Kaybolan Tatlar – Kaybolan Mekanlar: Nişantaşı’nın nostaljik tatları

Pandemi gölgesinde biraz da daha keyifli sohbet amacıyla mahalle dostlarımla yine eskilere daldık...

Elda SASUN Yaşam
6 Mayıs 2020 Çarşamba

Eski Nişantaşı yazımı okuyanlar arasında, Yekta Restaurant’ı özlemle anıp bana bu pek sevdikleri yeri anlatmak için arayanlar oldu. Yekta, 1950’lerden beri Valikonağı Caddesi başlarında eski mimarisiyle hâlâ dimdik duran binanın girişinde yıllarca hizmet verdi. Sevgili Tilda Levi ve eşi Selim, Yekta’nın aynı zamanda Büyükada’da açılan ilk popüler diskotek olduğunu da anlattılar: “Cordon Bleu ve sufleleri unutulmazdı. Yekta Bey’in bizzat kendisi masaları dolaşır, ilgisini kimseden esirgemezdi.” Birçok yaş günü ve kutlamalara ev sahipliği yapan Yekta’yı, annem dahil birçoğumuz bu neşeli hatıraları bize yaşatan mekanı koca bir gülümseme ile andık.

Sevgili babam hayatayken çok severek gittiğimiz iki mekân vardı: 1981’de açılan Park Şamdan ve All Sports Cafe.

Park Şamdan klasik ve kusursuz servisi, yılların değişmeyen kibar garsonları ve istikrarlı, sevilen yemek menüsü ile bir gün kapanabileceğini düşünemediğim bir mekândı. Fransız usulü yemeklerin yanı sıra, Türk mutfağının sevilen Şamdan usulü kebabı, puf böreği, kaymaklı ekmek kadayıf vazgeçemediğimiz porsiyonlardı.

Yemekli sohbetler uzun saatlere kadar sürer, ayrılırken mutlu bir eda ile merdivenleri çıkardık. Maalesef devirler değişti ve insanlar böyle klasik, itinalı yerlerin değerini eskisi gibi bilemiyor.

Beş yıl önce kapılarını kapatan All Sports Cafe’yi de her Şakayık Sokak’tan geçtiğimde, o sıcacık atmosferi ile gelenleri içine çeken, her zaman güler yüzlü, sadık personeli, eşsiz ASC salatası, sağlıklı birçok yiyecekleri, kekleri ve sayısız kahve keyfimizle hasretle anıyorum.

Kurucusu ve sahipleri sevgili Zehra ile eşi Aydın neden ASC ismini seçtiklerini sorduğumda, Zehra şöyle demişti:

“Ailenin her ferdinin ciddi bir spor geçmişi var, su topu, voleybol, kayak... Dedem Naili Moran, Atletizm Federasyonu Başkanı ve dünya basketbol finalini yöneten ilk Türk hakemdi. Anneannem kayakçıydı. Eşim Aydın, eski milli su topçu. Ortağım Metin ferdi sporların envaı çeşidini yaptı. Kardeşim de eski su topçu. Ben yıllarca voleybol oynadım... Ayrıca spor uluslararası bir kelime. Cafe için isim ararken bizi yönlendiren bu düşünceler oldu.”

Birileriyle buluşmak veya sadece bir kahve içmek, bazen de iş toplantılarımız için sık sık uğradığımız yerdi kısa adıyla ASC. İkici ev adresimiz olmuştu. Havalar ısınınca o geniş, güzelim bahçesinde pek severek yediğimiz özel salatası ve kendi hazırladıkları limonatanın tadına diyecek yoktu. Maalesef bugün o bahçe şimdi ASC yerine açılan kebapçının betondan genişletilmiş alanına katılmış ruhsuz bir yer oluvermiş. Ağaçların altında serin serin oturduğumuz bahçeyi resimlerde bile bulamadım.  

Yurt dışına her gittiğimde yufka siparişi hiç bir zaman eksik olmaz… Zira ne de olsa, bir filo veya benzeri hamurlar bizim yufkanın yerini alamaz.

Yemek araştırmacıları yufkanın Orta Asya ve Türk kültürünün bir parçası olduğunu söylüyor. Yufka, mayanın henüz icat edilmediği dönemlerde yuvarlak, metal eğimli plakaların üzerinde akıtma hamur ve açma hamur ürünlerinin pişirilmesiyle ortaya çıkmış ve böylece “ince hamur işlerinin atası” unvanını hak etmiştir. Kervanlarda da üretilmeye müsait olması nedeniyle yufkanın Ortadoğu’dan başlayan yolculuğu hızla Akdeniz ve Balkanlar'a gerçekleşmiş.

1971 yılında Valikonağı 56 numarada ufak bir yufkacı dükkânı vardı. Şimdi bir market işleten oğlu, babası Hüsnü Gül’ün Yufkacı dükkânını 15 Kasım 1971’de açtığını anlattı. Ürün yelpazesi değiştikçe yufkacı Gül, iki oğlu ile birlikte ilk önce bir şarküteri, sonra da Nişantaşı Market’i açmışlar. Artık mahallemizde Topağacı Yokuşu dışında eski yufkacılar, harika mezeleriyle yıllarca alışveriş ettiğimiz Abant Çiftliği, taze balıklar satan Yakamoz Balıkçısı, her çeşit müzik zevkine uyan plak ve kasetleri ile dolu Altuğ Müzikevi yok oluverdiler. Altuğ Bey içeri girenleri ilgi ile karşılar, ne istediğimizi sorardı. Sanırım Beyoğlu’nda da bir dükkânı vardı. Saatlerce kulaklıkla yeni plakları dinler, kendisinin hazırladığı devrin en güzel melodileri ile doldurulmuş seri kasetlerini seçerdik. Latin, Fransız ve klasik müziğin envaı çeşidi bu ufak mağazada hazır yoksa siparişle kasete doldurulurdu. Spotify rüyamızda bile yoktu.

Bence müzik hâlâ ruhun gıdası ve günümüzde erişilmesi çok daha kolay. Fakat bazı değerler değişse bile bari onları anmaya devam edelim. Bazen nostalji, bazen neşeyle uzaklardan çıka gelen eski bir melodi gibi.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün