Sicak bir yaza doğru...

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

İngiltere’de akademik çevrelerin daha önce de yaptıkları gibi İsrail’i boykot etme kararı aldıkları, bunun aslında İsrail’e uygulanması düşünülen genel bir yalnızlaştırma kampanyasının başlangıcı olduğu ifade ediliyor bazı İsrail gazetelerinde… Tam da 10 gün kadar önce Cenevre’de meydana gelen sinagog yangınının kundaklama sonucu geliştiği ilan edilmişken, İngiltere’den gelen bu haber, Yahudi düşmanlığının boyutu ve karakteri hakkında ipuçları veriyor. Kısa bir zaman içinde, akademik çevrelerden ilham alan mimarların da benzer bir boykota gireceklerinden söz ediliyor.
Öte yandan, İsrail’in özellikle Gaze’ye yönelik saldırıları tekrar yazılı ve görsel basının gündemine oturuyor. Ancak kimse, günlerdir Sderot’a inen Kasım füzelerinden söz etmiyor! Dahası, kimse Gaze ve Batı Şeria’da aylardır Hamas ve El Fetih arasında süren ve iç savaş boyutuna kadar tırmanan olayların üstünde durmuyor. Bir yandan aralarında çatışıyorlar, bir yandan da İsrail’e füze göndermeyi ihmal etmiyorlar. Kimine göre bu saldırıların haber değeri yok!
Kuzey’de, Lübnan’da durum içler acısı. Burada yaşananlar, medyada açık açık yer alacağına satır aralarında kalmaya mahkum haberler arasında yer buluyor…
Lübnan’ın güneyine yerleşmiş Hizbullah’ın “devlet içinde devlet” konumu geçtiğimiz yaz aylarında İsrail ile tutuştuğu ve ülkede siyasi deprem yaratmaya aday savaş sonrası ortaya çıktı… Şimdi de, Lübnan ordusunun kuzeydeki Filistin kampları içinde filizlenen Fetih El İslam örgütüne karşı giriştiği operasyonlardan, ve çatışmalar sonucu ölen sivillerden söz ediliyor. Lübnan kaynakları örgütün ülkenin kuzeyinde geniş çaplı terör saldırılarına hazırlandığını iddia ediyor. Bu grupların Lübnan’da nasıl filizlendiklerinden, kimlerden destek aldıklarından ise -  adeta kural olarak – söz edilmiyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri suikastı konusunda Suriye’yi sıkıştırması ve Başkan Beşir Esad’ı yargılama konusunu gündeme getirmesi, Şam’da ciddi rahatsızlık yaratmış durumda. Yehidot Aharonot’ta yayınlanan bir yazıda, Esad’ın kendini kurtarma çabası içinde İsrail’i vurabileceği ifade ediliyor. Hizbullah ile olan çatışmalardan siyasi anlamda kayıpla çıkan ve özeleştiri çerçevesinde yöneticilerini sorgulayan bir İsrail’in, kırk senedir Golan Tepelerini alma hayali ile yaşayan Suriye’ye karşı varlık gösteremeyebileceği konusu, belki de Şam’daki idarecilerin iştahını kabartıyordur, kim bilir? 
Ortadoğu’da oluşan ve ilhamını muhtemelen İran’dan alan, Suriye ve Irak’taki Şii grupları da içeren Hamas destekli ittifakın amacının neler olabileceği ise bu aşamada es geçiliyor. Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın İran’ın nükleer yakıt teknolojisine ulaştığı açıklamasını yaptığı gün, dünyanın İsrail’in ortadan kalkışına tanık olacağını da ifade etmesi, ne haber oluyor ne de tepki topluyor kamuoyundan…
İngiltere’ye dönecek olursak… Akademisyenlerin, aydınların, mimarların, veya kimlikleri ve siyasi görüşleri ne olursa olsun, genelde İngilizlerin, Sykes -  Picot pazarlıklarından bu yana Ortadoğu’ya şekil vermek için değişik eğilimli Londra hükümetlerinin aldıkları kararların sonuçlarını irdelemeyip, bugün gelinen noktada İsrail’i yok etmeye odaklanmış güçlere destek verirmişçesine, bir demokratik ülkenin akademik dünyasını boykot kararı vermeleri, ne yazık ki, tam bir ironi…
Özelde Avrupa’daki entelektüel çevrelerin anti İsrail yaklaşımı ile başlayan ancak saldırı, kundaklama vs gibi olayların da kanıtladığı gibi, genel anlamda Yahudi düşmanı bir çizgiye kadar taşan davranışları nasıl yorumlamak gerek? Avrupa’da, Ortadoğu’da yaşananları eksik değerlendirmeye yönelik gayretleri nasıl adlandırmak gerek?  Eski kıtada gitgide artan şekilde kendini gösteren ve oldukça etkin bir siyasi güç haline gelmeye başlayan Müslüman nüfusun bunda ne kadar katkısı var? Dünyanın birçok değişik yerinde yaşanan insanlık dramlarına kulak tıkayıp, iyi reyting yapan Ortadoğu konusuna endekslenmek, insanlığın refahını yükseltmeye ne kadar fayda sağlar?
Bu zor sorularla sıcak bir yaza doğru yelken açıyoruz.