiyona maruz kaldıktan sonra kişinin doğal olarak geliştirdiği bağışıklık yanıtını taklit etmek üzere tasarlanır. Aşı, bağışıklık sistemine patojeni tanımayı öğretir ve bir dahaki sefere patojene maruz kalındığında vücudun enfeksiyonu temizleyebilmesini mümkün kılar. Başlangıçta fikirler laboratuvarda ve hayvanlarda test edilir. Daha sonra birinci fazda 30-40 kişilik bir gönüllü grupta, ikinci fazda farklı yaş gruplarından yüzlerce kişide denenir. Üçüncü faz enfeksiyon sezonlarına denk getirilir ve on binlerce gönüllüden kaç kişinin hastalığa yakalandığı belirlenir. Her bir fazda gerekli bağışıklığın ortaya çıkıp çıkmadığı, negatif yan etkilerin oluşup oluşmadığı incelenir. Dördüncü fazda sağlık otoritelerinin denetiminde piyasaya sürülür, güvenlik ve etkinlik kontrolleri sürekli devam eder. Ecza ürünleri arasında aşılar en sıkı ve uzun süren denetime maruz kalandır çünkü aşı sağlıklı insana verilir. Kişinin sağlığı riske atılamaz. Bu fazların süresinin daraltılması çok zordur. Öte yandan COVID salgın hızına bakınca aşıyı böyle yıllarca bekleme şansımız yok.

O halde herkesin merak ettiği soru, sizce COVID-19 aşısı ne zaman hazır olur? 

Güvenli ve etkin bir COVID aşısını 12 ile 18 ay içinde geliştirebileceğimizi düşünüyorum. Hatta Beyaz Saray’ın korona virüsü danışmanı Dr. Anthony Fauci aşı deneylerinin insanlarda martta başladığı hesabıyla Şubat-Mart 2021’de etkin ve zararsız bir aşının çıkabileceğini umuyor. Bugüne kadar bir aşıyı dört sene kadar kısa bir zamanda üreterek rekor kırmıştık. Bizim süreyi 12-18 aya çekebilecek olmamız mucize gibi. Fakat küçük deneylerde işe yarayan aşı ile milyarlarca insana yapılacak aşı arasında fark var. Bulunan aşının kimin tarafından üretebileceği, kimlere önce satılabileceği, zenginlerin mi önceliği olacağı bunlar bilinmesi zor sorular. Bu esnada insanların evde kalmaya, sosyal mesafelerini korumaya ve uyku, beslenme ve egzersizlerine dikkat etmeye devam etmeleri gerekiyor.

Dr. Moşe Arditi Dr. Anthony Fauci ile birlikte

Oxford’da Dr. John Bell haziran ortasında aşı hazır olacak dedi. İsviçre’de de Bern Üniversitesinden Dr. Martin Bachmann ise geliştirdikleri aşının ekim ayından itibaren İsviçrelilere uygulanabileceğini söyledi. Böyle iddialara itibar edebilir miyiz?

Bana göre aşı için kimse öyle bir tarih veremez. Azını vaat edip, çoğunu teslim etmelisiniz; çoğunu vaat edip, azını teslim etmek yerine. Daha insanların nasıl bağışıklık kazandığını bilmiyoruz. En büyük endişemiz ‘Bağışıklığın aşırı artması- immune enhancement’ dediğimiz, bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesi olayı. Virüse karşı koruma sağlanacağına, aşılanmış kişi virüsle karşılaştığında daha ağır hastalık geçiriyor. Tarihte gördük, RSV yani solunum sinsisyal virüsüne karşı seneler süren çalışmalardan sonra aşı geliştirildi ama işe yaramadı, hatta aşı verilen çocuklar daha ağır hasta şekilde hastaneye geldiler. Bugün, 25 sene geçmesine rağmen hala RSV aşısı bulmuş değiliz. Bu yüzden güvenlik konusunu atlayıp kestirmeden gidilemez. Ülkeler tek tek değil de aynı ‘Manhattan Projesi’nde ülkelerin bir araya gelip çalıştığı gibi, COVID-19 için evrensel bir aşı, tedavi ve daha iyi tanılama geliştirmeli.

