Görüşmeniz kayıt altına alınıyor

Köşe Yazısı
3 Aralık 2009 Perşembe

David Ojalvo


Güzel kelimedir “dinlemek”. Birisinin, sizin sözlerinize kulak vermesi, yani “dinlenmek” de öyle. Bu iki kelime, layıkıyla, iletişimde bütünleşiyor. Anlamak, anlaşılmanın bir ayağı iyi konuşmaktan, kendinizi iyi ifade etmekten geçiyorsa, diğeri ayağı da iyi bir dinleyici olmakta. Bu kavramlar birbirlerini tamamlıyorlar.
Eğer bilgi birikiminiz çoksa, iyi bir konuşmacıysanız, insanların sizi dinlemekten keyif alacaklardır. İyi bir dinleyiciyseniz, çevreniz sizle paylaşımda bulunurken anlaşıldığını hissedecek, mutlu olacaktır. Hatta iyi bir dinleyici olmanın, insanın kendine ve karşısındakine verdiği önemi yansıttığını düşünürüm.
***
İletişim araçlarından biri olan, “dinlemek” hayatının her alanında var. Toplumların bir arada olabilmesinin anahtar öğelerindendir insanların konuşması ve birbirini dinlemesi. Dostlukların, dost sohbetlerinin bir temelidir. İnsanın beş duyu organından biri olan kulak, bu yüzden vardır.
Yaratılışından ve içinde bulunduğu doğadan yola çıkarak, insanoğlu birçok alanda olduğu gibi, bu konuda da çalışmalar yaptı, yapıyor. Örneğin, Alexander Graham Bell’in telefonu icat etme sürecinde, işitme engelli olan annesi ve işitme engelliler için yıllarca çalışmalar yapan babası ile dedesinin rolü vardır. Amacı iyiydi Bell’in, sağırlar için sessizliği ortadan kaldırmaktı. 134 yıl önce ilk telefon görüşmesini yaptığında Bell, bir gün bu cihazın özel hayatın gizliliğini delmenin bir aracı olacağını tahmin edebilir miydi?... Hem de keyfi olarak, “bir suç için güçlü şüpheler, deliller” olmadan insanların üçüncü şahıslar tarafından dinleneceğini?... Özel konuşmaların medyaya kolaylıkla servis edilebileceğini?...
***
Dinleme korkusu, toplumda ciddi bir yer edinmiş durumda. Bu korkuyu, “paranoya” olarak değerlendirmek de pek mümkün görünmüyor artık. Birkaç yıl öncesine kadar, birçoğumuzun hatırına, telefonda konuşurken “dinleniyor muyum?” sorusu gelmezdi. Burada bir noktaya daha değinmek istiyorum. Telefonların dinlendiği gerçeği, medyada önümüze serildiği kadar, telefonla çeşitli görüşmelerin de “kayıt altına alınması” bu sürece katkıda bulunuyor, kanaatindeyim. Bugün bankalar, havayolları, telekomünikasyon kuruluşları dahil pek çok şirketin çağrı merkezlerini aradığınızda, her görüşmenin “kayıt altına alındığı” bildirilmekte. Üstüne üstlük, bu kayıt altına alma işlemi için onayınız da alınmıyor. Dolayısıyla özel olsun veya olsun telefonla görüşebiliyor olmak, içimde çoktandır bir özgürlük hissi uyandırmıyor.
***
Aslında sadece telefon görüşmeleri değil, toplum/birey çoktan farklı kanallar aracılığıyla kuşatma altında. Bu kuşatmayı “faşizm” olarak değerlendirenler de var. Öte yandan karamsarlığa düşmüyorum. Bir zamanların Almanya’sında örneğin, en şiddetli boyutuyla büyüklerim böylesi bir rejime maruz kalmıştı. Din ve toplum ayrımı gözetmeksizin, bazen “o dönemden daha iyi bir zamanda mıyız” diye soruyorum. Bazı açılardan bu sorunun yanıtı “şüphesiz evet”; ama “daha özgür bir ülke/dünya” uğruna, birçoklarının hayatlarını feda ettiği ve bugün de nice insanın sıkıntılara katlandığı bir zamandayız. Bu doğru ideali paylaştığımız, yaşatmaya çalıştığımız sürece de, bu sıkıntılara katlanmaya devam etmeli. Telefonlar dinlense de, baskılar ve korkular olsa da... Doğru gitmediğine inandığı bir akışa kapıldığının farkındaysa insan, “susmak” özünde tercih edilen olmamalı. Elbette sabır göstermeli, mümkün olan en doğru yer ile zamanı bulmalı ve tepkisiz kalmamalı.
***
Telefonlar dinleniyor.
Dinlenenler, hakkında “kuvvetli suç şüphesi” bulunan kişiler olmayabilir.
Dinlenenler, ben, sen veya o; daha iyi bir ülkede/dünyada yaşama idealine sahip, bunun için çalışan bireyler de olabilir.
Olsun...
Dinleyenlerin korkuları var. Üstüne üstlük, dinledikleri kişilerden tahmin ederim ki, ders alacakları konular da var. Zor bir zaman, zor bir süreç... Sonuçta kim iddia etmiş aydınlığa giden yolun dikensiz olduğunu?...