Kökleriniz nereden? Geçmişe yolculuk var...

Ester YANNİER Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Bildiğiniz üzere Türkiye Musevi Cemaati’nin büyük bir çoğunluğu İstanbul’da yaşar. Ancak hem Trakya’da, hem de Anadolu’nun bir çok yöresinde bir zamanlar yaşamış cemaatler vardır. Son dönemlerde bu kentlerdeki tarihe sahip çıkma çalışmaları şimdi İstanbul’da ikamet eden  cemaat bireyleri ve Hahambaşılık tarafından sürdürülüyor…
Tatile çıktığınızda kökeniniz nereli olursa olsun o kentteki Yahudi mirasını ziyaret edin… Edirne’den geçerken tesadüfen gördüğüm sinagog, İzmir’deki tarih gerçekten etkileyiciydi…
Çanakkale Cemaat Başkanı Sami Kumru ile yaptığımız söyleşinin peşi sıra babamın Çanakkale’de tatil önerisini hemen kabul ettim. Ne de olsa 1/3’im Çanakkaleli. Çok olmuştu gitmeyeli… Geçtiğimiz Perşembe günü yola çıktık.  Şehre vardığımızda büyüklerimin ebedi istirahgahları  ilk durağımızdı. Hastane Bayrı’ndaki  eski Yahudi Mezarlığı, geçmişte belediyenin talebi üzerine şehrin az ötesinde bulunan şehir mezarlığının orta bölümüne nakledilmiş.  Mezarlıktaki görevliler, Yahudilere ayrılmış bölümde yatanların isimlerini adeta ezberlemişler… Hemen yardımcı oldular… Ziyaralarımızı gerçekleştirdikten sonra tatil yerimiz olan Güzelyalı’ya gittik. Güzelyalı caddesi boyunca devam eden mor otobüs durakları oldukça ilginçti. (Bu arada gezdiğim hiçbir şehirde bu kadar çok mor bina görmediğimi de vurgulamak isterim.)
Sahilde sohbet etme imkanı bulduğum bir bey, “ Çanakkaleli olmak bir ayrıcalıktır” deyince Başkan Kumru’nun sözleri çınladı kulaklarımda…
Yaz tatili = deniz ve güneştir. Çanakkale Boğazı’nın serin sularına girerken şimdi sadece eski filmlerde görebildiğimiz İstanbul Boğazı’nın boş halini ne denli özlediğimin farkına vardım. Akşam üstü saatlerinde eski Yahudi mahallesine yaptığımız ziyarette,  Eski Havra 1 Sokak, Eski Havra 2 Sokak, Yeni Havra Sokak gibi civar sokakların isimlerinin hala korunmuş  olması dikkatimi çekti. Babamın doğup büyüdüğü sokağı bulmamız, şehrin doğal gelişiminden dolayı biraz güç olduysa da başarıya ulaştık. Sinagogu bulunca  eski bir dosta kavuşmuşçasına heyecanlandık. “Bu Şabat’ları börek tepsilerini getirdiğimiz fırındı,   ağabeyim burada otururdu  Burası bizim evimizdi…” babam anlattı, ben fotoğraf çektim. Peynir tatlısı aldığımız dükkandaki başka bir müşteri ile  yaptığı sohbet ise işitilmeğe değerdi. Hele türkülere söz olmuş  1889 yılında şehrin önde gelen ailelerinde Hallio ailesi  tarafından inşa edilen “Aynalı Çarşı” girişinde korunan mermer blokta  yer alan İbranice ve Arapça yazı ortak bir tarih paylaşımının en güzel örneğiydi.
Dönüş yolunda 1/3’im ait olduğu Tekirdağ’ın Yahudi Mahallesi’nden geçmemiz mümkün değildi. Orada da bir zamanların ihtişamlı binaları zamanın hışmına uğramış. “Siz gittikten sonra buraları çok değişti. Siz varken bir başkaydı “ sözleriyle geçmişe olan özlem duygularını dile getirdi bir hanım… annemin gençlik anılarıyla renklendi Tekirdağ yolu…Tekirdağ’ın sinagogu uzun zaman önce yıkılmış. Burada da mezarlık nakledilmiş.

Çorlu’yu, Kumbağa izledi; ayçiçeği tarlalarını, diğer ekin tarlaları takip etti…
Anlayacağınız, baba tarafından köklerim Çanakkaleli, anne tarafından Tekirdağlı,  geriye kalan üçte birim ise doğduğum kent İstanbul’a ait. Ebeveynlerimle yaşadıklarımın etkisinde geçmişe tatlı bir yolculuk yaptıktan sonra, İstanbul’a geldiğimizi  birbirini  takip eden “bina tarlaların”dan anladım…