Sahne, psikiyatr ve hastalarının...

<p class="MsoNormal"><span>17 Ekim Cumartesi akşamı, Rize İsmail Kahraman Kültür Merkezi’nde “Hastasıyız” adlı oyun, “Haneler” ekibi tarafından sahnelendi. Yolundan çıkan bir psikiyatri seansını konu alan oyun, yer yer absürtleşen, eğlendiren bir komedi</font></span></p>

Köşe Yazısı
28 Ekim 2009 Çarşamba

David OJALVO


Saygın Delibaş ve Fethi Kantarcı’nın yazıp yönettiği “Hastasıyız” adlı oyunun rollerini Ahmet Saraçoğlu, Serdar Orçin, Serhan Ernak, Fırat Doğruoğlu, Alper Düzen, Caner Özyurtlu, Barış Başar paylaşıyor. Ahmet Saraçoğlu, psikiyatr rolünde ve dört hastasını ortak bir seansta kabul ediyor. Rayından gitgide çıkan bu seansı arada bir de komşusu “taciz ediyor”. İki perdeden oluşan oyunda, daha oyunun ilk dakikalarından doktorun, hastalarından vaka bazında geri kalmadığını görüyoruz. Hastalar da birbirinden özgün tipler. Biri alkolik, diğeri sempatik, biri diğeri iş hayatından şarkıcılığa kaymış, dördüncüsünün ise çeşitli takıntıları, gariplikleri var. Elbette ne doktoru ne de hastaları ciddiye almak gerekli; çünkü bu bir komedi. Öte yandan ister komedi, ister dram olsun, psikiyatri, iyi değerlendirildiği takdirde, tiyatro için çok iyi bir malzeme/esin kaynağı olabilir. İki saat süresince not almaya değer gördüğüm, doktorumuzdan gelen tek cümleyi yazıma almak istedim. “İçimizdeki ikinci karakteri terleyip atabilseydik, diplomamı yırtıp atardım.” Hangi esprinin ardından bu cümlenin kullandığını hatırlayamıyorum. Oyun süresince iyi kurgulanmış böylesi cümleler keşke daha fazla sayıda olsaydı... Sonuçta zekâ ile örülü komedi gibisi yok... Psikiyatrımız arada Oscar Wilde’dan cümleler alıntılasa da hastalarına, bu cümleler absürt komedi için malzeme yapılmış ve eşcinsellikle bağdaştırılmış. Hastalardan Serhan beyin, gömleğinin içinden pembe bir t-shirtünü belli etmesiyle, eşcinselliğe dair ve bel altı espriler daha da çoğalıyor. Serhan beyin bu durumunun ilerleyen dakikalarda bir “çift kişilik” ile çözümlendiğini öğreniyoruz.

Oyunun keyifle izlediğim bölümü ise doktorun hastalarını hipnozla uyuttuğu dakikalardı. Hastalarının birinden ödünç aldığı sarkaçlı saatle, saatini ve (kurtulamadığı bir özelliği olan) kalçasını sallaya sallaya hastaları uyutuyor doktor. Hipnoz işe yaramıştır. Doktor, tam bir şeyler “buldum, buluyorum” derken hastalar ya aniden uyanır gibi olmakta ya da bilinçaltlarından açığa çıkan “gerçekler” izleyiciyi güldürmekte.  Öyle ki, İbrahim Tatlıses’in adamlarının hastalarımızdan birini lahmacun kürekleriyle dövmüş olmasına hâlen gülüyorum. Aynı hipnoz süresince oyunun tek yadırgadığım bölümü MichaelJackson üzerine kurulan esprilerdi. Erken vefatı ve davasından beraat ettiği üzere, Michael Jackson, “çocuk tacizi” ile bağdaştırılmaktan daha iyi bir şekilde hatırlatılabilirdi izleyiciye. Belki de oyun yaz döneminden önce yazılmıştı ve bu repliklerin düzenlenmesine ihtiyaç duyulmadı... Öte yandan Rize’ye yönelik replikler (ve oyunun başlarında gördüğümüz arı kostümü olan komşu) hoş bir jestti şehir halkına...

Dekor olarak saat, diploma ve koltuktan oluşan bir karton arka fon ile birkaç sandalye vardı sahnede. Kostümler, hastanın birinin giydiği acayip gece mekânı, arı, denizci kıyafetleri dışında, sadeydi. Işık da birkaç küçük sahnede hariç, pek kullanılmadı. “Tiyatro” dediğinizde, ister istemez beklentisiz olmuyor.

Oyun çıkışı dostlarım, “Televizyondan sonra, ekibi sahnede görmek çok daha güzeldi” dediler. Cümlenin daha çok “sahne” kelimesine sığınıp onlara hak verdim. Hem bir kutu yerine, bir salon dolusu seyirci ile birlikte, capcanlı bir ortamda olmanın yeri, pek de karşılaştırma yapmaya gelmiyor. Bu kış sezonunda, Rize’deki yeni kültür merkezine gelecek olan turnelerin yolunu gözleyeceğim. Belirttiğim gibi, söz konusu tiyatro olunca belli bir standardı ele alarak “beklentisiz” olmuyor. Özellikle de İstanbul sahnelerinin ardından. Bu doğrultuda “Hastasıyız” adlı oyunu izlemek güzeldi. Oyun tahmin ederim bu kış sezonunda İstanbul’da sahnelenecek (26 Ekimde Balans Jolly Joker’de). Salt gülmek isterseniz, “Haneler” ekibinin oyuncularını izlemenizi öneririm.