Web´den seçmeler

• Orta Doğu ihtilafında olumlu bir gidişatın sağlanması İsrail ve Washington’daki liderlerin değil bölge ülkelerinin liderlerinin elindedir. Bölge ülkeleri tarafından sunulacak yeni bir 100 yıllık anlaşma İsrail’in ilhak planlarına yönelik isteklerini de törpüleyecektir. Yeniden canlandırılmış olan bir barış girişimi AB’ye İsrail’in ilhak planlarını gerçekleştirmemesi için öne sürebileceği bir gerekçe olabilirdi. Ancak bu bölge ülkelerinin kendi aralarındaki itilaflardan dolayı pek mümkün görünmüyor. ÇETİNER ÇETİN - HABERTÜRK

İzak BARON Perspektif
20 Mayıs 2020 Çarşamba
  • YANİ KONUNUN UZMANLARI, TÜRKİYE’NİN İSRAİL VE LÜBNAN’LA DA BENZER ANLAŞMAYI YAPMASI GEREKTİĞİNİ VE BUNUN MÜMKÜN OLDUĞUNU BELİRTİYORLAR

Konunun Türkiye’de iki önemli uzmanı var: Em. Tümamiral Cem Gürdeniz ve Tümamiral Cihat Yaycı.

Gürdeniz’in bu konudaki görüşünü, yönettiği Yeni Deniz Mecmuası dergisinin yayın kurulunda bulunmam nedeniyle çalışmalar sırasında yaptığımız sohbetlerden, Yaycı’nın görüşünü de Kırmızı Kedi Yayınevi’nden yayımladığımız Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi ve Türkiye kitabından biliyorum: Türkiye Trablus’la yaptığı anlaşmanın benzerini, Doğu Akdeniz’deki ülkelerin en az ikisiyle daha yapmalı!

Yaycı, kitabında olması gereken o anlaşmaların haritasını da veriyor. Sayfa 43’te, “GKRY’nin, İsrail’in hakkını gasp ettiği deniz alanını gösteren harita” olarak, sayfa 94’te “Türkiye-İsrail; karşılıklı kıyıları gösteren harita” olarak, sayfa 166’da “Türkiye-İsrail, Türkiye-Libya anakaralarının karşılıklı kıyılarını gösteren harita” olarak ve sayfa 168’de de “İsrail’in Türkiye ile yapacağı anlaşma ile kazanacağı alanı gösteren harita” olarak...

Yine sayfa 103’te, “Türkiye-Lübnan; karşılıklı kıyıları gösteren harita” da var.

Yani konunun uzmanları, Türkiye’nin İsrail ve Lübnan’la da benzer anlaşmayı yapması gerektiğini ve bunun mümkün olduğunu belirtiyorlar. Zira bu iki ülkenin de GKRY yerine Türkiye ile anlaşması halinde daha çok alan kazandığı ortada.

Peki, böyle bir olasılık var mı? Özellikle şu iki mesaj, olabileceğini gösteriyor:

1) Mısır, BAE, Yunanistan, GKRY ve Fransa 11 Mayıs’ta ortak bir Doğu Akdeniz açıklaması yayımlayarak üç konuda Türkiye’yi (GKRY’nin MEB’inde sondaj yapmakla, Yunanistan’ın hava sahasını ihlal etmekle ve Libya’daki tutumu nedeniyle) hedef aldı. Ancak İsrail bu beşliye dahil olmadı ve açıklamaya imza atmadı!

2) Cumhuriyet gazetesinden M. Birol Güger’in haberiydi: İsrail devleti bir gün sonra resmi Twitter hesabından Türkiye’ye sıcak bir mesaj gönderdi: “Türkiye ile diplomatik ilişkilerimizle gurur duyuyoruz. Bağlarımızın gelecekte daha da güçlenmesini umuyoruz.”

İki tutum da sürpriz değil. Zira İsrail Doğu Akdeniz’deki Yishai gaz sahası sınırı ile GKRY’nin ilan ettiği parsellerde yer alan Afrodit gaz sahasının sınırının çakıştığını belirterek bölgedeki saha geliştirme faaliyetlerine 10 Aralık 2019’da itiraz etmişti. Hatta beş gün sonra İsrail resmi radyosu, Türkiye’nin Tel Aviv’e “Avrupa’ya doğalgaz transferi konusunda müzakereye hazırız” mesajı ilettiğini haber yapmıştı. O haberden iki gün sonra da İsrail’in yayın kuruluşu KAN, İsrailli yetkililerin “müzakereye açığız” mesajı verdiğini duyurmuştu.

Trablus’la anlaşma yapıldığı günden beri belirtiyoruz: Türkiye’nin Trablus’a asker değil, Kahire ve Tel Aviv’e diplomat göndermesi gerekir.

Doğu Akdeniz’de çıkarların en yüksek seviyede korunabilmesi için Türkiye’nin sadece İsrail ve Lübnan’la değil, Mısır ve özellikle de Suriye’yle anlaşması gerekir.

