Mutlu Olmayi Öğrenmek

Yıl 1944. Bordeaux`da bir sinagogda ölüm kamplarına gönderilmeyi bekleyen altı yaşında bir çocuk vardır. Hayatta kalmayı, itaat etmemeye borçlu olduğunu söylecektir savaş bittiğinde. Ve bu çocuk geçirdiği onca büyük zorluklardan sonra bugün insanlara nasıl mutlu olunuru anlatmaya çalışıyor. Mutluluğun resmi çizilebilir mi?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

“Hayvanların kaderi vardır. İnsanın ise, kendisinin içinde aktör olduğu tarihi vardır. Tarihi de yaratan bizzat kendisidir.”
Bu sözler şu anda Arvupa’nın önde elen en meşhur psikanalistlerinden Boris Cyrulnik’e ait.
Son yıllarını, insanoğlunun mutlu olmayı öğrenmesine adamış bu ünlü bilim adamı ismini şimdiden psikanaliz ve felsefe tarihine altın harflerle yazdırmış durumda.
Boris’in hayat romanı ise pek olağan bir hikayeyi içermiyor. En azından, “hayatta kalabilmek için itaat etmemeyi öğrendim” dediği için fikirleri bile hayatı gibi sıradışıdır.
Yıl 1944. Bordeaux’nun bir sinagogunda Fransız ve Alman polisinin tutukladığı 300 Fransız Yahudiden biridir 6 yaşındaki Boris. Polislerin emrine itaat etmez ve sinagogun tuvaletine kaçar gizlice. Gizlendiği yerden çıktığında sinagogda kimse kalmamıştır. Tutuklular kamyona bindirilerek ölüm kamplarına gönderilmişlerdir.
Ukraynalı babası ortalıklarda yoktur. Polonyalı annesi ise çoktan kamplarda ölümü boylamıştır. Koca dünyada o an yapayalnızdır. Sığındığı ‘çocuk ıslah evinde’ tekrar yakalanma riski karşısında ne yapacağını düşünürken sokakta onu gören Fransız bir kadın onu kaçırır ama bir gün sonra tekrar yakalanır. Yine kaçmayı başarır ve Almanların yenilgisinin ilan edilmesine kadar gizlenir, sokak köşelerinde, hayvan ahırlarında. Ve Fransa işgalden kurtulunca 8 yaşındaki Boris tekrar çocuk ıslah evine döner. Çok sert ve kötü koşullardaki bir çiftliğe gönderilir. Samanlıkta ve ahırlarda yaşar. Bir çiftlikten diğerine geçer ve yaşam koşulları hep aynı kalır.
11 yaşındayken, mucizevi bir şekilde hayatta kalan teyzesi onu bulur ve Paris’e yanına getirir. Bu yaşına kadar okul yüzü görmemiş olan Boris 14 yıl sonra nöropsikiyatr olarak hayata atılacaktır.
İşte kafalara gelen soru şu: “Bu zorluğun, sertliğin, korkunun ve yalnızlığın içinde bir insan nasıl da bu hale gelebilir?” Sırrı, söylediklerinde gizli: ‘Mutlu olmayı öğrenme’de yatıyor. Ama bu öğrenme süreci hiç de öyle kolay değil.
Boris Cyrulnik bir insan olmasa, ‘arı’ olabilirdi. Zira bugün kendisi nöroloji, psikanaliz, psikoloji, biyoloji, anatomi, sosyoloji ve felsefe dallarında uzman ve sürekli ‘bal’ üretiyor.
Ve son kitabı, ‘Vücuttan ve Ruhtan’ da Freud’un izini sürüyor ve biyoloji ve ruh bilimini bağdaşık hale getirerek insanı çözümlemeye ve en önemlisi zorluklarla mücadele etmeyi öğretmeye çalışıyor...
İnsanın mutluluk hissiyatı kapsamında herkeste eşit dağılmayan önemli bir unsuru var; o da genetik. Yani, insan beyninde yer alan ve mutlu hissetmeyi sağlayan serotonin adlı kimyasalın herkeste eşit olmaması. Azı mutsuzluk yaratıyor, fazlası ise mutluluğu maceralarda arattırıyor. Normal düzeydeki serotonin ise zorluklara karşı mutsuzluğun pan zehirini oluşturuyor.
Bu eşitsizlik Boris’e göre çocuklukta başlayan ve yaşlılıkta da devam edecek bir dizi içsel ve dışsal eğitim enstrümanlarıyla düzeltilebiliyor, yol zor ve meşakkatli olsa da.
Küçük çocuğa verilebilecek büyük koruma, kollama ve güvenlik hissi ileride ona zarar verecektir. En küçük bir zorluk karşısında şaşıracak ve bunalıma sürüklenebilecektir. Yani diyor ki Boris, mutluluğu öğrenmek için mutsuzluğu ve zorluğu tecrübe etmek gerek. Diyalektik yasa burada da işlemektedir. Aynı şekilde aşırı sevgisiz ve korunmasız ortamlardaki çocuklar da ileride aynı tepkileri verecektir. Sonuç olarak anne babalar korunma içgüdüsünü çok dikkatli ve dengeli aşılamalıdırlar, diyor Boris. Dengeli büyümüş çocuklar, hayatın zorluklarıyla mücadele etmeyi, kendilerini tanıyarak ve çözümleri kendileri bularak öğreneceklerdir.
Varoluşunu tanıyan ve kendi zayıflıklarını ve korkularını bilen ve ölçen yetişkinler her zaman daha mutlu olacaklardır.
Lakin, bu bile insanı bunalıma düşürmemeye yetmeyebilecektir. Postmodern insanın hayatındaki yeni zorluklar ve yarattığı bunalım hissi için çalışma ve jogging birebir ilaçmış Boris’e göre. Tabii ki, bir de, ne yaşta olunursa olunsun sevgi ve şefkat da ilaçlardan bir başkası. Ayrıca, hafif spor, evlilik, arkadaşlıklar ve küçük stresler insanı uyanık tutmakta ve zorluklarla uğraşmaya yardım etmekte. Ve bir de, ‘şimdi’den uzaklaşıp güzel çocukluk ve gençlik anılarını başkasıyla paylaşmak!
Yoksa, nostalji dediğimiz barınma, korunma eksikliğinin dışavurumu mudur?...
Son olarak, ünlü psikanalistin önemli tezi: “Susuzluk hissinin bir bardak su içme hissi yarattığı gibi, mutluluk da mutsuzluğa karşı kazanılmış bir zaferin yarattığı histir.” ‘Mutluluk’ insanın beyninde değildir. İnsanın mücadele ederek zorluğu yendikten sonra hissettiği duygudur...
Bu kadar çetin ve zor koşullarda geçirilmiş, anne babasız yalnız hayattan sonra Boris Cyrulnik örneği belki de bir mutluluk simgesinin kendisi...
Nazım Hikmet’in Abidin Dino’ya yönelik şiirinde “mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?” şeklindeki soruya cevaben Dino’nun ne çizdiğini bilmiyoruz.
Mutluluğun resmini çizmek o kadar kolay olmasa gerek, böylesi karmaşık hayat ikliminde...