Bilim insanları aşı bulma sürecini hızlandırmak için ne yapıyor?

Şu anda dünya çapında 100 aşı çalışması 80 de ilaç çalışması yapılıyor. Aşıların klinik deneylerde daha hızla sonuç vermesi için birçok yeni yöntemler öneriliyor: ‘Challenge Test’ yani ‘Meydan okuma deneyleri’ bunlardan biri. Şöyle ki gönüllülere test edilen COVID aşısı verildikten sonra, antikor üretmeleri için bekleniyor ve ardından aşının işe yarayıp yaramadığını daha hızlı görebilmek için doğrudan aynı gönüllülere doğrudan korona virüsü veriliyor. Bu konu ahlaki açıdan tartışmalı. ABD Kongresinde bunu yasallaştırmaya çalışanlar bunun bir savaş durumu olduğunu söylüyor. Nasıl savaşta askerlere ölümcül görevler veriliyorsa, genç insanlara aşıyı vermek, sonrasında da onları virüse tabi tutmak etik olarak kabul edilmeli diye düşünüyorlar. Bu aşı deneylerini çok hızlandıran bir yöntem ve bizim aşı çalışmalarını hızlandırmamıza yardımcı olabilir. İkinci bir yöntem de testlerin on binlerce kişi üzerinde denenmesi yerine çok daha az insanda denenip; eğer sonuçlar iyiyse, örneğin sadece sağlık çalışanlarına verilmesi. Kısaca aşı sınırlı gruplara ‘acil kullanım’ uygulanabilir. Ancak böyle süreci 12 aya indirebiliriz. MERS, SARS ve H1N1 dahil olmak üzere bugüne kadar karşılaştığımız hiçbir şeye benzemeyen korona virüsü salgını, dünyada bilimsel araştırmaların yapılma şeklini ebediyen değiştirecektir. Önümüzdeki on yıllarda enfeksiyon hastalıkları araştırmalarına öncelik verilecektir.

SARS için de aşı çalışmaları yapılıyordu. Fakat SARS kendiliğinden yok olunca bu aşı çalışmaları rafa kaldırıldı. Böyle bir şey COVID’de olur mu?

Hayır, COVID ortadan kaybolsa bile aşı çalışmasını sonuna kadar götüreceğiz. SARS’ın tersine COVID’in kendiliğinden kaybolması çok zor. COVID bir pandemiye dönüştü, çünkü solunum yoluyla kolay bulaşabiliyor. SARS’tan öğrendiğimiz çok şey oldu. Özellikle elimizde 2003’te SARS geçirenlerin kan örnekleri var, kandaki antikorların COVID’i öldürebildiğini gördük. Keşke finansman durmasaydı da SARS aşısı çalışmaları devam etseydi.

Az önce aşıların riskinden bahsederken bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesi riskinden bahsettiniz. Sayısı çok az da olsa dünyada 100 kadar çocuğun son birkaç haftada aşırı enflamasyondan yoğun bakıma alındığını duyuyoruz. Sizin uzmanı olduğunuz Kawasaki hastalığının belirtilerini gösteriyorlar. COVID’in Kawasaki’ye sebep olduğu söylentileri dolaşıyor. Bu konuda yorumunuzu alabilir miyiz?

 

