Yaşlı insanlar kâşif olmalı

Köşe Yazısı
30 Nisan 2008 Çarşamba

Kullandığım başlık, İngiliz şair ve edebiyat eleştirmeni Thomas Stearns Eliot’a ait. Bu cümle size neleri çağrıştırır bilemiyorum; ama köşe yazım için bana bir esin kaynağı oldu.

Günümüzde “yaşlanmak” neredeyse yediden yetmiş’e korku duyulan bir kelime haline geldi.

Erik Erikson, psikososyal gelişim teorisinin son döneminde yaşlanmaya değinir. Bu dönemde insanın yaşadığı ruhsal çatışma bütünün parçası olmak (yani kişinin üretken ve yaşanmış bir hayatın yaşattığı tatmin hissine varması) ve umutsuzluk (kişinin hayatın anlamsız ve amaçsız olduğunu duyumsaması) arasındadır. Özellikle yaş ilerledikçe, bağımsızlık ve (fiziksel ve ruhsal yönden) yardıma muhtaç olma durumu çatışmanın kutuplarını belirlemeye başlar.

Edebiyattan, psikoloji teorilerine uzanan sayfalar arasında, bir genç olarak “yaşlılık” üzerine düşünüyorum. Yaşlı insanlar kâşif olabilir mi? Olur da geçmiş yıllara doğru bir keşfe çıkarlarsa anıları geride bıraktıkları zamanla barışık olmalarını sağlayabiliyor mu?Yaşlı bireylere sempati göstermek kolay; ama empati kurmak zor. Ders almak ise en önemlisi gibi görünüyor.

Ne yazık ki hem anne hem de baba tarafımdan, büyükanne ve büyükbabalarımı ancak 11’ime kadar tanıyabildim. “Ne yazık ki” diyorum, ama aynı zamanda insan çevresinin sunduğu koşullar neyse, onunla büyüyor sanki. Dolayısıyla “olduğu gibi” algılıyorum hayatımın bu parçasını. Sadece olduğu gibi...

“Yaşlı” Türk dilinin yapısı ele alındığında güzel bir kelime bence; yaş’ın yanın –lı ekinin gelmesinden oluşuyor. Yaşlı kelimesi, “belli bir yaşa sahip olma” anlamını barındırıyor; ama bazıları için daha fazlası değil. Öyle ki günümüzde, belli bir yaşa sahip kimi bireylere “yaşlı” demek adeta bir haksızlık gibi... Düşünün, çevrenizde örnekleri vardır. Onlar, gençlere taş çıkartabilecek kadar aktif, heyecanlı ve yaşam için hevesli olabiliyor. Belki aralarında kâşif olmak isteyenler bile vardır...

Her ne kadar küresel ısınmadan, çevrenin bozulduğundan, hormonlu gıdalardan ve zorlaşan hayat koşullarından söz etsek de, günümüzde bir “sağlıklı ve uzun yaşama” aşkı söz konusu. Tüketim kültürü bunu birinci derecen destekliyor, diyet, spor, güzellik, sağlık önerileri her yerde... Bu eğilim güçlenerek devam edecek gibi... Bilim ortalama yaşam ömrünü uzatmak için var gücüyle çabalıyor. Bu doğrultuda 21. yüzyılın dünyasında yaşlı kavramının yeni kimliğini birlikte göreceğiz. Belki kimi okurları şaşırtabilir ama bugünün gençliği için doğum günleri her yıl mini bir krize yol açabiliyor. Özellikle popüler kültür penceresinden bakarsak, “en genç olmak” müzik, spor , medya gibi alanlarda öncelik yaratan bir tercih sebebi. Yaşla barışık olabilmek lazım; aksi halde hayatımızdan mutluluk duygusu biraz daha eksiliyor sanki...

T. S. Eliot’un cümlesi açık ve net görünüyor. Oysa yaşlılık, insan yaşamına dair pek de keşfedilmek istenmeyen bir dönem... Bir yandan fiziksel kısıtlamalar, belki hastalıklar ve kayıplar boy gösterebilirken, öte yandan emekli olabilmek, torunları büyütmek yaşamın apayrı bir rengi. Evrimsel açıdan bakıldığında özellikle “torun sahibi olabilmek” en rahatlatıcı yaşam olaylarından biri.

Korku ve gerilim kitaplarının yazarı Stephen King, “Uykusuzluk” adlı çok sevdiğim romanında, “Yaşlanmak, güzel bir yemeğin sonunda yenen kötü bir tatlı gibidir” der. Biz gençler için bugünler, güzel bir yemek pişirebilmek için var, tatlının tadını daha az kötü alabilmek için var. Hayalperest olmanın hiçbir zararı yok; belki bir gün kâşif bile olabiliriz!...

Hayallere karşılık, terazinin diğer kefesinde gerçekler var, biliyorum...

Sempati kolay, empati zor...