Facebook mu, bir fincan kahve mi?

Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

İnternetin birçoğumuzun hayatındaki yeri ve önemi, uzunca bir zamandır belli. 1990’ların ortasında dünyayı saran bu teknoloji, özellikle içinde bulunduğum 1980 sonrası kuşağının belki de en önemli ilgi alanı. Çocukluk yıllarımda internet yoktu ve tahmin ediyorum bir gün, internetin olmadığı zamanları bilen sayılı kişilerden olacağım. İlginç gelebilir; ama o dönemi tanıyabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum; çünkü iletişimde çığır açan bu teknolojinin beraberinde farklı bir tüketim kültürü yarattığını görüyorum.
İnternetin yararları aşikâr bir gerçek, iş dünyasına katkıları tartışmasız. Öte yandan internet, bana göre, günümüzdeki bireyselleşme sürecinin baş mimarlarından. Sanal dünya insanlara bir kapı açıyor; fakat buna karşılık gerçek dünyadan birtakım değerleri çalıyor. Örneklerle açıklamak isterim.
MSN ve benzeri anlık mesajlaşma programları ile çevremizle iletişim hâlindeyiz. Çeşitli konularda yazışıp, önemli haberleri paylaşabiliyoruz. Öte yandan arkadaşlarınıza ve isteğinize bağlı olarak, saatlerce yazışabilir, duygularınızı “ikonlar”la ifade edebilirsiniz. Peki hangi gülümseyen ikon, dijital karakter yüzünüzdeki tebessümün, bir dosta sarılışın veya bir fincan kahve keyfinin yerini tutabilir? Anlatacakları birikmeli insanın, sözcükler anlam ve değer kazanmalı, özlem duygusu kaybolmamalı bir yerde... MSN bunları verebiliyor bu?
Değeri 15 milyar doları bulan Facebook ile, uzak veya yakın tüm çevremizden haberdar oluyor, sanal oyunlar oynuyor, yıllardır görmediğimiz arkadaşlarımızı buluyoruz... Fotoğraflar paylaşıp, mesajlar yazıyoruz... Peki tüm bu süreç bir nostalji hissi yaşatıyor mu size?... Anılarınız, siz çağırmadan kapınızı çalıyor... Belleğinizdeki birtakım güzel karelere karşılık hayal kırıklığı yaratan değişimler gün yüzüne çıkabiliyor... Doğru kullanıldığı takdirde birtakım projeler için ciddi bir potansiyel olan bu kalabalıkta, benimle bu cümleleri paylaşan okurlar var mı acaba?... 
Second Life adlı bir sitede ise hayatınızı yeniden kurgulama ve çok farklı bir kimlikle internet dünyasında yer alma şansınız varmış. Siteye üye olmadım, sadece arkadaşlarımın izlenimlerini takip ediyorum. Sanal dünyada, örneğin, bir adaya sahip olmak sizi mutlu eder miydi? Benim için pek bir anlamı yok. Son zamanlarda, kanapeye uzanıp kitap okumak bana en çekici gelen zaman harcama şekli.
Elbette internet ve nimetlerini dışlamıyorum, dışlayamam da. Belki 1990 sonrası kuşağı bambaşka bir biçimde algılıyor bu süreci. Yetişkinler arasında belli bir kesim içinse, tüm bu siteler adeta çözmeye çalıştıkları birer bulmaca.
Hayatın zorluklarıyla başa çıkma sürecinde sanal dünya nereye kadar bir deşarj ve eğlence yeri, nereden sonra bir mutsuzluğu maskeleme aracı? Önümüzdeki yıllarda bilim dünyasının “internet kullanımının ruh sağlığına etkileri” hakkında yayınlayacağı verileri ilgiyle okuyacağım. Böylece, bu konudaki düşüncelerime daha doğru bir yön verebileceğim.
İnternet üzerine bu küçük tartışmanın ardından, vardığım sonucu paylaşmak isterim: interneti makul ve ölçülü kullanmak. Sadece kendimizi gözlemleyelim: bilgisayar başında ne kadar vakit geçiriyoruz ve bunun ne kadarı anlamlı bir etkinlik için? Kuşkusuz internetle eğlenceye de yer vermeli; ama yaşamın diğer zenginliklerini kaçırmadan...