Ayrıntılardaki güzellik

Avram VENTURA Köşe Yazısı
25 Mart 2009 Çarşamba

Bir arkadaşım var; son derece titiz, ayrıntılara önem veren, gözleriyle her şeyde sürekli kusur arayan biri... Uzun zaman oluyor, onunla birlikte mobilya bakmaya gitmiştik. Önce mağazadaki modelleri göz ucuyla taradıktan sonra, içlerinden biri üstünde yoğunlaştı. Ben mobilyaları bıraktım, arkadaşıma bakıyordum: Eğiliyor, ışığın ağaç ve cilada örttüğü hataları bulmaya çalışıyor, kimi yerlerdeki pürüzleri eliyle yokluyor, çekmecelerini yerinden çıkartıp ters çevirerek işçiliklerini inceliyor… Satıcı da benimle birlikte bir süre onu şaşkınlıkla izledikten sonra dayanamıyor:

- Pes doğrusu, çekmecelerin hiç görünmeyen içlerini bile inceliyorsunuz!

Arkadaşım bir süre adamın yüzüne baktıktan sonra gülerek,

- Mobilyaların görünen yerlerini herkes kusursuz yapmaya çalışır, diyor. Yoksa zaten satamazsın. Önemli olan ve seni diğer sıradan mobilyacılardan ayıracak olan, ürünlerinin görünmeyen yerlerine ne kadar özen gösterdiğin! Ayrıca sen, iç çamaşırlarını kimse görmüyor diye, pis ya da yırtık giyer misin?

Kuşkusuz satıcının bu soruya verilecek bir yanıtı olamazdı, ancak gereken dersi aldığını sanıyorum.

İşine saygılı, özenli, sanatına düşkün biri için üreteceği her şey, güzellik bir yana kendi içinde yetkinliği de barındırması gerekir. Bu yüzden tüm ayrıntılar, ister birbirlerinden bağımsız, isterse bütünün birer parçasını oluştursunlar, olumlu ya da olumsuz yanlarıyla, sanatçının imzasını taşırlar. Sanatın her dalında, ayrıntılara verdiğimiz önem oranında, güzelliği bulma olanağını yakalayabiliyoruz.

Yıllar önce ünlü şair Oscar Hammerstein’nın bir dostu, onu iki kişilik açık pilot kabinli bir uçak ile New York Limanının üzerinde dolaştırmak istemiş. Bu büyük kenti farklı bir bakış açısı ile tanıtmayı amaçlıyormuş. Küçük uçak, Özgürlük Heykeli’nin tam tepesi üzerinde alçalmaya başladığında Hammerstein, heykelin taçlı başına büyük bir hayretle bakakalmış. Heykelin başındaki saçların her bir lülesi en az bedenin geri kalan kısmı ve giysisi kadar dikkatlice ayrılmış ve cilalanmış.

İşin ilginç yanı, Frederic Bartholdi, New York Limanı üzerinde doksan üç metre yükseklikte bu muhteşem heykeli tamamladığında, yani 1886’da, uçak henüz yapılmamıştı. Bu büyük sanatçı dışında, hiç kimse bu heykelin başını göremeyecekti. Bu nedenle başın üzerindeki her bir ayrıntının, dikkatlice yontulup cilalanmasına aslında gerek yoktu, diye düşünülebilir; oysa başarı ve başarısızlık arasındaki en büyük fark, bu küçük ayrıntılardır.

Kuşkusuz bu tür özenli bir işçilik, yetenek kadar sabır ve çalışma gerektirir. Bir yazınsal metin, bir blok mermer, bir resim ya da bir müzik üstünde günler, aylar, belki de yıllar boyu yoğunlaşarak çalışmak herkesin harcı değil; ama gerçek sanatçıyı diğerlerinden ayıran fark da, bu olmuyor mu?

Ayrıntılardaki güzellik yapıtın bütününe yansıyarak onu diğer sıradan ürünlerden ayırmış oluyor.