Gaste’yle tanıştınız mı?

İki haftadır sabahları evden erken çıktığımdan, caddenin köşesinde duran dağıtımcıların bana uzattıkları gazeteyi alıyorum. Yayın, “İstanbul’un ücretsiz günlük gazetesi: Gaste”. Neden bu ismi verdiklerini bilemiyorum; tahminim akılda kolay kaldığı için. Gaste, yaklaşık on iki yıl önce Stockholm’de yayınlanan ücretsiz gazete “Metro”nun, İstanbul uyarlaması.

Köşe Yazısı
27 Şubat 2008 Çarşamba

İki haftadır sabahları evden erken çıktığımdan, caddenin köşesinde duran dağıtımcıların bana uzattıkları gazeteyi alıyorum. Yayın, “İstanbul’un ücretsiz günlük gazetesi: Gaste”. Neden bu ismi verdiklerini bilemiyorum; tahminim akılda kolay kaldığı için. Gaste, yaklaşık on iki yıl önce Stockholm’de yayınlanan ücretsiz gazete “Metro”nun, İstanbul uyarlaması. Şimdilik en iyi fikri, seçtikleri haberleri veriyor. Aslında, daha çok yeni olan bir yayın üzerine yorum yapmayı  doğru bulmuyorum. Dolayısıyla köşe yazımın bir “ilk izlenim” olarak kabul edilmesini isterim.

Gaste, tabloid boyutta, Türkiye ve Dünya gündemine özet bir şekilde değinen, daha çok İstanbul’a ait gelişmelerin irdelendiği; teknoloji, sağlık, seyahat, kariyer, kültür ve gündelik hayatın içinden öğeleri derleyen bir gazete. Bir sayfasında okur yorumlarına yer verdiği ve kimi yorumlara katıldığım üzere, mizanpajı güzel, okunması rahat ve keyifli. İstanbul üzerine olumlu gelişmeleri ve yeni projeleri geniş bir şekilde tanıtan “Gaste”, bir yönüyle belediyenin reklâmını yapıyor gibi. Örneğin geçtiğimiz hafta bir sayısında Okmeydanı – Şişhane arasında inşa edilmesi planlanan “Hava rayı” projesi dikkatimi çekti. Elbette yerinde ve ihtiyaç duyulan bir proje. Öte yandan 2006’nın sonlarına doğru İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın 2007 içinde Şişhane metro durağının açılışını söz verdiğini hatırlayan yok gibi. Duyarlı olmak, her zamanki gibi vatandaşın görevi. Bu doğrultuda geleceğe yönelik planların yanı sıra, bugüne dair sorunların, çalışmaların daha samimi ve çok yönlü bir şekilde irdelenmeye, takip edilmeye ihtiyacı var.

***

Gaste’nin dikkatimi çeken bir başka yönü de, tek bir köşe yazarının olması: avukat, editör, belgesel ve tretman yazarı Mehmet Akın. 14 Şubat tarihli yazısında “Ters düşünceler-3: Korkak Yaudi!..” başlığı altında bir metin yayınlamış. Çocukluk günlerini “O yıllarda henüz kötülük, iyiliği ezecek kadar kurumsallaşmamıştı” diye hatırladığı dönemde, mahalle arkadaşlarının Edirne Yahudilerine yaklaşımını, hahamı “korkak” diye nitelendirdiklerini ve bakkal çırağı Elyezar’in  arkadaşlarından birine karşılık verdiğini anlatıyor. Öyle ki, çelme takan arkadaşına Elyezar tokadı yapıştırır ve onu kaçırır, arkasından da “Korkak Yaudi” diye seslenir. Yazar, metni İsrail-Filistin sorununa bağlıyor ve direnişçi askerlerinin arasına Elyezar’i de alarak, insanlık suçlarına, savaşa karşı çıkmayanları “Korkak Yaudi” diye eleştiriyor.

Açıkçası, 1934 Trakya Olayları, 1942 Varlık Vergisi veya 6-7 Eylül Olayları gibi dönemleri hatırladıkça, sanki o yıllarda kötülük, iyiliği daha çok eziyordu, gibi görünüyor. Savaşa, haksızlıklara, ayrımcılığa karşı korkusuzca karşı çıkabilmek ise artık dinler üstü bir olgu gibi duruyor. Buna paralel olarak her ne yönde kullanılırsa kullanılsın “Korkak Yahudi!” gibi ifadeleri de toplum belleğinden silme zamanı çoktan geldi de geçiyor. Bu bakış açısıyla birlikte Mehmet Akın’ın yazısı, içimde bir bütünlük oluşturuyor.

***

2010 yılında İstanbul, Avrupa Kültür Başkenti olma yolunda ilerlerken, Gaste, bu süreçte iyi bir yer bulabilir. Ücretsiz olmasının yanında Gaste’nin toplumumuza anlamlı bir katkıda bulunmasını ümit ederim. Kaldı ki reklâmların amaç değil araç olduğu yayınlara çok ihtiyacımız var...