Hayal kırıklığı ve kral çıplak

NBA’da all-starların belli olduğu bu dönemde, sezonun yarısına gelinmiş olduğu kabul edilir. Kimi oyuncuların performansları bu özel etkinliğe katılma hakkı ile ödüllendirilirken, bu sezonun ilk yarısında hayal kırıklığı yaratan oyuncular hakkında yazılar da sık sık karşımıza çıkmaya başlar. Tabi ki sezonun henüz yarısındayız ve ikinci yarıda pek çok şey değişebilir fakat şu ana kadar beklentileri karşılayamayan oyunculara şöyle bir göz atalım

Spor
4 Şubat 2009 Çarşamba

ALP ALKAŞ


Samuel Dalembert, NBA’in en sevimli oyuncularından biri olmakla beraber, ne yazık ki en istikrarsız oyuncuları arasında da yer alıyor. Geçtiğimiz sene uzun soluklu iyi performans serileri yakalarken bu seneki istikrarsızlığı sonunda oynama sürelerinin kısalmasına sebep oldu. Bu sezon her maça ilk beş çıkıyor olmasına karşın, 6 sayı 8.2 ribaunt ve 1.6 blok gibi alışılmışın altında ortalamalarla 25 dakika sahada kalıyor. Geçen seneki ortalaması olan maç başına 35 dakikalara geri dönmek istiyorsa, koçuna onu sahada tutması için daha fazla ışık vermesi gerekecek.

Luol Deng, yazın İngiltere Milli Takımı’nı tarihi bir başarıya götüren oyuncu iken, geçirdiği sakatlıklar dolayısıyla sık sık maç kaçıran ve oynadığı maçlarda da kötü performanslar sergileyen bir oyuncu oluverdi. Neredeyse hiçbir şeyin yolunda gitmediği Bulls için sonun kadar hak ettiği 70 milyon dolarlık kontratının altında ezilme süreci ile karşı karşıyayız. Eğer kendisini toparlayıp alıştığımız formuna ulaşamazsa, karakteri ile ilgili eleştirilerin önüne geçemez hale gelecek bu da ona kariyeri boyunca yanında taşıyacağı bir yafta olarak geri dönecektir. Oysa ki, Geçtiğimiz sezon da kötü bir performans geçiren takımında bize umut veren nadir kişilerdendi.

Sıradaki üç oyuncunun bu listeye girmiş olmasının en temel sebebi, bundan önce yapabileceklerinin ne kadar büyük işler olduğunu defalarca kanıtlamaları olacak. Tabiri caiz ise bizi şımartmış olan bu süperstarlar gerek sakatlık, gerekse bulundukları takımlardaki düzenler dolayısıyla bizleri kendilerine hayran bırakan oyunlarında maalesef ki çok uzaktalar.

Bunlardan ilki Allen Iverson. MVP (Most Valuable Player “en değerli oyuncu”) olduğu sezonda taraflı tarafsız herkesi kendine hayran bırakan, bu ligin her zaman için en yetenekli ve sansasyonel oyuncularından biri olarak kabul edilen Iverson, alışılmadık şekilde tekrar tekrar draft edilen oyunculardan biri oldu. Yeni takımı Detroit’te, ne tek skoreri olduğu 76ers’daki kadar ne de topu takım olarak hızlıca potaya atan(neredeyse sallayan) Nuggets’taki kadar zaman ve şut atma şansı buluyor. Değerlendirmeyi biraz daha haksız olarak etkileyen konu ise aynı takasta Denver’a giden Billups’un yüksek performansla takımının başarısına öncülük ediyor olması oldu. Aslına Iverson, hala takımı için çok önemli işler yapıyor, sadece bizi alıştırdığı düzeyin oldukça altında.

Jason Kidd ise Dallas’a takas olduğundan beri New Jersey zamanında oyunu domine eden, çevresindekileri ileri götürüp takımı doğunun güç merkezlerinden biri haline getiren oyuncudan eser kalmadı. Ara sıra bizlere sunduğu müthiş pas yetenekleri ile heveslensek de 8 sayı 8 asistlik ortalamamaları 35 yaşındaki müthiş oyuncunun parlak günlerini yavaş yavaş geride kalmaya başladığına işaret ediyor.

Son olarak da Tracy McGrady. Sakatlıklar dolayısıyla bir makaleye konu olan “hiç gerçekleşmemiş en iyi takım” unvanının sahibi Rockets takımının başrol oyuncusu. Takım hiçbir maçına tam kadro çıkamamış olmasına karşın, oynadığı ve oynamadığı maçlarda hiçbir oyuncu McGrady kadar ortalıktan kaybolmadı. Kronik bel ve ameliyat üstüne ameliyat geçiren, dizinin kendisini sürekli rahatsız etmesi dolayısıyla kadroda sürekli yer bulamayan McGrady’nin yüklü kontratı ile birlikte takas dedikodularına karışacak kadar hayal kırıklığı yaratmış olması oldukça üzücü.

Liste aslında üzerine düşündükçe uzayacak gibi duruyor. Bir türlü istenilen düzeye gelemeyen Miko Conley, Joakhim Noah gibi oyuncular, Ricky Davis ve Mike Miller gibi müthiş skorerlerin saha içi ve dışındaki problemler dolayısıyla skor üretmeyi unutmaları, Doğu’nun sezon öncesi güç dengelerini değiştirmesi beklenen Jermaine O’Neal’ın fos çıkması da bu listeye eklenebilir. Bu arada bence ligin en teknik yetenekleri kuvvetli oyuncusu olan Gilbert Arenas’ın sakatlığı konusunda rutin açıklamalar harici, kendisinden haber alan kalmadı.

Bence bu listeye eklenmesi gereken bir oyuncu daha var: LeBron James. Yeni majesteleri, Kral ve daha nice sıfatları var… Süper performanslar, müthiş bloklar, maç kazandıran sayılar, çok sıfırlı kontrat, reklam anlaşmaları ile tam bir süper star. NBA’in pazarlama kampanyalarının beşiğinde yer alan ve ligin gelecek on yılına damga vuracak olan oyuncu. Performanslarına diyecek bir şey yok tabi ki fakat oyununun olgunlaşmasını, ne yazık ki karakter olgunlaşması ile destekleyememiş durumda. Sanki, hakemler tarafından her defasında korunan kendisi değilmiş gibi, 4-5 adımlık turnikelerine göz yumulmuyormuş gibi(bakınız iki sene evvelin Wizards serisi) yaptığı bloklardaki temaslar gözden kaçarken, elini kolunu savurarak faul düdüklerini toplamıyormuş gibi her hoşuna gitmeye kararda itiraz etmekten bıkmayan bir oyuncu haline gelmiş. Kendisini seyrederken büyülenmek yerine yine ne şekilde mızmızlık yapacağını bekler hale getirdi bizleri. Maç sırasında, sonrasında durmaksızın bir şikayet durumu hakim. Kaderin bir cilvesi olarak bu sezon Washington’da oynana Wizards maçında dört adım atması sonucu çalınan stepsten sonra zıvanadan çıkan James, maç sonrası pozisyonun hatalı yürüme olmadığını, o dört adımın aslında duraklamalı bir iki adım olduğunu ve bunun kendisine özel bir hücum kombinasyonu olduğunu anlatmaya çalıştı. Son sözü ise Caron Butler söyledi: “Pozisyonun hatalı yürüme olduğuna emindim fakat hakemlerin bunu çalmasını beklemiyordum”. Ama hazretleri hala dert yanıyor…