Onassis Foundation’da Yunan Tiyatrosu-I

Alexander S. Onassis Foundation, ünlü milyarder armatör Aristotle Onassis tarafından, 1973’te bir uçak kazasında ölen 24 yaşındaki oğlunun anısını yaşatmak için kurulmuş, kâr amacı gütmeyen bir vakıf.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
13 Mayıs 2020 Çarşamba

1975’te ölen Aristotle Onassis’in vasiyetine uygun olarak, tüm mal varlığının yarısıyla ikiz bir vakıf kurulmuş. Temelde ticari bir kuruluş olan Business Foundation, kazancının tamamını, çoğunlukla Onassis Foundation olarak adı geçen Alexander S. Onassis Public Benefit Foundation’a aktarır. Avrupa’nın en büyük ve varlıklı vakıflarından olan Onassis Foundation, kültür, eğitim, çevre, sağlık gibi toplumsal konularda çok sayıda burs ve destek amaçlı ödenekler verir, ödüller programları oluşturur.Aristotle Onassis'in ve uzun bir dönem yaşamını paylaşmış olan, projenin fikir annelerinden ünlü soprano Maria Callas’ın direktifleri uyarınca vakıf, münhasıran Yunanistan’ı ve Yunan Kültür ve Medeniyetini destekler.

Vakfın gösteri merkezi olarak Atina’da inşa edilen, tiyatro, müzik, dans prodüksiyonlarının, sanatsal ve dijital gösterilerin sahnelendiği Onassis STEGİ, cesur ve gözü pek Yunanlı genç sanatçılara yapıtlarını paylaşma fırsatı sunan, uluslararası işbirliklerinin geliştirildiği, bilim, sanat, eğitim ve siyaset arasındaki sınırların yeniden tartışmaya açıldığı dev bir kültür merkezidir.

Onassis Foundation, korona günlerinde, yapımına destek verdiği, çoğu Onassis STEGİ’de sahnelenmiş birçok sanatsal, bilimsel ve toplumsal olayı YouTube’dan açmış durumda.  Bu sütunların ilgi alanına giren birkaç oyun ve modern dans gösterisi de devamlı yayında. 

Dansla ilgileniyorsanız, çağdaş dansın bu özgün ve ilginç gösterilerini mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. 

Tiyatroya gelince, iş daha da ciddi bir boyut kazanıyor. Sitede Antik Yunan’ın tragedya ve komedyalarının birbirinden etkileyici güncel yorumlarının yanında, modern Yunan tiyatrosunun yükselmekte olan yıldızı Eftimis Flippu’nun iki oyunu da yer alıyor.

Hepsi de çok ilginç. Tamamından söz etmek isterim ama öncelik, aralarından en olmazsa olmazı, yalnız Yunanistan’ın değil dünya tiyatrosunun en büyük dehalarından Theodoros Terzopoulos’un Evripides’in tragedyasına kusursuzu bile aşan bir yorum getirdiği ‘Truvalı Kadınlar’da. 

1945’te doğan, kariyeri boyunca; gerek ulusal gerekse uluslararası sayısız ödül kazanan, kendi adıyla anılan metodu ve Antik Yunan tragedyasına yaklaşımı dünyanın dört bir yanındaki tiyatro akademi ve okullarında ders olarak okutulan efsanevi tiyatro adamı TheodorosTerzopoulos, 1985’te Antik Yunan tragedyasının ve uluslararası dramaturginin önemli oyunlarının araştırılması amacıyla Attis Tiyatrosunu kurar.

Antik tragedya performansları ile dünya çapında 30 üniversitede ders konusu olan Attis Tiyatrosu, hâlen çokuluslu ve kültürlü performansların ortak yapımcısı olarak uluslararası festival ve topluluklarla birlikte çalışmakta ve Terzopoulos’un çalışma yönteminin tanıtımını yapmaktadır. Ayrıca bugüne dek, çoğu dünyanın en önemli drama akademileri ile birlikte olmak üzere, 300 atölye çalışması ve 50 teorik konferans düzenledi. Aeskhylos,Sofoklesve Evripides tragedyalarının yanı sıra önde gelen Avrupalı yazarlara ait oyunlar da yöneten Terzopoulos, son 30 yılda, dünyanın en önemli oyuncularıyla çalıştığı birçok festivale katıldı, 2 bine yakın temsilin yönetmenliğini yaptı.

