Asabiyiz

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
3 Şubat 2010 Çarşamba

İlerliyoruz güvenlik kuyruğunda. Havaalanı adetlerine uymak zorundayız. Güvenlik personeli lanet ederek üzerindekileri çıkaran yolculara hiç tepki vermiyorlar. Sürekli aynı sakin ses tonuyla ‘şimdi de ayakkabınızı çıkarın. Şimdi de saatinizi çıkarın’ gibi ufak cümleler kuruyorlar. Hiç dalaşma yok. Ama hak etmedikleri sövgüleri işitmek onları eninde sonunda öfkelendirmiyor mudur?

Bugün biraz öfkeden bahsedelim.

Pek de bilimsel olduğunu düşünmediğim bir tanımlama yapayım öncelikle. 2 tür öfke olduğunu düşünüyorum: Patlayan, yani anında dile getirilerek sistemden atılabilenler. Örneğin süpermarkette kuyruk beklerken indirim kuponları geçersiz diye kasiyere kızmak gibi.. Bir de sessizce biriktirilenler. Bu ikinci türe örnek olarak ise yıllarca öfkesini sessizce içinde tuttuktan sonra, silahı çıkarıp bütün süpermarketi tarayan kasiyer gösterilebilir.

Öfke bulaşıcı bir şey. Odaklı kalamıyor. İnsanın en ufak şeye kızgınlık duyması genel yaşamında yıkıcılık dürtüsünü tetikliyor. Kızgınlık bir dibe sürüklenme etkisi yaratıyor. İnsan denizde 30 cm. suyun altında kalsa hiç çabalamadan bile tekrar suyun üzerine çıkar. ‘Ayağımı yere değdirip hız alıp su yüzüne çıkayım’ düşüncesi ise insanı daha da dibe, karanlığa ve yok ediciliğe sürüklüyor. Domino etkisiyle her şey etkilenmeye başlıyor.

Öfke ufak tefekken sorun yok.. Ancak ikili ilişkilerde bir taraf sinyalleri hiç fark etmezse kızgınlık büyüyor, dışa vurumu taşkınlık şeklinde oluşuyor. Öfkesini taşkınca dile getiren kişi hep suçlu. Söyledikleri ne kadar doğru da olsa, söyleme üslubunu yakalayamadığı için mutlaka haksız konumda kalıyor. Öfkeye maruz kalan kişi ise haksızlığa uğradığını düşünüyor.

Bence insanı en çok kızdıran, kendisini küçük gören birine sevgi beslemesi. O sevgiye sahip çıkabilmek için kızgınlık dizginleniyor.. Ama vakti gelip de öfke taşmaya başlayınca, o ana kadar doğal kabul edilen pek çok fedakarlık çetele gibi dile getiriliyor. Sevginin masumiyeti, hınç ve kaba sözlere bırakıyor yerini.

30’larını geride bırakan kadınlarla ilgili doğru bir tespit okudum dün: ‘bolca övgü dağıtırlar, çünkü takdir edilmemenin ne olduğunu iyi bilirler.’ Kadınlar zekice ipuçları veriyor aslında. Ama bunu algılamak için duyarlı bir algı gerek..

Ee, o halde ne yapmalı? Seçenekler şunlar:

1) Bencil olmalı, sinirimizi zıplatan her şeyden uzak durmalı. Sevdiklerimiz de olsa. (pek cazip gelmedi bana)

2) Her olumsuzluğu dile getirerek sürekli bir eleştiri havası yaratmalı. Dırdırcı görünürüz ama sinirlerimiz sağlam kalır. ‘Aşk’ta Rumi’nin ağzından dile getirilen 7 mertebenin ilki bu işte: nefsi emmare.

3) Veya.. ve hatta en akıllıcası.. ‘Büyük resmi’ akılda tutmalı.

Büyük resim, her tür öfkeyi dümdüz edebilir. Engelleri gülüp geçilir hale getirebilir..hayattaki önceliklerini ve yeteneklerini bilen kişi, gördüğü her şeyden esinlenir. Öfkeden bile. Yemeği geç getiren garsona, sırada önünü kesen uyanığa kızmaz. Yüzeyin sadece 30 cm altında olduğunu aklında tutar.

Bu durumda tekrar soluk almak o kadar kolay ki..