Şapka

17 milyona yakın seçmen AKP`yi, bu parti istese de istemese de merkeze çekmiştir. Gerçek değişim hatta devrim buradadır! Bize düşen, bu büyük başarıya şapka çıkarmaktır.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Seçimleri değil, yağmuru bekliyorum demiştim son yazımda. Maalesef Avrupa kıtasına gösterdiği cömertliği bize hala göstermiyor doğa. Eh, seçimler de bittiğine göre, gelsin gün aşırı susuzluk günleri. Acaba diyorum, uluslararası finans odakları bize ‘sıcak para’ ile gösterdikleri yardımseverliği ‘sıcak su’ gibi, bir kesim için değil tüm halkın yararına olacak yardıma dönüştüremezler mi acilen?
Fantezi işte...
AKP’nin büyük zaferinden bir hafta önce Park Orman’da bir konserde gördüğüm beş bin kişilik kitlenin profili ne kadar da aldatıcıymış, diyorum 22 Temmuz gecesi. Çoğunluğunun özgürlük ve güzellik ve de dekolte içinde olduğu o kalabalık anlaşılıyor ki o yüzde 21’e bile varamayan sözde çağdaş oyların içinde yüzüyormuş. Bir arkadaşım şoke olmuş bir ses tonuyla telefonda şöyle diyordu aynı gece: “bizim dünyamız anlaşılan hep o yüzde 20’nin içindeymiş. Sokaktaki iki kişiden biri AKP’li olmuş haberimiz yok yahu! Memur, işçi, emekli şikayet ediyordu. Tarımı bu hükümet öldürdü, çiftçi artık onlara oy vermez diyorduk. Ama demek ki ekonomide öyle kötü giden birşey yokmuş. Halk memnun. Artık bana susmak kalır...” Galiba en doğrusu son söylediğiydi. Zira, Anadolu’da bir aile silme aynı partiye oy  verirken, büyük şehir ailelerinde eşlerin bile ayrı yerlere oy verdiği aynı seçim platformunda bu sonuçların normal olduğu gerçeğinin de bir anlamı kalmamıştı. Yani, haticeye değil neticeye bakmak gerekiyordu. Hasan Efendi’nin satın aldığı maydanoz için ödediği KDV’nin bile üçte birinin yurtdışına borç faizi için gittiğini millete anlatsanız ne ‘yazardı’? Veya şişirilen borsa kazançlarının, 70 milyonluk ülkede sadece binlerle ifade edilebilecek sayıda üstelik de çoğu da yurtdışı yatırımcısının cüzdanlarına girdiğini söyleseniz artık bir şey fark etmeyecek.
Demek ki gerçekten susmanın zamanı geldi...
Le Figaro’nun seçim günü attığı manşete bakın: “Ya İslam, ya laiklik. Türkiye geleceğine oynuyor”... Galiba seçim sonuçlarından sonra bu başlık da anlamsız geliyor. Zira 16 milyon seçmen AKP’yi, bu parti istese de istemese de merkeze çekmiştir. Bence gerçek değişim, hatta devrim budur. Merkez insanı, bu memleketi yönetecek başka parti görmemiştir. Yoksa bilmem ne Arap işadamına kefalet, bilmem hangi Taliban yöneticisinin önünde diz çökme, veya ‘gemi’ tartışması millete ‘vız gelmiştir’. “Bunları görmüyorum, duymuyorum. Seni geleceğim olarak görüyorum” demiştir, Türkiye’nin yarısı.
Lakin, ısrarla merkezi beğenmeyip kendi geleneksel uç noktalarda durmayı yeğleyenler AKP’de söz sahibi olmaya devam ederse ne olur onu Allah bilir. Başbakan’ın son derece dengeli ve birleştirici seçim sonrası yaklaşımına muhalefet  etme stratejisi partiyi merkeze taşıyan kitleleri nasıl etkiler bilinmez ama ülkeyi yeni gerginliklere taşıyacağı kuvvetle muhtemel değil mi?..
Muhalefet yapmaya mahkum olan Atatürk’ün partisinin, kurucusunun aksine statükocu yaklaşımının Türkiye’de değişimi arzulayan kitleleri hiç bir zaman çekmeyeceği ne zaman anlaşılacak? Seçim stratejisini negatif propaganda üzerine kuran anlayış galiba bu değişimin frekansını algılayamamakta.
Susmak gerekirdi, hala konuşuyorum, hala düşünüyorum!
Son sözüm bu olsun:
Nehir, yatağında akar. Hiçbir güç bu yatağın yönünü değiştiremez. Nehrin yapısını inceleyenler, yönünü önceden görenler kazanır.
Rüya görenler veya ‘burası Türkiye bir şey olmaz” diyenler kaybeder, eğer yatağın yönünü doğal yollardan değiştirmek için çaba göstermezlerse.
Bize de sadece AKP’nin büyük başarısına şapka çıkarmak kalır.