2015’te Attis Tiyatrosunun30. yılına armağan olarak, birbirinden bağımsız, ancak ilginç bir tematik bütünlük oluşturan birer saatlik üç oyunluk bir üçleme oluşturan Terzopoulos’un bu nefes kesici üçlemesinin tamamını izlemiş olarak dehasına hayran olanlar bu kez, Onassis Foundationsayesinde Antik Yunan tragedyasına benzersiz bakışını izleme fırsatı buluyorlar. 

Temmuz 2018’de Avrupa Kültür Mirası etkinlikleri kapsamında Terzopoulos’un Antik Delphi Tiyatrosunun büyüleyici mekânında sahneye koyduğu ‘TruvalıKadınlar’hem ustanın ünlü metodunun kusursuz bir örneği, hem de defalarca izlense bile doyulamayacak benzersiz bir tiyatro olayı.

Terzopoulos, Evripides’in Kostis Kolotastarafından şiirsel bir güncel Yunancaya aktarılan metniyle oynamadan, günümüzün karmaşık politik sorunlarına farklı ama çok etkileyici yollardan ulaşmayı başarır.

Neredeyse bütün oyunlarının tasarımını da üstlenmiş olan Terzopulos, mağlup olmuş, bütün erkekleri öldürülmüş Truva’yı, bir başka soykırım simgesini hatırlatan tek merkezli, 8-10 çemberin üzerine dizilmiş çok sayıda eski asker postalıyla simgeler. Bu dekor, Budapeşte Parlamento Binasının önündeki ‘Tuna Kıyısındaki Ayakkabılar’a göndermedir. Bilindiği gibi, II. Dünya Savaşı sırasında, Macaristan’ı yöneten faşist Oklu Haç Partisimilisleri, Almanya’nın yenilmeye başladığı zamanlarda, Tuna kıyısına dizdikleri binlerce Yahudi’yi, kadın-erkek-çocuk ayırımı yapmaksızın, nehrin cesetleri kolaylıkla taşıması için ayakkabılarını çıkarttırdıktan sonra kış gecelerinin dondurucu soğuğunda kurşuna dizmişlerdi. Halen yaşadığı Berlin’de, Macaristan Kültür Ataşesi olan Türk asıllı sanatçı Can Togay, bu utanç tablosunun unutulmaması için, fikir babası olduğu ve tasarımlarını yaptığı Holokost Anıtı ‘Cipők a Duna-parton / Tuna Kıyısındaki Ayakkabılar’ı heykeltıraş Gyula Pauerile birlikte gerçekleştirir.  

 

On yıl süren, Peloponnesos Savaşını Atina’nın ancak hile ile kazandığı, Sparta’nın tüm erkeklerinin öldürülerek tüm kadınlarının köleleştirilmesini, bir tek söz söylenmeden sadece çarpıcı görselliğiyle güncel bir soykırıma bağlayan Terzopoulos, oyuna koro şefi, biz pek tanımasak da Kıbrıslı Türklerin iyi bildiği, genç Kıbrıslı oyuncu Erdoğan Kavraz’ın Türkçe söylediği olağanüstü etkileyici ağıtıyla girer. Koronun günümüz savaş bölgelerinde öldürülenlerin resimlerini gösterip isimlerini saymasıyla da,zaten bir savaş tragedyası olan ‘Truvalı Kadınlar’ın güncel politik bakışı iyice açığa çıkar. Terzopoulos, altı farklı ülkeden on bir oyuncuyla gerçekleştirdiği bu çokkültürlü projede, çoğu savaş görmüş ülkelerin bölünmüş şehirlerinin çocukları olan genç oyuncularına Arapça ve İbraniceyi, Türkçe ile Yunancayı, Hırvatça ve Boşnakça dillerini bir arada kullandırarak, ülkelerin güç ve çıkar ilişkilerinin anlamsızlığı karşısında parçalanmalarını simgeler.

