Radikalleşen dünyaya dikkat

Alber NASİ Köşe Yazısı
1 Nisan 2009 Çarşamba

Türkiye’de yapılan yerel seçimlerde beklendiği gibi iktidar partisi AKP, ülke genelinde oylarını korurken büyük şehirlerde önemli oranlarda oy kaybetti.

Ege ve Akdeniz kıyılarında hiçbir belediyeyi alamayan AKP, İstanbul’da yaşayanların oylarıyla İstanbul Belediye Başkanlığını korudu. İstanbullu olarak hayatının dörtte üçlük kısmını İstanbul’da geçirmiş olan insanlar bile kabul edilse ve seçim İstanbul’da yaşayanlar tarafından değil de İstanbullular tarafından yapılmış olsaydı sonuç hiç şüphesiz çok daha farklı olurdu.

Şişli, Beşiktaş, Kadıköy’ün yanı sıra AKP, Sarıyer ve Ataşehir Belediyeleri’ni de kaybetmiştir. Bu bölgeler hiç şüphesiz liberal olarak kabul edilen insanların yaşadığı ve daha da önemlisi Türkiye ekonomisinin yönetildiği, yönlendirildiği bölgelerin belediyelerdir.

Genel seçimlerde iktidar partisi bu bölgelerden hatırı sayılır oranda oy almışken bu seçimlerde AKP umduğunu bulamadı.

Kiminin liberal kiminin burjuva kiminin de ‘Beyaz Türk’ dediği kesim AKP’ye şimdiye kadar verdiği desteği artık vermeyeceğini açıkça gösterdi.

İşin ilginç tarafı bu kesim pek solcu olmasa da AKP yerine CHP’ye oy verdi.

Merkez sağda son yedi senedir güçlü bir alternatifin çıkmamış olması bu sonucu doğurdu.

Seçim sonuçlarından sonra hükümetin IMF’ye AB’ye yakınlaşması, AB ile uyum yasalarını bir an önce çıkarması ve Türkiye’yi AB’ye sokmak yolunda önemli adımlar atması AKP’nin merkez sağ partisi olduğunu göstermeye yetecek.

Kötüleşen ekonomik durum, güçlenen alternatif radikal sağ, AKP içindeki radikal fraksiyonların daha da radikalleşmesine de neden olabilir.

Diğer yandan CHP, AKP’nin başarısızlığına oynayarak siyaset yapamayacağını ve başarıya ulaşmayacağını halen anlamadı. AKP’nin başarısızlığı veya gözden düşmesi CHP’nin güçlenmesinde çok merkez sağda ve hatta radikal sağda yeni oluşumların güçlenmesini sağlar.

***

İsrail’de Netanyahu’nun seçimlerdeki söylemlerini bir kenara bırakarak gerçekçi ve nispeten barışçı mesajlar vermesi bölge barışı için umut vericidir.

Netanyahu saf bir sağ hükümet yerine İşçi Partisi’ni de koalisyona katarak bir denge unsuru sağladı.

Ehud Barak ve Hillary Clinton’un dâhil olduğu bir barış süreci son sekiz seneden çok daha başarılı olacak.

Yine de daha önce yaşanan tecrübelerden Ortadoğu’da barış için çok yol olduğu söylenebilir.

***

Bu arada dünyada yaşanan ekonomik kriz ve İsrail’in Gazze operasyonu Batı Avrupa’da antisemitizmi arttırdı.

Dünya ekonomisinin Yahudiler tarafından yönetildiği ve neredeyse her olayda  ‘Yahudi parmağı’ olduğu zırvalığı tarih kadar eskidir. Her ne hikmetse ne zaman ekonomi gitse direk Yahudiler suçludur. Aksi gibi neden iyi gittiği zaman Yahudilere teşekkür etmezler ki?

Dünyada artan işsizlik özellikle kalifiye insanların işsizliği radikal hareketlerin yükselmesine ve neticesinde xenofobia ve Yahudi düşmanlığını getirir.

AB içerisinde olabilecek xenophobia ve milliyetçi dalga bu bölgede yaşayan Yahudileri rahatsız edebileceği gibi Avrupa içinde yaşayan Türklere de zarar verebilir.