Böylece Doğu Akdeniz’deki büyük cephe yarılmış ve Fransa-Yunanistan-GKRY üçlüsüne daraltılmış olur.

MEHMET ALİ GÜLLER

http://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-guller/dogu-akdenizde-turkiye-israil-isbirligi-isaretleri-1738721

 

  • “ASHKENAZİ, BÖLGESEL ANLAMDA TÜRKİYE’NİN ÖNEMİNİN FARKINDA OLAN BİR KURMAY. BU DURUM İLİŞKİLERİ NASIL ETKİLER BİLEMİYORUM AMA BUNU SİZLERLE BİR ARKA PLAN BİLGİSİ OLARAK PAYLAŞIYORUM.”
  • ØNetenyahu-Gantz ortaklığında kurulan yeni kabineye ilişkin neler söylemek istersiniz? Yeni isimlerin Türkiye’ye yönelik yaklaşımları ne durumda?

Artık yeni bir Dışişleri ve Savunma Bakanımız var. Üstelik bu isimlerin ikisi de geçmişte İsrail Ordusunda Genelkurmay Başkanlığı yapmış isimler. Bir bakıma, Türkiye’nin bölgesel rolünün farkında olan ve Türk ordusunu yakından tanıyan isimler. Yeni Dışişleri Bakanı Gabi Ashkenazi 10 yıl, yeni Savunma Bakanı Benny Gantz ise 5 yıl önce Genelkurmay Başkanıydı. 

Şimdi Mavi Marmara olayını anımsayın. Türkiye o dönem, olayla bağlantılı olarak dört İsrailli generali yargılamış ve Türkiye’ye iadesini talep etmişti. Onlardan biri de o dönem Genelkurmay Başkanı olan Ashkenazi’ydi. Yarın Dışişleri Bakanı olarak göreve başlayacak. Ashkenazi’nin, Türkiye’ye karşı Netenyahu ve Lieberman’dan farklı bir yaklaşım benimsediğini gözlemliyorum. Ashkenazi, bölgesel anlamda Türkiye’nin öneminin farkında olan bir kurmay. Bu durum ilişkileri nasıl etkiler bilemiyorum ama bunu sizlerle bir arka plan bilgisi olarak paylaşıyorum.

Yarın kabinenin açıklanmasıyla birlikte başka isimler de gündeme gelecek. Bunlardan biri de İşçi Partisinden Amir Peretz, o da, Çevre Bakanı olduğu dönemde Türkiye’yi ziyaret etmiş son bakan olma özelliği taşıyor. Türkiye’yi krizin devam ettiği dönemde ziyaret etmişti. Ondan başka Türkiye’yi ziyaret eden başka hiçbir üst düzey resmi yetkili olmadı. Bu ekonomik açıdan olumlu sonuç verebilir ama sorun şu ki Türkiye ile İsrail arasındaki problemler ekonomik değil siyasi temelli. Burada politika her şeyin üzerindedir ve bana sorarsanız en büyük problem ve bu ilişkilerin gelişmesinin önündeki en büyük engel Başbakan Binyamin Netanyahu’dur.

  • ØTürkiye-İsrail ilişkilerinin seyrine başka ne gibi faktörler etki etmektedir?

Bir başka önemli faktör de Mısır. Kahire yönetimi, geçtiğimiz 10 yıl içinde, bilhassa enerji alanında İsrail’in kuvvetli bir müttefiki haline geldi. Dolayısıyla, Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmesi bilhassa Kahire’de olumsuz etki yaratacaktır.  Üstelik İsrail Mısır’a, Mısır’ın İsrail’e olduğundan daha bağımlı, bu durum da yakınlaşmayı zorlaştırıyor. Bu da şu anlama geliyor, İsrail’in Türkiye ilişkileri ikili bir sorunu olmaktan ziyade bölgesel bir sorunun parçası.

Bu arada, belki size komik gelecek ama Ürdün Vadisinin İsrail’e ilhakını engelleyebilecek yeryüzünde tek ülke var, o da Ürdün. Şayet Ürdün, ilhak gerçekleştiği takdirde İsrail ile arasındaki barış anlaşmasını yırtıp atacağını açık bir şekilde belirtirse, İsrail bu ilhakı gerçekleştiremez. Ürdün diyorum çünkü Mısır’ın böyle bir tutum izlemeyeceğini iyi biliyorum. Sadece Ürdün bunu yapabilir, zira Ürdün için Batı Şeria’nın ilhakı oldukça hayati, hatta adeta bir varoluş meselesi. İlhak haritasına bir göz atarsanız, İsrail, Ürdün Vadisini tamamen ilhak edeceğini görürsünüz; Ürdün Nehrinin batısında kalan, Ürdün ve Filistin arasındaki bölgeden bahsediyorum. Bu durum Ürdün’ü kargaşaya sürükleyebilir. İsrail ilhakı gerçekleştirir, Ürdün de barış anlaşmasını feshederse, oldukça tehlikeli bir durum ortaya çıkar. Şu anda görünen o ki İsrail ne pahasına olursa olsun bu bölgeyi ilhak edecek. Ürdün’ün nasıl bir tutum takınacağını bekleyip göreceğiz.

ALON LİEL (M. BİROL GÜGER RÖPORTAJI)

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/israil-eski-disisleri-bakan-yardimcisi-alon-liel-turkiye-ile-anlasma-olasi-degil-1738889

 

  • İSRAİL’İN SURİYE SAHASINDAKİ DİPLOMATİK HEDEFLERİNDEN BİR DİĞERİ DE TÜRKİYE’Yİ YANINA ÇEKMEK VEYA İRAN’LA YAKINLAŞMASINI ENGELLEMEKTİR

İsrail’in bu diplomatik çabaları yürütülen askeri faaliyetlere hizmet etme amacı taşıyor. Suriye sahasında hava savunma sistemleri ve hava kuvvetlerinden yoksun olan İran güçlerinin, Rusya’nın desteğini almadan İsrail’in hava saldırılarına karşı koyması imkansız. Bu durum da İran’ın İsrail’in hava saldırıları karşısında psikolojik ve askeri baskıya maruz kalması anlamına geliyor.

İsrail’in Suriye sahasındaki diplomatik hedeflerinden bir diğeri de Türkiye’yi yanına çekmek veya İran’la yakınlaşmasını engellemektir. Suriye sahasında İsrail-Ürdün-ABD ve İran-Rusya-Şam Yönetimi gibi ortaklık ve ittifaklardan farklı olarak Türkiye, kendi güvenlik çıkarlarını esas alarak tek taraflı hareket eden bir aktör olarak öne çıkıyor. Astana barış süreci çerçevesinde kurulan Türkiye-İran-Rusya garantörlük mekanizması esas itibarıyla diplomatik ortaklık olarak nitelendirilebilir. Daha önce birçok kez tanık olunduğu gibi Suriye’de ortaya çıkan krizlerde Türkiye farklı, Rusya ve İran farklı cephelerde birbirlerine karşı dolaylı mücadele vermişlerdir.

Türkiye, Rusya’dan farklı olarak İsrail’in planları doğrultusunda Suriye politikasını şekillendirmiyor. Buna karşın İsrail, Türkiye’nin dahil olduğu Suriye’deki krizlerde Şam yönetimi ve İran milislerine yönelik hava operasyonları düzenleyerek Türkiye’nin yanında olduğu mesajını vermeye çalışıyor.

İsrail'in kapsamlı hava operasyonlarına dayanan yeni Suriye stratejisinin nasıl bir netice vereceği belirsiz ancak İran’ın bu bölgede zayıflamasının İsrail’i Suriye sahasında İran’a karşı daha agresif hale getireceği kesin.

DR. SABİR ASKEROĞLU

https://www.aa.com.tr/tr/analiz/israilin-yeni-suriye-stratejisi-aktif-caydiriciliktan-onleyici-saldiriya/1836611

 

  • KANIMCA, İSRAİL İLE EN AZINDAN KONUŞUR HALE GELEBİLMEMİZ ABD İLE İLİŞKİLERİMİZİ DE, SURİYE POLİTİKAMIZI DA OLUMLU YÖNDEN ETKİLEYECEKTİR

Örneğin, İsrail'de yeni bir hükümet kurulması bu ülkeyle ilişkilerimizin düzeltilmesi için yeni bir fırsattır. İsrail’in Doğu Akdeniz’de bize karşı tavır alması daha çok tepkisel nitelikte görünmektedir. Deniz sınırları konusunu İsrail ile ikili düzeyde ele alabiliriz. İkili ilişkilerimiz düzelme yoluna girerse İsrail değişik bir tavra girebilir. İlişkilerin düzelmesi için de, kanımca, İsrail, bizden yeşil ışık alırsa, ilk adımı atabilir. AKP döneminde Orta Doğu ile ilgili önemli bir hesap hatası yapıldı. "İsrail ile ilişkilerimiz özellikle Filistin davası yüzünden bozulursa elbette bir şeyler kaybederiz. Ancak, bunun karşılığında Arap ülkelerinden ve kamu oyundan alacağımız destek ile çok şey kazanırız. Kazancımız kaybımızdan fazla olur" diye düşünüldü. Evdeki bu hesap çarşıya hiç bir bakımdan uymadı. Hem İsrail hem de Filistin ile konuşabilmektir bize istediğimiz ağırlığı sağlayacak olan tavır. (Eskiden bunu yapabiliyorduk, hem de İsrail’i eleştirmekten kaçınmadan). Kanımca, İsrail ile en azından konuşur hale gelebilmemiz ABD ile ilişkilerimizi de, Suriye politikamızı da olumlu yönden etkileyecektir.

