İsrail nereye gidiyor?

Bu gazetede İsrail ile ilgili bir başyazı yazmak her daim sorunlu olmuştur. Lakin biz inandığımız doğruları söylemeye devam edeceğiz. Dünyanın zengin ülkeler sıralamasında hızla üstlere tırmanan İsrail sosyal adalet ve barış meselelerinde nereye gidiyor?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
24 Mart 2010 Çarşamba

Bu gazetede İsrail ile ilgili bir başyazı yazmak her zaman sorunludur.

İsrail için ne zaman olumlu yazsanız, “Yahudi gazetesinden başka ne beklenilir?” gibi önyargı soslu eleştiriler gelirken, olumsuz bir yazınızda ise bu kez gazetenin kimi okuru tarafından Yahudiliğiniz bile sorgulanır hale gelir.

Formülümüz basit: her iki uç noktadan da eleştiri alıyorsanız, doğru yoldasınız demektir.

Biz inandığımız doğruları söylemeye devam edeceğiz…

***

New York Times’ın en ünlü yazarı, Thomas Friedman bir Yahudi gazeteci ama son yazısının başlığı “İsrail artık aklını başına toplamalı”… Makaleyi okusanız kendisinin ‘self-hate’ (kendinden nefret eden) Yahudi olduğuna bile inanabilirsiniz. Lâkin durum öyle değil; zira İsrail hükümetinin son yaptığı yanlışlar anlaşılmaz nitelikte.

İsrail’in gelmiş geçmiş en pragmatik ve bence de genelde başarılı başbakanı Netanyahu’nun bile “masum ama kabul edilemez” bir vaka olarak nitelediği, kendisini sırtından vuran koalisyon üyesi İçişleri Bakanı Eli Yishai’nin davranışı, akıl ve mantık almaz bir olaydı.

ABD’nin tescilli İsrail dostu olan Başkan yardımcısı Joe Biden’in İsrail’e ayak bastığı gün iki ülke arasında en hassas anlaşmazlıklardan biri olan Yeruşalayim’in doğusundaki yeni Yahudi yerleşkeler kurulacağını açıklaması, Bibi’yi sırtından vurmak değildir de nedir acaba? Kendi oy depolarına selam göndermenin “siyonizm ideali” ile veya Yahudi dininin hümanizması ile ne alâkası vardır? Yoktur, ama bugün İsrail’in kimi aşırı milliyetçi ve dinci partileri, popülizm uğruna akıl ile değil, başka dürtüler ile hareket ediyorlar.

Düşünsenize, tarihte belki ilk kez İsrail-ABD ikilisi, El Kaide ve İran nükleer tehlikelerine karşı Araplarla birleşmişken, Suudi Arabistan gibi en İslamcı ülke İran’ın nükleer tesislerinin vurulmasını ABD ile açık açık müzakere ederken, dinci Shas Partisi’nin yaptığını nasıl açıklarsınız?

İsrail-ABD ilişkileri uzun yıllardan sonra ilk kez bu denli ciddi bir krize girmiştir. Tamam, Obama bir Bush değil, İsrail’in her yaptığına “eyvallah” demiyor ama Biden’e karşı yapılan bu büyük hatadan sonra bile, “İsrail bizim vazgeçilmez ve sonsuza değin dostumuz kalacak ülkedir” diyen biri, Obama.

İsrail’i  zor durumda bırakan bu ‘aykırı’ seslerden en fazla barış düşmanlarının sevindiği bir gerçek. İsrail düşmanlığı ile iktidarlarını sürdüren Arap rejimlerinden tutun, ülkemizdeki İsrail ve Yahudi düşmanlığından beslenen kimi çevrelere kadar tüm dünyadaki barış düşmanları için bu kriz günleri çok güzel günler oluyor. Tabii ki, İsrail içindeki barış karşıtları da ellerini ovuşturuyorlar.

***

Çöl topraklarını yeşile dönüştüren, petrolün damlasının bulunmadığı “süt ve bal ülkesi” İsrail’in halkının bugün en azından Filistinliler kadar barışa ihtiyacı var.

Neden mi?

İsrail bugün 27 bin Dolar kişi başı milli geliri ile Avrupa ülkesi standartlarını yakalamışken ve özellikle hi-tech, elektronik ve ilaç endüstrilerinde dünya liderliğine doğru hızla yol alırken arka bahçesindeki fotoğraf hızla yoksullaşıyor.

Tel-Aviv-Hayfa ekseni müthiş bir zenginliğe doğru giderken ülkenin güneyi ise yoksullaşıyor. İki taraf arasındaki refah uçurumu hızla büyüyor. Ülkenin yüzde 10’u, pastanın yüzde 80’ine sahipse, o topraklarda eşitlikten, dayanışmadan bahsedilebilinir mi? 1948’in kurucu felsefesinin geçerliliğini koruduğu söylenebilir mi?

İsrail’de bugün nüfusun yüzde 25’i ciddi anlamda yoksulluk sınırında yaşıyor. (Bu rakam örneğin Fransa’da yüzde 7) .

Israil’de bugün tam 600 bin çocuk (ülkenin toplam nüfusu 7,5 milyon) yoksulluk içinde büyüyor. Ülkenin ilkokul çağındaki çocukların üçte biri okulda verilen yemekle karınlarını doyuruyorlar.

Avrupa düzeyi bir zenginlikte ol ama oralarda görülmeyen bir eşitsizliğe de sahip ol!

Bu mudur İsrail’in kuruluş amacı? Gittikçe kapitalistleşen ve onun doğası gereği farklılıkların iyiden iyiye arttığı; parçalanmaların, bölünmelerin ve düşmanlıkların kaçınılmaz olduğu bir ülke yaratmak için mi, Theodor Herzl ve Ben-Gurion ellerini kaynar suya koymuşlardı?

Sosyal adaletin dünya üzerindeki en büyük uygulayıcısı olan İsrail, kibbutzlarını öldürdükten sonra sosyal eşitliğe de elveda diyor.

Sosyal adalet olmazsa ne birlik olur, ne de dayanışma. Ve emin olun bu, dış “düşmandan” bile daha tehlikeli bir “düşmandır”.

Bibi, ne yapıp yapıp pragmatik zekâsını kullanarak ülkesinin belini her anlamda doğrultması lâzım.

Barış ve sosyal adalet Bibi’yi bekliyor.

Zira ondan başka bir lider yok İsrail’de bugün.

Ve başka İsrail de yok…