Şalom, okunuyor mu?

Köşe Yazısı
28 Ocak 2009 Çarşamba

David Ojalvo


Bir insan gazetede neden köşe yazar? Her yazana “köşe yazarı” denilebilir mi veya yazmanın özünde yatan temel dürtü nedir?

Ortalama iki haftada bir Şalom’un bu köşesinde yazan biri olarak, bu soruları kendime de yöneltiyorum. Hayal ettiğim bir “yazar” kimliği var. Ona ulaşmak adına çaba sarf ediyorum.

Şalom, haftalık siyasi ve kültürel bir gazete; aramızda çift yönlü bir iletişim var. Bir yandan altmış bir yıllık bir tarihten besleniyor, öte yandan da hayallerimle beraber, onun bir parçasını oluşturuyorum.

Şalom, kanaatimce Türk basınında çok önemli bir yere sahip. Dini olarak azınlıkta kalan bir cemaatin, başta kültür olmak üzere elçiliğini yapıyor. 500 yılı aşkın bir süredir Türk topraklarında yaşayan bir toplumun, bugününü yansıtıyor. Dolayısıyla Şalom’da yazmak çok farklı bir boyutta değerlendirilmeli. Günümüzde de kimi zaman “kapalı” olarak görülebilen bir cemaat, sayfalarla okurlara açılıyor. Yahudi toplumundaki etkinlikler, kültürel faaliyetler, dini kavramlar, İsrail ve dünya Yahudi cemaatlerindeki gelişmeler, düşünce yazıları, söyleşiler sütunlara taşınıyor.

Şalom, haberlerin yanı sıra, gündemdeki çeşitli gelişmelere Türk Yahudilerinin perspektifini sunuyor. Doğal hedeflerimizden biri, %99.9’luk çoğunluğun, geride kalan dilim içindeki 3500’de 1’i birçok açıdan tanıyabilmesini sağlamak. Şalom’da köşe yazmanın anlamı, benim için budur.

İsrail ve HAMAS arasında ateşkes sağlandı. Operasyon, arzu edilmeyen bir yıkımla sonuçlandı ve birçok çevre bu sürece odaklandı. Şimdi temennim, aynı çevrelerin ve hatta daha fazlasının, barışa, barış için odaklanmaları. Şalom’un uzun yıllar boyunca Ortadoğu’daki barış sürecini ne kadar ciddiyetle takip ettiğinin göz ardı edildiğinin artık farkındayım. Savaşa dair yaşanan derin üzüntüyü paylaşıyorum. Ne var ki barış, sadece savaşa “dur” demek değildir. Barış, emek vermektir. Türk toplumunun Ortadoğu Sorunu hakkında bilgilendirilmeye ihtiyacı var. Barış süreci uzundur, zorludur. Barış, popüler kültürle, popüler söylemlerle sınırlı kalmaması gereken bir kelime. Ateşkes sonrası süreci, Ortadoğu’da barış çabalarını medyamızda ne ölçüde okuyacağız, bilemiyorum. Entelektüel olana zaten büyük ölçüde yer yok. Şalom ise, bu uğurda gelişmeleri kucaklamaya devam edecektir.

Şalom okunuyor mu?

Son bir aydır gazetemize gelen çoğu olumsuz ve antisemit karakterde binlerce e-posta bu sorunun yanıtı olabilir. Bilhassa internet sitemiz ziyaret ediliyor. Okunmak için mi yoksa biz Yahudileri karalamak için mi, karar veremiyorum.

Son dönemdeki Yahudi karşıtlığı, Varlık Vergisi’ni yaşayan kimi büyüklerimiz için, o dönemle karşılaştırılabilecek boyutta. Bizler, Türk Yahudi kimliğini anlatmakta yetersiz mi kalıyoruz? Bu ülkenin 500 yılı aşkın bir parçası olarak, neden “misafir” olarak görülüyor, yer yer hedef gösteriliyoruz? Türk Yahudilerine düşmanlık duyulmasına dair verilecek asıl yanıt, İsrail politikaları değil kanaatimce. Daha derin nedenler var; onları açığa çıkartmak barışa özlem duyan herkesin sorumluluğu. Bir örnekle yazımı sonlandırmak isterim.

Yeni Zelanda’da M. Kafe’nin sahibi M.T.’nin, İsrail savaşı sona erdirene kadar Yahudilere yemek vermeyeceğini söylediği ve İsrailli müşterilerini dükkândan çıkardığı medyamızda yer aldı. Bu doğrultuda bir internet sitesi bir anket yapmış. Sorulardan biri şu:

“M.T.’nin Yahudilere yemek vermeyip restorandan çıkarmasını doğru buluyor musunuz?”

Seçenekler:

- Evet

- Hayır

- Fikrim yok

Cevabınız nedir?

Peki, kaç kişi cevap vermeyi reddedip, bu sorunun özünde hatalı olduğunu düşünüyor?

İşte, tam da buradan başlamak gerekiyor... Yeniden başlamak gerekiyor belki de... Yazmaya, anlatmaya ve karamsarlığı kırmaya...