Doğu Akdeniz’de diğer bir önemli aktör elbette Mısır’dır. Bu ülke ile ilişkilerimizde geri adım atıyoruz izlenimi yaratmadan bazı düzeltmeler yapmakta geç kalınmaktadır. İstenirse, aracılar yoluyla bu sağlanabilir. Uzak ihtimal gibi görünüyor ama Libya konusunda daha makul, yani çatışan iki tarafı barıştırıcı bir çizgiye yönelirsek, Mısır ile doğrudan ya da dolaylı olarak bu konuyu da ele alma olanağı yaratılabileceğini düşünüyorum. Çünkü Libya hem Türkiye hem de Mısır için önemli siyasi enerji, kaynak ve insan kaybına yol açmaktadır. İki ülkenin bu konuyu görüşebilmeleri her ikisinin de yararınadır. Aslında, ideal düzeyde bakılırsa, Türkiye – Mısır işbirliği Filistin, Libya, Suriye gibi birçok sorunun çözümüne büyük katkı sağlar. Keşke böyle bir işbirliği ortamı yaratılabilse... Zamanında Demirel – Mübarek dialogu böyle bir işbirliği için zemin oluşturmuştu, ama arkası gelmedi.

OĞUZ DEMİRALP

https://t24.com.tr/yazarlar/oguz-demiralp-x/dis-politikada-bir-firsat-penceresi,26616

 

  • INA SOEP BELKİ BİR ANNE FRANK DEĞİL. AMA ŞU AN GİBİ O DA KENDİ O ANINDA GELECEK OLANDAN HABERSİZCE, MUTLU BİR GÜN YAŞIYORDU

80 yıl önce tam da bugün çekilmiş.

Ina’nın bilinen son fotoğrafı. Bu fotoğraftan sonraki zamanlarda Nazi Almanyası, Batı Avrupa'yı işgaline Hollanda, Belçika ve Lüksemburg'dan başlar. Altı hafta içinde, bu ülkeler ve Fransa teslim olur ve yüzbinlerce Yahudi, Nazi kontrolü altındaki “konsantrasyon kamplarına” yani bileğimiz şekli ile “ölüm kamplarına” alınırlar.

Bunlar arasında Ina Soep ve ailesi vardır. 

Ina, Hollanda'nın Alman işgalinden kısa bir süre sonra erkek arkadaşı Rudi ile bisiklete binerken bu fotoğrafı çektirir. Olacaklardan habersiz bir günde. 

Ina’nın babası bir elmas tüccarı ve Amsterdam'daki Yahudi cemaatinin lideriydi. İşgalden bir yıl sonra Ina’nın ağabeyi Benno tutuklandı ve daha sonra, öldürüldüğü Mauthausen’e gönderildi. Ailenin geri kalanı ise Westerbork'a ve ardından Bergen-Belsen'deki feci kampa gönderildi. 

Ina Soep belki bir Anne Frank değil. Ama şu an gibi o da kendi o anında gelecek olandan habersizce, mutlu bir gün yaşıyordu.

Ne geleceğini bilemediğimizde Holokost’u her zaman diri bir acı olarak tutuyoruz. Üstelik din, dil, ırk ayırt etmeksizin. Çünkü bu tehlike sık sık ulus devletçilik gibi sözde masum bir ifade ile hortlatılmakta hatta en acısı bu kavramlardan kimi siyasi partiler prim sağlamaktadır. Bunun için uzağa gitmeye de gerek yok. Burnumuzun dibindeki Avrupa ülkelerinin üçte biri zaman zaman bu durumda.

 

FERHAT ATİK

https://www.kibrispostasi.com/c1-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/j229/a36102-bu-fotograf-80-yil-once-cekilmis

 

  • İSRAİL ÜRDÜN VADİSİNİ İLHAK PLANINDAN VAZGEÇER VE FİLİSTİNLİLERİN TARİHSEL VE ANLAŞMALARLA KAZANILMIŞ HAKLARINI İADEYİ DE İÇEREN BİR BARIŞ SÜRECİNE YEŞİL IŞIK YAKARSA, O ZAMAN TÜRKİYE DE BUNA OLUMLU KARŞILIK VERİR. NETANYAHU BUNU YAPAR MI? HAYIR.

Dikkatinizi çekmiştir; son birkaç haftadır basında ve sosyal medyada, İsrail’in Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmek istediğiyle ilgili birçok haber, iddia, mülakat ve uzman görüşü yayınlandı. Hele Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı Fransa-Mısır-Yunanistan-GKRY öncülüğünde oluşturulan şer ekseni dışında  -İtalya ile birlikte- kalınca, İsrail’in Türkiye ile müşterek çıkarları olduğu vurgusu sıkça yapılmaya başladı. Libya ile yapılan Doğu Akdeniz Yetki Alanları Sınırlandırma Anlaşmasına benzer bir anlaşmanın Türkiye ile İsrail arasında da yapılabileceği dile getirilir oldu.

Siz de benim gibi, ‘nereden çıktı şimdi bu Türkiye sempatisi birdenbire?’ diye düşünmüşünüzdür. Meseleyi üç maddede analiz edelim:

Birincisi, İsrail’in GKRY ile yaptığı münhasır ekonomik bölge anlaşmasını kendi lehine değiştirme çabaları açık. Bununla birlikte, Türkiye ile bir anlaşma yapma gibi net bir politikası yok. Bu tür haberleri yayarak, GKRY üzerinde baskı kurmak istiyor. Yoksa GKRY ile anlaşmayı tamamen ortadan kaldırarak, onun yerine tıpkı Libya ile yapmış olduğumuz gibi bir deniz yetki alanları paylaşımı anlaşması koymak gibi ne bir niyetleri ne de bir hazırlıkları var.

...

İkincisi, bir kez daha başbakanlık koltuğuna oturan Netanyahu, ilişkilerin normalleşmesi için Türkiye’nin de adım atması karşılığında, özellikle ABD’deki finans çevrelerinden Türkiye’nin kaynak arayışlarına olumlu cevap gelmesine katkı yapabileceği sinyalini veriyor.

...

Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, Netanyahu-Gantz hükûmetinin birkaç hafta içinde atmayı düşündüğü dehşetengiz bir adım öncesinde Türkiye’de belli çevrelerde bir sempati meydana getirmek. O dehşetengiz adım; Ürdün Vadisinin ilhakı!.. Filistin meselesinde bugüne kadar diplomasi masasına konulmuş ne varsa hepsini yerle yeksan edecek bu girişim karşısında oluşabilecek cepheyi parçalamak için İsrail her ülke için ayrı bir algı operasyonu yürütüyor. Türkiye’ye vermeye çalıştığı sinyal ise ilhak kararına güçlü bir karşı duruş sergilemezse, Doğu Akdeniz konusunda iş birliği yapılabileceği.

...

İşgal ve ilhak politikalarını savunanlar İsrail yönetiminde olduğu sürece, iki ülkenin yöneticilerinin el sıkışması, kameralara poz vermeleri muhaldir. Bu anlamda, Davos’tan beri hiçbir şey değişmemiştir; çünkü İsrail’in politikaları değişmemiştir.

İkili ticaret hacminin son 10 yılda iki katına çıktığı doğrudur. Ama ilişkilerin bunun ötesine geçmesini mevcut şartlar devam ettiği sürece beklemek mümkün değil. Şayet İsrail Ürdün Vadisini ilhak planından vazgeçer ve Filistinlilerin tarihsel ve anlaşmalarla kazanılmış haklarını iadeyi de içeren bir barış sürecine yeşil ışık yakarsa, o zaman Türkiye de buna olumlu karşılık verir. Netanyahu bunu yapar mı? Hayır.

PROF. DR. ÇAĞRI ERHAN

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-cagri-erhan/613628.aspx

 

  • SEÇİME GİDERKEN BİRÇOK HESABI PANDEMİ NEDENİYLE ALT ÜST OLAN, UĞRAŞMASI GEREKEN SORUNLAR LİSTESİ UZAYAN ABD’NİN, İLHAKIN YOL AÇACAĞI YENİ BÖLGESEL DALGALARLA MÜCADELEYE AYIRACAK ENERJİSİ YOK GİBİ...

Salgınla mücadele performansı ile KOVID 19 sonrası küresel siyaset analizi arasına kuvvetli bir bağ olduğu görüşünü savunan Ulutaş’a göre; Türkiye’nin performansı İtalya, İspanya gibi bazı AB ülkeleriyle de yeni bir yakınlaşmanın kapısını aralayabilir. SAM Başkanı, pandemi sonrasında ayrıca Türkiye’nin bir süredir devam ettirdiği, bazı ülkelerin de destek verdiği, çok taraflı kuruluşlarda reform talebine daha teşne bir uluslararası kamuoyunun oluşacağı görüşünde.

Aynı zamanda İbranice de bilen bir Ortadoğu uzmanı olan Ufuk Ulutaş’a son olarak, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun “ilhak” ana temalı İsrail ziyaretini sordum. Ulutaş’ın yorumu; daha önce ilhaka yeşil ışık yakan ABD’nin bunu sarıya çevirdiği şeklinde. Seçime giderken birçok hesabı pandemi nedeniyle alt üst olan, uğraşması gereken sorunlar listesi uzayan ABD’nin, ilhakın yol açacağı yeni bölgesel dalgalarla mücadeleye ayıracak enerjisi yok gibi... Öncelik listesinin başına “Çin ile hesaplaşmayı” koyacağı anlaşılan ABD’nin birlikte hareket edebileceği müttefikleri olabildiğince korumak ve genişletmek isteyeceğini söyleyen Ulutaş, dolayısıyla ABD’nin İsrail’e “biraz bekleyin” dediğini düşünüyor.

DİDEM ÖZEL TÜMER

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/didem-ozel-tumer/disisleri-samdan-ikinci-kitap-kovid-19-sonrasi-turk-dis-politikasi-6214529

 

  • KİMİ HAHAMLAR DİNİN AŞI KARŞITI OLMADIĞINI BAĞIRA BAĞIRA SÖYLESE DE KENDİ BİLDİĞİNİ OKUYANLAR OLDU. ÇÜNKÜ AŞI KARŞITLARI HASİDİK CEMAATİNİ ÖZEL OLARAK HEDEF ALARAK PEK ÇOK YAHUDİ’NİN İÇSELLEŞTİRİLMİŞ ENDİŞELERİNİ KAŞIDI

Kızamık New York’a İsrail üzerinden geldi. Ukrayna’ya tatile giden İsrailler orada hastalığı kaptı, İsrail’de akraba ziyaretine giden Brooklyn’deki Yahudiler de salgını beraberinde Amerika’ya getirdi. Pek çoğu aşı olmayı reddettiği için de bir kişinin temas ettiği kişilerin yüzde 90’ına bulaştırabildiği kızamık özellikle okullarda ciddi bir sağlık tehdidine neden oldu. Hasidikler çok çocuklu ailelere sahip, birbirleriyle iç içe yaşayan, toplu dua eden bir topluluk olduğundan salgının kendi aralarında kolayca yayıldı.

Cemaatin dış dünyaya kapalı olması kolayca manipüle edilmelerine da fırsat verdi. Dışarıdan haber almayan, cemaat dışında kimseyle görüşmeyen, seküler dünyayla hiçbir bağı olmayan bu insanlar aşı karşıtları tarafından özel olarak hedef alındılar. Evlerine telefon açıldı, mahallelerine İbranice aşı karşıtı afişler asıldı ve düzenli olarak propagandaya maruz kaldılar. İçinde tamamen yalan bilgilerin olduğu “Aşı Güvenliği El Kitabı” adlı 40 sayfalık bir kitapçık dağıtıldı, kamu sağlığı için aşının en büyük tehdit olduğu vurgulandı. İçinde aşılarda dinin yasakladığı domuz, maymun ve -sıkı durun- yarasa DNA’sının olduğu gibi yalanlar yer aldı.

Kimi hahamlar dinin aşı karşıtı olmadığını bağıra bağıra söylese de kendi bildiğini okuyanlar oldu. Çünkü aşı karşıtları Hasidik cemaatini özel olarak hedef alarak pek çok Yahudi’nin içselleştirilmiş endişelerini kaşıdı. Aşının otizme neden olduğu iddiaları İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler’in Yahudiler üzerinde yaptığı deneylerle eşit gösterildi.

Sonunda kızamığa yakalanan altı bin çocuk okullardan gönderildi, New York acil durum ilan etti ve kızamık aşısını zorunlu kıldı. Aşı olmayanların okula dönemeyeceği açıklandı. Bugün Corona virüsünün yine Hasidikler arasında çok hızlı yayıldığı da tesadüf değil.

ORAY EĞİN

https://www.haberturk.com/yazarlar/oray-egin/2678752-bir-siyasi-hareket-olarak-asi-karsitligi

 

  • ANCAK KİM YASER ARAFAT VE İZHAK RABİN’İN EL SIKIŞACAĞINI DÜŞÜNEBİLİRDİ? YAHUT WASHİNGTON’U TEK BİR ADAMIN YÖNETECEĞİ VE ABD’NİN ORTA DOĞU POLİTİKASINI YENİDEN ŞEKİLLENDİRECEĞİNİ?

Fakat akla şu soru geliyor: Arap liderleri için Filistin bu kadar önemliyse ve ilhakını engellemek istiyorlarsa nüfuz sahibi Arap ülkeleri neden bir araya gelmiyor?

Örneğin, İsrail ile üstü kapalı bir şekilde iş birliği yapan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) bir girişim başlatabilirdi. 2002 yılında barış girişimini gündeme getirenlerden biri dönemin Veliaht Prensi ve daha sonra Kral olan Abdullah’tı. Ne yapacağı kestirilemeyen Veliaht Prens neden olumlu bir çıkış yapmasın? Yemen’de savaşabilen Orta Doğu’da da barış yönünde adımlar atabilir.

Orta Doğu ihtilafında olumlu bir gidişatın sağlanması İsrail ve Washington’daki liderlerin değil bölge ülkelerinin liderlerinin elindedir. Bölge ülkeleri tarafından sunulacak yeni bir 100 yıllık anlaşma İsrail’in ilhak planlarına yönelik isteklerini de törpüleyecektir.

Yeniden canlandırılmış olan bir barış girişimi AB’ye İsrail’in ilhak planlarını gerçekleştirmemesi için öne sürebileceği bir gerekçe olabilirdi. Ancak bu bölge ülkelerinin kendi aralarındaki itilaflardan dolayı pek mümkün görünmüyor.

İdealist bir düşünce mi? Belki de.

Ancak kim Yaser Arafat ve İzhak Rabin’in el sıkışacağını düşünebilirdi? Yahut Washington’u tek bir adamın yöneteceği ve ABD’nin Orta Doğu politikasını yeniden şekillendireceğini?

O zaman yeni bir barış girişimi neden olmasın?