Theodoros Terzopoulos, öncelikle benzersiz bir oyuncu yönetmenidir. Attis’in olağanüstü oyuncularındanDespina Bebedeli, tüm yüzü, bedeni ve sesiyle Hecuba’ya can verirken, bedeninin en derininden kopup gelen yas acılarını içselleştirmesi ve bir türlü ne kelimelere ne gözyaşına dönüştüremediği kederini gözleriyle anlatışı müthiştir.

Oyunda önemli bir yer tutan Cassandra’nın uzun monologunun sahnelenmesi başlı başına bir tiyatro dersidir. Koronun kadınlarının sırayla Cassandra’yı canlandırdığı bu sahnede, Hecuba’nın bir nakarat gibi “Konuş, Cassandra, konuş” diye seslenmesiyle İsrailli Hadar Barabash, SuriyeliEvelun AssouadHırvat Sara Ipsa, Bosnalı Ajla Hamzicve Yunanlı Evelina Arapidi, farklı birer beden dili ve oyunculukla her biri kendi dilinde konuşmaya başlar. 

Sağlam oyunculuğuna çarpıcı bir görsellik katan Niovi Charalambous(Andromache) ve az konuşmalı çok hareketli Prokopis Agathocleous(Talthybius) de çok başarılıdırlar.

Attis’in iki gedikli oyuncusu Savvas Stroumpos ve Sophia Hill’inHelena’yı öldürmeye gelen Menelaos’la, kendini kurtarmaya çalışan baştan çıkarıcı Helena’yı canlandırdıkları ikili sahne müthiştir. Siyah tüylerden oluşan bir elbiseye sarınan, ikiyüzlü küstah gülümsemesini giysisinin başlığında gizleyen, sebep olduğu savaşlar ve yıkımlar bir yana, erkekleri idare etmekte kendine sonsuz güvenen Helena, demagojik açıdan Antonius’un Julius Ceasar’daki ünlü tiradına bile rahmet okutacak savunmasını tüm mekânda çınlayan olağanüstü sesiyle yaparken, demir eldivenini kuşanmış Menelaos, yüzüne maske gibi oturmuş donuk ve aptal bir gülümsemeyle, tüm sahne boyunca dizlerinin üstünde, giderek güçlenen Helena’nın neredeyse ayaklarının arasında dolanır. Karşılaştıkları ilk andan beri, aldatılmış koca hıncına ve Hecuba’nın uyarılarına rağmen Helena’nın cazibesine yenik düşeceği kesindir.

Oyun önce Hecuba’nın ağzından dillendirilen, sonra da tüm topluluğun ağız birliğiyle tekrarladığı “bir gün gelecek”çığlığıyla sonlanır. “Bir gün gelecek”, son dönemlerde Terzopoulos’un, kentleri ve insanları ayıran duvarların yıkılacağı, dünyaya barış ve dayanışmanın döneceği umudunu belirtmek için leitmotif olarak kullandığı bir ifadedir.

Tabii ki ‘Truvalı Kadınlar’bütün Terzopoulos sahnelemeleri gibi, ne kadar üzerinde konuşulursa konuşulsun ancak izlendiğinde heyecanı tam olarak paylaşılabilecek olağanüstü bir başyapıt. Sakın kaçırmayın derim. Belki sizler de eşimle benim gibi bittiğinde verdikleri selamı ayakta alkışlarsınız. 

Bu kadar önemli bir işten söz edince diğerlerine yer kalmadı. Ancak, Onassis Foundation’da izlenebilecek iki klasik, iki de çağcıl oyundan mutlaka söz etmem gerekiyor. Onlar da gelecek haftaya kalacak. Sağlıklı ve keyifli seyirler dilerim.

 

 

Önde Hekate (Despina Bebedeli) ve arkada merkezde Andromache (Niovi Charalambous) 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün