Yakup Barokas ile sıcağı sıcağına

On yıl on ay süreyle gazetemizin yayın koordinatörlüğü sürdüren Yakup Barokas geçtiğimiz haftalarda görevi devretti. Yıllar hızla geçtiyse de yaşanan olaylar, gelişmeler kolay olmadı... Barokas ile yaşanmışları gözden geçirdik…

Ester YANNİER Toplum
4 Şubat 2009 Çarşamba

Tarih 1998 ve yayın koordinatörü olarak ilk köşe yazınızı kaleme alıyorsunuz… Duygularınız neler?

  1993’te Silvyo Ovadya’nın teklifi ile Şalom’da yazmaya başladım. Beş yıl süreyle “Bakış” adı altında daha çok politik yazılar yazdım. O dönemde, pek Ortadoğu ve politika yazan olmadığını da belirtmem lazım. Daha sonra Erol Güney devreye girdi. 1998’e kadar sürekli haftalık toplantılara katıldım. Silvyo Ovadya’ya başka bir görev teklif edilince,  Tilda Levi’nin evinde yapılan bir toplantıda önerilen Yayın Koordinatörlüğünü kabul ettim. Göreve geldikten sonra yazdığım ilk yazım, beni çok duygulandırmadı, zaten yazıyordum  ancak bu kez başyazı yazacaktım.  İvo Molinas ile  dönüşümlü yazmaya başladık. İlerleyen yıllarda bu sistem, tüm köşe yazarlarınca benimsendi.

Siz Şalom ile, Şalom da sizle deneyimler yaşadı. Neler anlatırsınız?

Bu deneyimleri aktarırsam, bir kitap olur. Şalom, Silvyo  Ovadya’nın zamanında, neredeyse yoktan var edildi.   Bayrağı, elden ele taşırken var olanları sürdürmemiz ve geliştirmemiz gerekiyordu. Gerçekten kolay olmayan günler yaşadık. Çok özetlemem gerekirse; bir sene kadar eski sistemde pikaj usulü çalışmalara devam ettik. Sonra bilgisayara geçtik. Geçiş,  çok kolay olmadı. Önce iki, sonra dört sayfa gibi aşamalı olarak bilgisayarda gazeteyi hazırlamaya başladık.. Renk ayrımı için belli yerlere gidiliyordu, gece yarısı ikilere kadar sürüyordu. Daha ileri bir dönemde Tilda Levi, Bella Parlakşimşek ve seninle birlikte Sabah Gazetesi tesislerine Levent bey ile görüşmeye gittik. Hatalar oluyordu, sistem yeniydi, biz alışkın değildik… Bir süre sonra mizanpajı değiştirdik. Yeni tasarımda birçok yeni kurallarla karşılaştık, köşe yazıları dört yüz kelime ile sınırlandırıldı, devam sayfası kaldırıldı, tüm sayfalar renkliye dönüştü vs... Zamanla her şey oturdu, bu kez resim kalitesini yükseltmeye çalıştık. Gazeteyi devraldığımda on iki , yaz aylarında sekiz sayfa olarak basılıyordu, bunu on altıya çıkartalım dedik. Yenilikleri takiben, ayda bir yirmi sayfayı zorladık. Dünya basınında tabloid sisteminin çok yaygın olduğunu gördük, yirmi sayfa yerine, Panorama’dan başlayarak, Şalomist, Holokost, Şalom Kitap, Çocuk  eklerini çıkarttık. Bunlar da gazetenin bir zenginliği oldu.

Amatör bir ekiple çalışmanın, olumlu ve olumsuz yanları nelerdir?

Amatör bir ekip demek çok da doğru değil. Çünkü yazarlarımız amatör ruhlu fakat profesyonelce görevlerini yerine getiren kişiler. Onun için amatör bir ekip diyemeyeceğim.   Karşılıklı sevgi üzerine dayalı bir yöntem tercih ettim. Benden önceki dönemde disiplin önemli bir unsurdu. Ben ise Şalom ailesi dediğimiz, herkesin birbirini sevdiği, karşımdaki insanın gönüllü olarak bu işi yaptığını takdir ederek on yıl on ayı geçirdim. Belki İvo Molinas’ın döneminde o bir sentez oluşturacak,  hem disiplini hem de sevgiyi bir araya getirerek çalışacak.

On yıl ve on ay süresince “keşke” dedikleriniz oldu mu?

Keşke dediklerim oldu mutlaka… Öncelikle şuna inanıyorum: Şalom cemaatin en üst demeyeceğim ancak en aydın, en entelektüel kesimini bir araya getiren bir kurum. Yazı kurulu toplantıları bu açıdan çok verimli oluyor. Özellikle Türkiye ve cemaat içindeki her olay masaya getirilmekte. Şalom’dan cemaatte hizmet veren pek çok insan yetişti. Buna en iyi örnek Silvyo Ovadya… Çok iyi yazarlar çıktı: Liz Behmoaras, Mario Levi gibi… Toplantılarda, Robert Schild, Jak Kori, Ralf Arditi gibi değerli aydın kişiler yer aldı. Onların katıldığı, belli görüş ayrılıklarını yansıttıkları toplantıları yönetmek de çok kolay değildi. Hayatım boyunca unutmayacağım, bana ders olan bir deneyim ise; konuşulacak kişinin toplantıya katılmadığı durumda, hakkında bir eleştiri getirilmemesi gerektiğidir. 

Yayın politikanız ne oldu?

Birincisi belli bir standardı tutturmak oldu.  Örneklemem gerekirse bir hastanede bir mesleki olmayan idari bir kurul, bir de  doktorlar vardır. Yazı kurulumuzda yer alanlar, doktorlar  gibi, çalışmalarına  profesyonel yaklaşımları olan kişilerdir. Gazetemizi her kesimden insan okuyor. Bu bakımdan  hataların sıfıra yakın olmasına gayret ettim. Bunun için denetim mekanizmasının çok iyi olması gerekiyor. Haber içeriğinde ise ilkemiz Türkiye’ye, cemaatimize ve dinimize aykırı haberlere yer vermemek  oldu. Viktor Kuzu ile Virna Banastey Gümüşgerdan’ın ilk katıldıkları toplantıda yazı politikasını tartışıyorduk.

Gençlik veya çocuk eki çıkartma konusu ortaya atıldığında Kuzu’nun: “ Biz gençleri niye bir takım eklerden sorumlu tutmaya çalışıyorsunuz? Biz gazetenin her yerinde olmak istiyoruz” demesi bana bir vizyon oluşturdu. Bunun üzerine gençlerin her sayfada her aşamada sorumlu olması gerektiğini düşündüm. Öyle de oldu… Ayrıca, Yaşam, Spor, Ekonomi sayfaları gazetenin genç okurlarına yönelik sayfaları oldu.

Birçok okurun görmek istediği, bizlerin ise pek de itibar etmediği eleştirel yazılar hakkında neler diyebilirsin?

Bu okurlar tarafından kimi zaman eleştirilen, hatta ‘pembe gazete’ diye nitelendirmelere yol açabilen, bizlerin de zaman zaman dile getirdiği bir konu oldu., Cemaat Başkanımız Silvyo Ovadya da, daha eleştirel yazılar yazmamız konusunda bizleri teşvik etmiştir. Bir takım eleştiriler getirirken şunu göz ardı etmemek gerekir; diğer kurumlarda da özveriyle çalışanlar amatör kişilerdir. . Bir kurum bir tiyatro sahneye koyuyorsa çok profesyonel bir gözle bunu eleştirmek doğru değil. Eleştirdiğimiz konular oldu. Bazı konuları da dışarıdan gördüğümüz baskı sonucu değil, kendi kendimize uyguladığımız bir otosansür neticesinde yazmamayı yeğledik.

Bugün eğer Şalom’un başına siz geçecek olsaydınız ne gibi yenilikler, değişiklikler yapmayı düşünürdünüz?

Değişiklik yapmak istemezdim. Şalom’u bırakmamın da faydasının bu olacağına inanıyorum, çünkü her şey rutinleşiyor. Oysa bir kurumu ileri götürmek için yeni bir vizyona ihtiyaç var. Yapılanın, iyi yapıldığına ama standartlaştığına inanıyorum. Çıtayı yükseltmek için yeni bir bakış açısı gerekiyor. Bayrağın devredilmesinde bu açıdan fayda görüyorum.

Benim yerime sorumluluğu üstlenen İvo Molinas  zaten on sekiz yıldır Şalom ailesinin bir mensubu ve   gazeteyi daha yükseğe taşıyacak. Üstünde durmak istediğim iki konu var;  Şalom’a cemaat bireyleri, hatta geniş toplum oldukça değer verirken, cemaat yönetimi gazeteye tam anlamıyla layık olduğu değeri vermiyor.   Türkiye Sinagogları kitabımızın tanıtımını yapmak üzere İsrail’e gittiğimizde, cemaatin hazırladığı bir tanıtım filmini yanımda götürdüm. İzleyiciler cemaatimizin ne denli organize olmasına hayran kaldılar. Ancak bu filmde, Şalom’un  en sonlarda, haftada bir etkinlik düzenleyen bir kurum veya çalışma grubu gibi gösterilmesi beni üzdü. Basın için, dördüncü kuvvet denir. Görevi devrettiğime göre kendi adıma değil ama Şalom adına gazeteye gereken değerin verilmesini arzu ederdim. Diğer kurumların çalışmalarını tabi ki küçümsemiyorum, ama Şalom’un yeri en sonlarda olmamalı.  

İspanya, İsrail Büyükelçileri, belediye başkanları, siyasetçiler, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu yetkilileri cemaat idaresinin yanı sıra bizleri ziyaret ederler.   Yani Hahambaşılıktan sonra Şalom’u Yahudi cemaatini temsil eden  ikinci önemli kurum olarak görüyorlar. 

Gerçekleşmesini istediğim diğer bir konu da, Şalom’un özerk olması. Onursal Başkan Bensiyon Pinto bizlere başkanlığı sırasında ve sonrasında çok destek oldu, Silvyo Ovadya  zaten içimizden biriydi. Şalom hem yazıları yönünden, hem de idari açıdan özerk olmalı. Gazete, cemaat bireyleri için yayınlanıyor ve bunu başarıyla gerçekleştirmek için de özerk olması zorunlu. Bunun da sağlam bir takım kurallara bağlanması yönünde  şimdiki cemaat başkanı ile önemli yol alındı.