ÇETİNER ÇETİN

https://www.haberturk.com/yazarlar/cetiner-cetin/2682839-filistin-icin-bolgesel-bir-baris-inisiyatifi-gerek

 

  • İSRAİL’LE YAPILAN 10 MİLYAR DOLARLIK DOĞALGAZ ANLAŞMASI ÖNÜMÜZDEKİ 15 YIL İÇİNDE ÜRDÜN’E 45 MİLYAR METREKÜP İSRAİL GAZI SAĞLAYACAK. ÜRDÜN KRALI, “SAVAŞIRIZ” DEMEK YERİNE “BÜYÜK İHTİLAF ÇIKAR” DERKEN BU NEDENLE İHTİYATLI KONUŞUYOR

Ürdün açısından zorluk şurada; İlhak planı ülkenin Covid-19’la mücadelede çok sıkıntılı olduğu bir döneme denk geldi. Bunun yarattığı ciddi bir mali kriz var ülkede. Bu krizden çıkmak için Ürdün’ün her zamankinden daha fazla dış para desteğine ihtiyacı bulunuyor.

Ürdün Haşimi Krallığı’nın bu nedenle dış mali desteği tehlikeye atacak girişimlere gücü yok. Unutmayalım ABD, 2018’de Ürdün’le, Amman’a yılda en az 1.25 milyar dolar yardım garantisi veren beş yıllık bir anlaşma imzaladı.

Ürdün’ün atacağı İsrail karşıtı bir tutumun kolay olup olmayacağı buradan da anlaşılabilir. Şu da var: İsrail’le yapılan 10 milyar dolarlık doğalgaz anlaşması önümüzdeki 15 yıl içinde Ürdün’e 45 milyar metreküp İsrail gazı sağlayacak. Ürdün kralı, “savaşırız” demek yerine “büyük ihtilaf çıkar” derken bu nedenle ihtiyatlı konuşuyor.

İsrail’le anlaşma yapanlar “barış” anlaşması görünümünde İsrail’e ekonomik ya da enerji açısından kendilerini muhtaç hale getiriyorlar. Dünyanın en bereketli petrol rezervleri üzerinde oturan Arap ülkeleri petrolü bağımsızlıklarını korumak için bir önleyici güç olarak kullanabilselerdi, Ürdün şimdi ilhak edilme tehlikesiyle karşı karşıya olan topraklarını korumada bu kadar yalnız kalmazdı.

Mustafa K Erdemol

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kral-ne-derse-desin-bir-sey-yapamaz-1739450

 

Netten okumalar

 

  • İSRAİL İLE İLİŞKİLER DAHA DA KÖTÜYE GİDEBİLİR: YENİ DIŞİŞLERİ BAKANI BAKIN KİM ÇIKTI... KAYNAK: İSRAİL İLE İLİŞKİLER DAHA DA KÖTÜYE GİDEBİLİR: YENİ DIŞİŞLERİ BAKANI BAKIN KİM ÇIKTI... - ALİ ISIYEL

https://halktv.com.tr/ozel-haber-analiz/israil-ile-iliskiler-daha-da-kotuye-gidebilir-yeni-disisler-425227h

 

  • HERKES “İLHAK İÇİN İSRAİL'E GİTTİ” DİYOR AMA GERÇEK HİÇ DE ÖYLE DE DEĞİL... ABD DIŞİŞLERİ BAKANI'NIN İSRAİL ZİYARETİNİN ARKASINDA NE YATIYOR - RAFAEL SADİ

https://odatv4.com/abd-disisleri-bakaninin-israil-ziyaretinde-cin-konusuldu-15052006.html

 

  • ORTADOĞU’NUN GİZLİ HAZİNESİ... – NEDRET ERSANEL

https://www.yenisafak.com/yazarlar/nedretersanel/ortadogunun-gizli-hazinesi-2055113

 

  • MISIR’DA ORTAYA ÇIKARTILAN BU MEZAR HAZRETİ YUSUF’A MI AİT? – MURAT BARDAKÇI

https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/2682136-misirda-ortaya-cikartilan-bu-mezar-hazreti-yusufa-mi-ait

 

  • YENİ İSRAİL HÜKÜMETİ VE TRUMP PLANI -  Dr.Oğuz ÇELİKKOL

http://gpotcenter.org/sites/default/files/opinion/Yeni%20Israil%20Hukumeti%20ve%20Trump%20Plani.pdf

 

  • A HABER'İN CANLI YAYINDA KUDÜS'Ü İSRAİL'E AİT GÖSTERMESİ TEPKİLERİN ODAĞINDA

https://onedio.com/haber/a-haber-in-canli-yayinda-kudus-u-israil-e-ait-gostermesi-tepkilerin-odaginda-905903

 

  • KİMLİĞİ KAFKA’NIN GÖLGESİNDE KALAN MİLENA…

https://ekmekvegul.net/bellek/kimligi-kafkanin-golgesinde-kalan-milena

 

Takılan tweetler

 

Şalom Dergi@SalomDergi

Fark edilmek çok keyifli... teşekkürler size, Tuğrul Eryılmaz #tugruleryılmaz #t24haber @t24comtr @SALOMgazetesi

 

 

 

 

 

https://twitter.com/SalomDergi/status/1261379901006868481

 

Ali Murat Hamarat@Alimhamarat

İngiliz spor tarihinin utanç karesi! Berlin Olimpiyat Stadyumu'ndaki Almanya maçı öncesinde İngiltere, başbakanları Neville Chamberlain'in talimatıyla tribünlerdeki 100 bini aşkın izleyiciyi böyle selamlamıştı. O Nazi selamı verildiğinde, tarihler 14 Mayıs 1938'i gösteriyordu...