Dr. Moşe Arditi Dr. Tomisaku Kawasaki ile birlikte

Bu yeni gözlemlenen COVID-19’a bağlı yeni sendromda, çocuklar daha çok Toksik Şok hastalığı belirtileri gösteriyor ve bunların aralarından ufak bir grup Kawasaki hastalığının bazı belirtilerini de gösteriyorlar. Fakat bu çocuklardaki yeni sendroma kesinlikle Kawasaki Hastalığı diyemeyiz ve demememiz lazım. Kawasaki Hastalığı yüzde 80 5 yaş altındaki çocuklarda görülür halbuki bu yeni COVID-19’a bağlı sendromda çocuklar çok daha büyük yaşta genellikle yedi, sekiz, on, on yedi yaş diye gidiyor. Klinik ve laboratuvar bulgularında bu çocuklarda yeni gözlenen hastalığın Kawasaki Hastalığından ziyade daha çok Toksik Şok hastalığına benzediği görülüyor ve daha büyük yaştaki çocuklarda görülmesinin yanında bu çocuklar hastaneye ateş, döküntü yanında kardiyak şok, mide ağrıları ve ishal ile geliyorlar ve yoğun bakım ünitelerinde tedavi ediliyorlar. Böylece bu yeni sendromun Toksik Şok’ a daha yakın olduğunu görüyoruz. Tabi ki yoğun bakım gerektiren çocuklarda Kawasaki hastalığına benzer bazı bulgular da görülebiliyor. Örneğin göz kızarması Kawasaki’de görülür; lakin COVID’de de görülüyor. Geçtiğimiz hafta sonu Enternasyonal Pediatri Acil Bakim uzmanları ve Kawasaki Hastalığı uzmanları toplanıp bu vakaları gözden geçirdiler ve Kawasaki Hastalığından ayrı bir sendrom olduğunu vurgulamak için yeni bir isim verdiler bu hastalığa: COVID Associated Hyper Infection Response Syndrome - COVID-19’a Bağlı Aşırı Enflamasyon Cevabı Sendromu.

Bu konudan ayrı olarak, acaba COVID-19 virüsü, normal tipik Kawasaki Hastalığını tetikleyebilir mi tartışması devam ediyor. Normal Kawasaki sayılarında birçok ülkede bir artış yok. Çin’de 2500’den fazla çocuk COVID oldu ve orada bu yeni sendromu izlemediler. Japonya’da ve birçok ülkede COVID pandemisine rağmen tipik normal Kawasaki hastalığının arttığına dair bulgular yok. Ancak Avrupa’da birkaç bölgede, Bergama ve Londra’da, Barselona ve Belçika’da normal Kawasaki hastalarında hafif bir artış duyuruluyor. Bunun, cidden COVID-19’a bağlı olup olmadığı ileriki aylarda daha belirgin olacak. Tam mart sonu-nisan başı zaten Kawasaki Hastalığının da daha fazla görülmeye başlandığı zamandır. Bu saydığım ülkelerde hem COVID-19 hem de normal (yani yoğun bakım gerektirmeyen, şok bulguları olmayan) tipik Kawasaki hastalığının aynı anda ortaya çıkması, biri birini tetikledi anlamına gelmiyor. Ancak bu konuyu çok dikkatli bir biçimde araştırıyoruz.

Burada söyleyeceğim en önemli şey, ailelerin her tarafta çıkan bu haberlerle panik olmaması ve bu yeni tarif edilen COVID’e bağlı sendromun çok nadir olduğu. Bir de bizim gibi araştırmacıların 40 senedir yapamadığını COVID-19 hastalığı bu son iki haftada yaptı ve bütün dünyaya Kawasaki hastalığını öğretmiş oldu. Bana göre COVID-19 hastalığının tek iyi tarafı bu Kawasaki hastalığına karşı bütün dünyada halkın bilincini arttırmış olması.

Verem aşısı BCG’nin COVID-19 ile mücadelede bağışıklık sistemine yardımcı olabileceğine dair kontrollü klinik çalışmaları yapılıyor. Siz de ABD’de yürütülen beş deneyin birinin başındasınız. O çalışmada tam olarak ne yapıyorsunuz?

Benim çalışmamda 400 sağlık çalışanı gönüllü oldu. Yarısına BCG aşısı vereceğiz, yarısına plasebo vereceğiz. Altı ay süreyle takip edeceğiz. Aralarında COVID-19 ile rahatsızlanan olursa PCR ve antikor testleri yapılacak. Sürecin sonunda grupların performansına bakacağız. Tüm ABD’deki üniversitelerin deney verileri ve sonuçları bir havuzda toplanacak böylece toplam 1700 kişilik bir denek grubumuz var diyebiliriz.

Benzer çalışmalar başka birçok ülkelerde yapılıyor. Organize bir işbirliği içinde mi çalışıyor ülkeler?

Hepimiz Hollanda’dan Dr. Mihai Netea’nın protokolünü kullanıyoruz. Onlar bir ay önce 1000 gönüllünün 500’üne aşıyı 500’üne plaseboyu verdiler bile. Hatta başka bir çalışmalarında 65 yaş üstü 1800 kişilik bir gruba deney yaptılar. Yine Avustralya’da 4 bin sağlık çalışanı ile deney başladı. Verilerin paylaşılması ve sonuçların koordine edilmesi kararı alındı. Böylece denek grubunun sayısı çoğalacağı için deney çok daha güvenilir olacak. Almanya, Hindistan ve Mısır da başlıyor deneylere.

Bu faydanın kesinleşmesi durumunda Türkiye’de ta bebekliğimizde bize yapılan aşı bize yeterli olur mu? Tekrarlanmalı mı?

Bildiğimiz şey BCG’nin 15-20 sene vereme karşı bağışıklık etkisinin sürdüğü. Fakat bizim peşinde olduğumuz BCG’nin verem dışı yani spesifik kullanım amacının dışında diğer hastalıklara faydasının ne kadar sürdüğü. Acaba bunun etki süresi de aynı mı? Bir-iki sene sürdüğünü biliyoruz ama sonrasını bilmiyoruz, çalışmadık. Ama önümüzde öyle tablolar var ki BCG aşısı yapılan ülkelerin ölüm oranları yapılmayan ülkelere kıyasla çok aşağıda kalmış. Buna doğrudan “BCG aşısı COVID’den korunmamızı sağlar” şeklinde sebep sonuç ilişkisi olarak bakamayız. Fakat gözlerimizi kapayamayacağımız bir korelasyon var ortada. Veriler gerçekten etkileyici. Ama hiç bu veriler olmamış olsa bile, BCG’nin şimdiye kadar bilimsel olarak kanıtlanmış spesifik olmayan eğitilmiş bağışıklık kapasitesi zaten gözler önünde. Bu da yaptığımız kontrollü klinik aşı çalışması için yeterli sebep. Altını çiziyorum: Gerçek bir sebep sonuç ilişkisi için kontrollü klinik deneylerimizin sonucuna bakacağız. Fayda kesinleşirse aşı tabi ki tekrarlanmalı. Portekiz bu aşıyı on senede bir tekrarlar. Bu durumda bu aşıyı hiç olmamış ülkeler mesela ABD, İtalya, Hollanda’da bu deneyler daha çok önem kazanıyor, çünkü denekler ilk kez aşıyı olacaklar ve spesifik olmayan etkinin bir-iki sene sürdüğünü düşünürsek bu bütün dünyanın üzerinde çalıştığı COVID aşısının geliştirilmesi için gereken sürede sağlık personeli ve diğer risk gruplarında olanlar için köprü görevi görecek.

10 Nisan verileri:http://jsatonotes.com/

COVID-19 konusunda gerek ABD’de gerek burada sıkça başvurulan bir isimsiniz. Bunu Cerrahpaşa’da aldığınız temel tıp eğitimine bağlayabilir misiniz?

Bağlarım tabi. Biz Cerrahpaşa Hastanesinde çok önemli hocalarla yetiştik. Hepsinin yeri ayrıdır bende. Birçok önemli hocalarımızı COVID’e kaybettik. Maalesef Pataloji Hocam Feride Öz, 87 yaşında, COVID nedeniyle nisan başında hayatını kaybetti. Çok üzgünüm. Benim için çok duygusal bir durum. Onların üzerimizdeki emekleri çok büyük. Biz dünyanın en iyi üniversitelerinden birinde yetişmişiz. Cerrahpaşa’nın özellikle Pataloji Bölümü dünya çapında bilinirdi. Bu bölüm Atatürk’ün Almanya’dan davet ettiği Nazilerden kaçan Siegfried Oberndorfer ve Philip Schwartz tarafından kuruldu. Feride Öz ve değerli Hocam Talia Bali Aykan bizzat Schwartz’ın öğrencileriydi. Onlara sonsuz şükran borçluyum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün