Bahara doğru değişimler

Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Bu sene baharın gelmesini büyük bir heyecan ve umutla bekliyorum. Ağaçların yeniden yeşermesini, güneşin sıcaklığını üzerimde hissetmeyi, bahar sabahlarının o mis gibi havasını… Aslında tıpkı değişen her seneye yüklediğimiz umutlar ve beklentiler gibi, mevsimler de birer bahane. Değişim, hiçbir zaman dışarıda bir yerden başlamadı ki… Onun ayak sesleri ta derinlerimizde bir yerden başlamakta, zaman içinde kulaklarımıza dek tırmanmakta…
Psikolojiden mezun çok sevgili bir dostumla geçen senelerde bahar üstüne yaptığımız bir sohbeti hatırlıyorum. Baharla gelen değişimlerden, doğanın kendisini yenilemesinden söz ediyorduk. Yapraklar ve çiçekler yeniden açarken, açan her tomurcuk yeni, yepyeniydi. İşte buradan yola çıktığımızda yenilenen doğa ile birlikte, insan da (onun bir parçası olarak) yenilenmeye zorlanıyor gibiydi… Tartışmamız, bahara paralel olarak insanın yenilenme yeteneğinin ne derecede güçlü olduğu ve bu değişim depresyonla olan ilişkisine dek uzayıp gidiyordu; fakat ben yazımı depresyonla değil, daha keyifli cümlelerle sürdürmek niyetindeyim.
Cevat Çapan’ın çok sevdiğim bir dörtlüğü vardır, paylaşmak isterim:
"Bir hızla,
Yavaşlayan bir hızla toparlarsın ne varsa
İçinde esen fırtınanın savurduklarından.
Bir an sorunudur senin için artık
Kalkıp gitmek, her şeye hazır olmak."
Hangimizin içinde kimi zaman fırtınalar esmiyor ki?
Değişimin "bir an sorunu" olması, oldukça uzun bir süreci gerektirmektedir. Ben hayatta çok az olgunun "anlık" olduğuna inanırım; yaşadıklarımızın çoğu süreçlerin toplamı ve sonucudur. Peki, baharın uzun süreçler sonucunda verilen kararlara olan etkisi nedir? Sanıyorum bu sorunun cevabı bahar da değil de birtakım değişikliklere ne denli hazır olduğumuzla, doğru vaktin ne zaman geleceği ile ilgili olsa gerek…
"Dünyayı değiştiremezsiniz; ancak kendinizi değiştirebilirsiniz" diye bir söz vardır. Tıpkı ilk paragrafta sözünü ettiğim gibi "dünya" eğer dış çevre ise, "biz" yeniliklere yelken açmak adına öncelikle içimizdeki dürtülerin kıpırtılarını hissetmeliyiz. Değiştirmek istediklerimizle ilgili olarak kabahati dünyaya atmak kolaydır; ama burada da yaptığımız içimizde esen fırtınaları dünyaya yansıtmaktan başka bir şey değildir. Hepimizin sadece bir dünyası vardır ve hemen hemen her zaman o dünya ile özdeşizdir. Biraz dikkatli bakarsak, bunu görebilmek hiç de zor değil!...
Benzer bir yaklaşımla doğanın kendisini yenilemesi de sembolik bir anlatım aslında… İnsan, hayatındaki baharını ancak ve ancak içinden gelen doğru sesi dinleyerek yaşayabilir. Bu da kolay bir şey değil… Burada da tehlikeli bir potansiyel var; çünkü doğrulara sert ve aşırı derecede tutunmak, bir süre sonra yaptığımız küçük hataları bile abartılı bir biçimde algılamamıza neden olabilir… Eh, yazının bu noktasında yollar yine çok sevdiğim bir kelimeye çıktı: "denge"ye!
Doğa kendisini er ya da geç yenileyecek. Aynı şey biz insanlar için ne kadar geçerli, bilemiyorum. Bazılarımız için bu süreç hakikaten yüksek bedelleri ödemeyi gerektirebiliyor… Kaldı ki çoğu zaman da bu şekilde oluyor… Bu baharda çevremizde çok şey değişecek mi? Tahmin edebileceğiniz gibi bu sorunun yanıtı da hepimizin -tek tek- içinde bir yerde saklı…