60. yılda barış mümkün mü?

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
21 Mayıs 2008 Çarşamba

14 Mayıs, bir yanda Filistinlilere göre Nakba’nın, yani felaketin; öte yanda, İsrail devletinin, 1947 Birleşmiş Milletler Taksim Planı uyarınca kurulmasının 60 yıl dönümüydü. Ortadoğu gibi zor bir coğrafyada, yaşantısını sürdürebilmek adına, bu kadar kısa bir zaman içinde vermek zorunda kaldığı birçok savaşa rağmen, demokrasiyi özümsemiş siyasi ve sosyal yapısı, eriştiği refah düzeyi, teknoloji, sanat, ekonomi gibi değişik alanlardaki küresel katkıları ile İsrail, devletler topluluğu içinde önemli bir yere sahip…

20. yüzyıl başlarında bölgede yaşananlar ve ne yazık ki yanlış yönetilen Yahudi – Arap çekişmesi bugün gelinen noktada, içinden çıkılmaz bir hal almış gibi görünüyor. Bir yanda, taraflar arasında iki devletli bir çözüm için görüşmeler devam ederken, öte yanda, her iki tarafın şahinlerinin takındığı tutum işlerin çatallaşmasına neden oluyor. Hamas’ın, kontrolü altında tuttuğu Gaza’dan İsrail’in güneyine gönderdiği roketler, Yahudi yerleşimlerinin Batı Şeria’dan kaldırılışı bir yana, yenilerinin kurulması gerektiği fikrini tekrar gündeme getiriyor… Tıpkı ardı ardına gerçekleştirilen intihar saldırılarının, sınır boyu yapılan duvarı gerekli kıldığı gibi.

Aslına bakılacak olursa, Filistin – İsrail çekişmesinde artık kimin ne kadar haklı veya haksız olduğunu tartışmak nafile. 1920’li yıllarda Nebi Musa’daki ilk Yahudi – Arap çatışmasından bu yana, kâh İngiliz Manda idaresi altında, kâh İsrail Devleti’nin kurulmasından sonra, o kadar çok şey yaşandı ki, bu aşamada tarafların geçmişten ders alarak, geleceğe yönelmelerinde sonsuz fayda var.

Ancak, hal böyle iken, bölgedeki tansiyonu yükseltmeye, taraflar arası siyasi, sosyal ve entelektüel düzeyde başlayan yakınlaşmayı bozmak isteyenler, bundan adeta politik rant elde etmek isteyenler yok değil.

İsrail en son 1973 Yom Kippur Savaşında karşı karşıya geldiği Mısır ve Ürdün ile barış imzaladı. Bu ülkelerin arasındaki ilişkilerin tamamen normalleştiği, birbirlerini tamamen kucakladıklarını söylemek naiflik olur. Ancak en azından bu sınırlar boyunca halkları karşı karşıya getirecek savaşlar yaşanmıyor uzun zamandır. Keza, İsrail’in bölgenin uzağında bulunan başka başka Arap ülkeleri ile resmi ve gayri resmi görüşmeler yürüttüğü ve ilişkiler içinde olduğu da biliniyor.

Ancak, asıl barış içinde yaşaması gerekenlerle bir türlü bir noktaya varılamıyor. Son Filistin seçimlerinde halkın çoğunluk oyları ile seçilen Hamas’ın o günden bugüne yürüttüğü siyaset ve bunun sonuçları ortada. Henüz devlet kurmadan bölünen bir Filistin’i, hangi Filistinli hak ediyor?  Gaza’da yaşayanlar, kendilerini yönetenlerin sergilediği terör saldırıları karşısında katlanmak zorunda kaldıkları ambargoya ne kadar layıklar?  Belki de sorun, Filistinlilerin içinde bulundukları durumu, hiçbir zaman sorgulamamalarından kaynaklanıyor. Suçluyu dışarıda aramak her zaman “en kolay” olmuştur. Ortak bir düşman yaratmak ve ona kıyasıya saldırmak, Filistinli liderler için, var oluşun bir numaralı şartıdır.

İsrail karşıtı siyasi kadrolar uzun zamandır, Yahudi devletinin meşruluğunu tartışmaya yeltenmekte, bunu yaparken, olayları II. Dünya Savaşı esnasında yaşanan vahşetin inkârına kadar sürüklemekteler. Bulunan birlerce belgeye, kayda alınan sayısız tanıklığa rağmen, Holokost’un inkârı üzerinden İsrail’in var oluşunu tartışmak ve bunu uluslar arası boyutta yapmak, ne kadar düşündürücü...

Yahudi Soykırımı’nın İsrail Devleti’nin kuruluşundaki payını inkâr etmek mümkün değil. Aileleri, evleri, işlerinden çok öte, kimliklerini kaybetmiş insanlar için, 1948 yılında kurulan İsrail Devleti, bir yeniden doğuş oldu hiç şüphesiz. Ancak, Holokost’un ötesinde başka hiçbir etken devletin kurulmasında rol oynamıştır demek, doğru olmaz.

Holokost, tarihin tanıdığı en korkunç insanlık suçudur. Ancak, bu durum, daha önceki yıllarda, asırlarda, Yahudi toplumlarının karşılaştıkları eziyetlerin, aşağılanmaların, örneğin Engizisyonların, pogromların yok sayılması anlamına gelmez. Çarlık Rusya’sında başlayan ve gitgide batı Avrupa’ya yayılan Yahudi ulusal düşüncesinin son noktası olmuştur İsrail Devleti.

Bunun ötesinde, gerçek dışı teoriler üreterek İsrail’in varlığını sorgulamak, bölgede barışın her zamankinden çok konuşulduğu bu dönemde burada yaşayanların hepsine yapılacak koca bir haksızlıktır.