Terbiyesiz yazı

Cuma sabahı horozlar ötmeden Türkiye Maccabiat Kafilesi İstanbul'a döndü. Beraberlerinde bir de futsalda kazandıkları bronz madalyayı getirdiler.

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
29 Temmuz 2009 Çarşamba

Serdar Turgut’un yazılarını üniversite yıllarımdan beri takip ederim.  Nedeni ise kalbinin benimki gibi bir kısmının eskiden yaşadığı Amerika’da kalması, Şalom’da geçen hafta yayınlanan yazısında belirttiği “terbiyesiz” yazı şekli ve kendi sevdiğini, kendi istediğini her zaman yazabilme cesaretini göstermesi…

Serdar Turgut’un yazıları içimi açar…

1990’ların başında Amerika’da yaşarken, daha Hürriyet’in web sayfası bile yokken ve Boston’da bulabildiğim tek Türkçe gazete Harvard Square’de satılan Tercüman iken, Serdar Turgut’un Pazar yazılarını çok sevdiğimi bilen bir arkadaşım onun yazılarını her hafta bana fakslardı.  Özellikle New York’ta bulunduğu zamanlarda yazdığı yazılara bayılırdım; “Amerika’da yapmayı en çok sevdiğim şey otel odamda televizyon seyretmek” diye yazdığı bir yazısını hiç unutmam, o hissi anlayabiliyorum.

***

Geçtiğimiz hafta Serdar Turgut Akşam Gazetesi’nde Şalom’daki yazısından bahsedince bu haftayı merakla bekledim.  Tahminim kadar “terbiyesiz” değildi, ama her zamanki gibi keyifliydi.  Yıllar geçse de hâlâ beni şaşırtabilecek bir yazış üslubuna sahip.  Belki de ben, yarım şişe absent içilmiş gibi hissedilirken yazılan yazıları okumayı daha da çok seviyorum…

***

Cuma sabahı horozlar ötmeden, Türkiye Maccabiat Kafilesi İstanbul’a döndü.  Beraberlerinde bir de futsalda kazandıkları bronz madalyayı getirdiler.  Sadece futsal takımını değil, tüm sporcuları ve yöneticileri ülkemizi temsil ettikleri için tebrik etmek gerek.  Rakipler zorlu ve havalar kırk küsur dereceyken madalyayla dönmeleri ise ayrı bir gurur.

***

Sevgili Tilda’nın geçen hafta yayınlanan Bahçe’de Sinek hakkındaki yazısına birkaç kelime edemeden yazımı bitiremedim.  Büyükada’da Maden’de yaşayıp, Bahçe’de Sinek gibi keyifli bir butik cafeden haberdar olmamak pek mümkün değil.  Köpeğimle çıktığım sabah yürüyüşlerinin ardından, sabah kahvaltısı için mola verdiğim Sinek’te karşılaştığım misafirperverlik ve hayvan severlik beni oranın müdavimi haline getirdi. 

Kendi evlerinin önüne kurulmuş Bahçe’de Sinek’in zevkli sunumu, benim gibi gözü doyunca karnı da doyanlar için ideal.  Arka fondaki klasik müzik ise, bana en sevdiğim yazlık mekânlardan biri olan Alaçatı’da ettiğim kahvaltıları hatırlatıyor.  Sırf bu hissi tatmak için bile, yaz bitmeden adada bir yürüyüş yapmanızı ve kendinizi ödüllendirmek için yürüyüşünüzü burada bir kahvaltıyla sonlandırmanızı tavsiye edebilirim.

Ada’da yıllarca güzel bir espresso ve önüne yığılmayan sunumu zevkli bir kahvaltı arayan benim, belki de bu yazıyı bencil sebeplerden dolayı yazmamam lazım. Fakat Tilda ağzından kaçırmış bir kere…

Yine de bu keyfi tadın istedim…