Nostalji

Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Genelde yazılarımın büyük bir çoğunluğunu inci tanesi gibi dizilen harfleri ve hatalarımı hiçbir iz bırakmadan silen bilgisayarımda yazmaya alışığımdır. Bu haftaki köşemi ise bir dolma kalem ve kâğıtla başladım yazmaya… Benim ve birçok arkadaşımın teknoloji meraklısı, bilgisayar bağımlısı olduğu bir gerçek! Hattâ bilgisayarımla âdeta sevgili gibi olduğumuzu söylesem abartmış olmam. Aslında bu duruma oldukça alışkınım, teknolojiyi seviyorum; fakat buna karşılık hayatımda kimi zaman, belki de “nostalji” diye adlandırabileceğimiz birtakım değerleri, zamanları arıyorum.
Biz gençlere çok rahatlıkla “Siz ne anlarsınız veya ne arasınız nostaljiden?” diye sorabilirsiniz. Evet, ben 70’liᇤ’li yılları veya ağabeyim 60’lıᇚ’li yılları bilemeyiz; buna karşılık 90’lı yıllar hatırımızda. Öyle ki 90’lılardan itibaren aslında o kadar çok şey değişti ki… Örnek vermek isterim: Gündelik hayatın bilgilerine ulaşmak, bugün son derece kolay; çünkü bilgisayar, internet, cep telefonları ve modern teknolojinin sunduğu birçok cihaz var. Yalnız değiliz! Evden çıksak cebimizdeki telefon, ev/işe gelsek bilgisayardaki sohbet programları ile çevremiz hep yanımızda… Seracılık ve hormon yöntemleri sayesinde, her ne kadar o “eski” tatları vermese de her mevsim her sebze var. 1980’lilerde tırmanışa geçen fast-food yemek anlayışı her yerde… Gelişen ses ve görüntü sistemleri, aldığımız DVD/VCD’lerle evde film keyfine varırken, yakında sinemanın da bir özelliği kalmayabilir! Öyle ki korsan piyasası tüketicileri, vizyona girmeden filmleri izleme “şansına” bile sahipler! Küçük bir soru: “Fotoğraf makinelerinizin filmini banyo ettiğiniz günler 60ᇚ’lilerde mi kaldı yoksa 90’lılarda mı?“ Milyonlarca kişi cep telefonu kullansa da neyse ki evdeki telefonun henüz binbir marifeti yok! O, 90’lılardaki yerini koruyor…
Değerini koruyan başka neler var peki? Kitap okumak bu teknolojik gürültüye karşılık daha bir değer kazandı gibi… Radyodan bir şarkı tutmaya ne dersiniz? Geçtiğimiz haftalarda “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardı” diye bir yazı yazmıştım. Bu hatırın adresi hiçbir zaman şu popüler kahveciler olmadı ki…
Bu noktada bir gencin de nostalji anlayışı olabileceğine katılırsınız belki… Merak etmeyin, gerçek nostalji nedir, biliyorum. Gerçek nostaljiyi annemle birlikte izlediğimiz Paul Anka konserinde,  annemin gözlerinden gördüm… Yine de an geliyor insanı yoruyor bu metalden ordu ile yaşama veya komik gibi görünse de insan birkaç sene öncesini dahi arayabiliyor… Hayattaki manevi değerleri korumayı ve arttırabilmeyi istiyorum; çünkü nostaljinin anlattığı biraz da bu değerler değil mi?
***
Bir köşe yazısı daha bitiyor ve bu metni bilgisayara geçmem lazım. Gördünüz mü, teknoloji yine beni rahat bırakmıyor! Bu köşenin yazıldığı süre içinse kalem ve kâğıdımla selam ediyorum tüm dostlara…