 

https://twitter.com/Alimhamarat/status/1260855788182085633

 

Melis E.@mlserstn

Rum, Bulgar, Romen, İtalyan, Ermeni ve Musevi üyeler şehrin o dönemki nüfus dağılımını anlamamıza yardımcı oluyor. Şu an şehirde Musevi Cemaati’ne mensup sadece 1 aile yaşamakta; Mitrani ailesi. Yerel bir market işletiyorlar Kaleiçi’nde.

Mitranilerin Edirne’deki geçmişi çok eskilere dayanıyor. Geçtiğimiz günler 

@LaikBey_ ‘de demişti; şu an şehirdeki tüm Edirnelilerden daha Edirneliler muhtemelen :)

Eskiden Kaleiçi’nde yoğun bir musevi nüfusu varmış. Büyük çoğunluğu İsrail’e göçmüş durumda. @AydemirAy1  göçen ailelere ulaşıp kıymetli anılarını şehir hafızasına kazandırmak adına güzel bir çalışmaya imza atıyor bu günlerde.

Sinangog yıkılmadan önce Rifat ve Sara Mitrani’nin nikahları burada kıyılıyor. Restorasyonun ardından tam 41 yıl sonra çiftin kızları da burada evlendi. İsrail’den birçok Edirneli Musevi gelmişti düğüne, göz yaşları içinde döndüler evlerine.

 

https://twitter.com/mlserstn/status/1260323995267801089

 

LAİK BEY@LaikBey_

1934 Trakya olaylarına dair bişiler okuyorum da etkiliyicbir andan bahsediyor o günlerde küçük bir çocuk olan Daniel Bayar.

"Yine gelin bu sergi herkes içindir!"

 

https://twitter.com/LaikBey_/status/1260320250735792128

 

A. Sencer Gözübenli@sencereu

Nazi anması öncesi Saraybosna'nın sembollerinden Vijećnica, B-H Ulusal Müzesi'nde bulunan ve Müslüman bir kütüphane görevlisi tarafından Nazilerden saklanarak kurtarılan ~650 yıllık Sefarad Yahudi yazması Saraybosna Haggadahı'ndan sayfalarla aydınlandı.

 

 

 

 

14. yüzyılda İspanya'dan Bosna-Hersek'e göç eden Yahudilerin beraberinde getirdikleri Saraybosna Haggadahı'nı Nazilerden, “bir gece önce bir Nazi generalinin müzeye gelip eseri aldığını” söyleyerek kurtaran Boşnak kütüphaneci Derviş Korkut ve ailesi.

 

Derviş Korkut 1942'de Mira Papo isimli bir Sefarad kız çocuğunu ailesine alıp saklayarak Nazilerin elinden kırtarır. 1999 yılına gelindiğinde çiftin tek evladı Lamiya daha sonra yerleştikleri Kosova'dan Sırpların baskıları sebebiyle on binlerce mülteciyle K. Makedonya'ya geçer.

Imam olan amcası Üsküp'teki Yahudi Cemaati ile irtibata geçmesini söyler. Üsküp Yahudileri Derviş'in kızına vefa borçlarını ödemek için beklemektedirler. Lamiya ve kocası uçakla Tel Aviv'e tahliye edilir. Kendilerini karşılayan kalabalık içinden birisi onlara Boşnakça seslenir.

"Dobrodošli u Tel Aviv" diyerek selamlar onları Mira Papo'nun oğlu Davor Baković.

Daha fazlası @hikmet_karcic

'in "Dervis M. Korkut: A Biography" kitabında

https://twitter.com/sencereu/status/1261591988215992321

 

Korona Günlerinde Ağa Takılanlar

  • YENİ NORMALE ALIŞMAK MI DEDİNİZ? – SELİN NASİ

https://www.selinnasi.com//yazi/yeni-normale-alismak-mi-dediniz

  • KORONAVİRÜS: TÜRKİYE VE DÜNYADAKİ TEMAS TAKİP UYGULAMALARI GÜVENLİ Mİ, HAK VE MAHREMİYET İHLALLERİNE YOL AÇAR MI? – ÇAĞIL KASAPOĞLU

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52638919

  • BİRBİRİNİN ZITTI GRUPLAR KOMPLO TEORİLERİNDE BİRLEŞTİ - AYŞEGÜL KARAKÜLHANCI

https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2020/05/12/birbirinin-zitti-gruplar-komplo-teorilerinde-birlesti/

  • ARTIK BİLİM Mİ AĞIR BASACAK, BASKICI YÖNETİMLER Mİ? – MURAT YETKİN

https://yetkinreport.com/2020/05/17/artik-bilim-mi-agir-basacak-baskici-yonetimler-mi/

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün