ABD ve İsrail’de lider bunalımı

İsrail ile Suriye Türkiye’nin arabuluculuğuyla masaya otururken bu sefer barışa karşı çatlak sesler İsrail’den yükselmeye başladı. Olmert’in belediye başkanlığı sırasında rüşvet aldığına dair iddialar, İsrail’de kamuoyunu fazlaca meşgul ediyor.

Alber NASİ Köşe Yazısı
28 Mayıs 2008 Çarşamba

İsrail ile Suriye Türkiye’nin arabuluculuğuyla masaya otururken bu sefer barışa karşı çatlak sesler İsrail’den yükselmeye başladı. Olmert’in belediye başkanlığı sırasında rüşvet aldığına dair iddialar, İsrail’de kamuoyunu  fazlaca meşgul ediyor.

Olmert’in muhalifleri rüşvet iddialarını öne sürerek barışı engellemeyi hedefliyor olabilir. Diğer yandan Olmert, iddia edildiği gibi barışı öne sürerek dikkatleri başka yöne çekmek istiyorsa  da, İsrail’in güvenliğinin ön planda olduğu bir konuda ciddi tavizler verebilir.

Suriye ile barış karşılığında Golan’dan çekilmek İsrail’de yeni bir konu olmamasına rağmen İsrail halkının büyük çoğunluğunun bu tavize pek sıcak bakmadığı da bir gerçek. Gerek güvenlik ve stratejik açıdan gerekse geniş su rezervleri barındırması açısından Golan önemli bir tepe.

Suriye’de  ise Esad’a karşı, özellikle pahalılaşan hayat sebebiyle bir muhalefet oluştu. Esad’ın İsrail ile yapılacak bir barışa iktidarını sağlamlaştırmak için ihtiyacı var. Özellikle bu barışta Golan’ı da geri almayı başarırsa Esad iyice güçlenir. Diğer yandan Lübnan’da tarafların anlaşarak Genel Kurmay Başkanı Mişel Süleyman’ı Cumhurbaşkanı seçmesi Lübnan’da iç savaş tehlikesini şimdilik bitirdi.

Suriye ile barış bölgede ekonominin gelişmesine önayak olacağı gibi uç unsurların ve terörün temizlenmesine nispeten yardımcı olabilir. Ancak koşullar göz önüne alındığında, böyle bir barışın ne yazık ki gerçekleşmeme olasılığı çok daha.

Suriye’nin totaliter bir rejim olmakla beraber gerçek anlamda ideolojik olarak radikal bir rejimle  yönetildiği söylenemez. Suriye daha çok pragmatik yaklaşımlarda bulunan ve aslında kolaylıkla taraf değiştirebilecek bir ülke. Menfaatlerinin İsrail ve ABD’den yana olduğunu anladığı anda Başer Esad’ın bu konuda fazla tereddüt etmeyeceği kesin. Bu noktada güçlü bir ABD ve İsrail yönetimi yeterli olacaktır.

ABD yönetimine gelince, son sekiz yıldır pek de güçlü bir şekilde yönetildiği söylenemez. ABD Başkanından çok ABD Merkez Bankası Başkanının sözünün ve söylediklerinin önemli olduğu ABD ‘de önümüzdeki  dört senede de durumun pek değişeceği söylenemez.

Lider adaylarına bakıldığı zaman Demokratlar Obama ile Clinton arasında bir seçim yapamazken Cumhuriyetçilerin öne sürdüğü aday gelmiş geçmiş en yaşlı başkan adayı.

Daha geçen seneye kadar Demokratların kimi çıkarırsa çıkarsın başkan seçileceğini düşünürken Başkan adayı seçmekteki gecikmeleri tarihi eser Mc Caine’i güçlendiriyor. Daha şimdiden seçmenler McCaine’i daha dürüst olarak görüyor.

Aslına bakılırsa bu üç adayın da ABD’yi güçlendirecek ve Bush’un kaybettirdiği prestiji kazandıracak lider olacağı söylenemez.  Önümüzdeki dört sene AB’nin özellikle Sarkozy’nin, perde arkasından da olsa Rusya’dan Putin’in kişilikleriyle ön plana çıkararak dünyada daha fazla söz sahibi olacağı söylenebilir.