Kitaplara sevdalı

Avram VENTURA Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Eşimin, zaman zaman kitaplarla ilgili yakınmalarını dinlemeye alıştım. Onun da zaten kitaplarımla bir sorunu yok da, artık alışkanlıktan yakınıyor. Sanırım, benim okumak için harcadığım zaman kadar, giderek evde daha çok yere yayılmaları, nedense gözünü korkutuyor. Yalnız ya da arkadaşlarla birlikteyken, kitap söz konusu olduğunda, eşimle birbirimize dokundursak da, aramızda önemli bir sorun yaratmıyor. Bu kadar yıldan sonra artık birlikte yaşamaya alıştık, diyebilirim. Gülseren Engin`in Kara Sevda öyküsünü okurken, bir yandan eşimle kitap konusundaki takılmalarımızı, bir yandan da kadın kahramanın bulunduğu durumu düşündüm. Bir yoruma girmeden, öykünün konusu kısaca anlatmam gerekir: Kadın, kırk beş yıllık eşini yitirmiştir. Başsağlığına gelen bir yakını, onu teselli etmeye çalışmaktadır. Bunca yıllık bir birliktelikten sonra, onsuz yaşama alışmanın zor olduğu, sabır gerektiği gibi sözlerin karşısında kadın, zaten evlendiğinden beri yalnız olduğunu söylemeye çalışır. Dinleyenin şaşkınlığı karşısında, eşinin, eski bir sevgilisinin bulunduğunu, zamanının çoğunu onunla geçirdiğini anlattıktan sonra şöyle der: -``İnsan kocasıyla iki kelime olsun konuşmak, sohbet etmek istemez mi? Yok... Sofrada bile susar, beni bir başıma bırakıverirdi. Gündüzlerim ev işleriyle geçiyordu ama geceler... Geceler geçmek bilmiyordu bir türlü. Çoğu zaman yemeğimi yalnız başıma yiyor, yanız başıma televizyon izliyordum. Bereket bir sürü dizi var da oyalıyor insanı. Bana en çok koyansa yatağımda bile yapayalnız olmaktı. Geceleri hep sevgilisi ile birlikte olur, çok geç gelirdi yatağa. Beni uyandırmamaya çalışarak usulca yanıma yatıverirdi ama ben duyardım onu. Duyar da duymazdan gelirdim. Onca yıldan sonra usanmıştım artık bu eski sevgiliyle savaşmaktan.`` Öykü boyunca, kadının söz ettiği bu eski sevgilinin kim olduğunu, son tümcede öğreniyoruz: -``Ayol ben kocamın kitaplarından söz ediyorum. Eski sevgilileri olan kitaplarından.`` Kadının trajik durumuna üzülelim mi, gülelim mi? Kitapları, kırk yıl birlikte olduğu insana karşı, her nasılsa bir düşman gibi görmüş. Kadın, sürekli kocasının ilgisizliğinden yakınırken, eşi ise onu hiç anlamadığını söylermiş. Aslında öyküde geçen kitaplar bir simge olarak ele alınıp, yerine, yaşantımıza anlam veren başka nesneler konulabilir. Eşlerden birinin aklımıza gelebilecek, zamanını harcadığı her türlü alışkanlığı ya da hobisi, bir diğerini kızdırmak, yaşamını karartmak, onu incitmek için yeterli olabilir: Bahçe ile ilgilenebilir, balık avlayabilir, pul biriktirebilir, örgü örebilir, televizyon izleyebilir, dernek toplantılarına katılabilir... Bu konuda, önemli olan ölçüyü kaçırmadan, karşılıklı saygı ve sevgi içinde herkesin keyif aldığı işi sürdürebilmesidir, diye düşünüyorum. Bu kadar sözden sonra, sakın bu öyküden kendime pay çıkarmaya çalıştığım sanılmasın. Kitaplara sevdalı olduğum doğru, ama... Kara sevdalı değil!