GÜLMEK

Avram VENTURA Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Sinemadan çıkarken, beni pek etkilememesine karşın, gözü yaşlı bayanları gördüğümde şunu düşündüm: Karşı olsak da ağlamaya eğilimli, bundan keyif alan, yedek mendillerle film izlemeye meraklı insanlar her zaman vardır. Bu eğilim, ya kendi yaşamından kimi kesitleri sinema aracılığıyla yeniden yaşıyor olmasından ya da kişinin yapısından kaynaklanıyor olabilir. Bir film ya da bir olay karşısında, kısa süreli duygulanmalar doğal karşılanabilir; ancak üzülmeyi, ağlamayı bilinçli olarak seçmek, bana pek sağlıklı görünmüyor. Kendi payıma, bu tür filmlere rastlantıyla gitmiş olsam bile etkilenmemeye, gerekirse sonunu beklemeden salondan çıkmaya çalışırım; ama buna karşın, bir aksiyon ya da komedi filminde geçen bir söz, kimi zaman gözlerimi yaşartabiliyor. Ben, seçme şansım olduğu sürece, her yerde ve her koşulda gülmeden, gülmeceden yanayım! Bir sanat ve yazın türü olması yanında, günlük yaşamın her alanında gülmecenin yer alması beni sevindirir, ayrıca bu sanata açık olan insanlara da her zaman saygı duyarım. Onlar, yaşamın olağan dışı gibi görünen, ancak doğal sayılabilecek davranışlarımızı, duygu ve düşüncelerimizi, söz ve çizgileriyle ortaya koyarak, yüzümüze ayna tutmuş gibi yansıtıyorlar. Ayrıca gülmece, bir bakıma kişinin kendiyle alay edebilme becerisi, gücüdür. Gülmeyi ayıp sayan, sürekli asık suratla dolaşan, hiçbir şakaya katlanamayan kişilerden, elimden geldiğince uzak kalmaya çalışırım. Onlar, sanki yüreklerindeki karanlık yüzlerine sinmiş, beni de etkisi altına alacakmışçasına korkuturlar. Gülme ne kadar bulaşıcıysa, ilişkide bulunduğumuz insanların yüzlerindeki olumsuz anlamların bizi de o denli sıkıntıya sokacağı kuşku götürmez. Kimi düşünürler gülmeyi, insanı hayvanlardan ayıran en önemli etmenlerden biri olarak gösteriyor. Biz bunu, en azından insanca bir eylem diye nitelendirebiliriz. Gülmeye karşı olan kimi inanç ve geleneğin görüşlerine katılmasak da, tarihsel gerçekler değişmiyor. Değil mi ki söylenmiş, yaşanmış, yazılmıştır... Hıristiyan Azizi İoannes Hrisostomos, "İsa'nın hiç gülmediği" inancı uyarınca, gülmek günah olarak kabul edilmiş. Yine Sienna'lı Aziz Bernardino, Aziz Hieronymus'un bir sözüne dayanarak şöyle söylemiş: "Bu çağda gülmek ve zevk almak sağduyulu bir insana değil, bir çılgına yaraşır." Söz bir azizin olunca, önünde şapka mı çıkartalım?.. Aradan yüzyıllar geçen bu tür görüşlere, gülümseyip geçebiliriz; ama bunların, tarih içindeki yerini bilmemiz, inanç özgürlüğü kavramının önemini bir kez daha anımsatması bakımından yararlı da sayılabilir. Sözü şuraya getirmek istiyorum: Gülmek, her şeyden önce mutluluğa açılan kapının anahtarıdır. Gülmeyi ve onunla birlikte her türlü insanca keyfi yaşantımızdan çıkarttığımız anda, dolayısıyla mutluluğa da kapılarımızı kapatmış olacağız. O zaman oturup yaşamın anlamını yeniden sorgulamak gerekecektir.