“Welcome to Ali Sami Yen hell”

Rudi DİRİMAN Köşe Yazısı
16 Haziran 2010 Çarşamba

Ali Sami Yen Stadyumu’nun açılışı 20 Aralık 1964’te Türkiye-Bulgaristan arasında yapılan karşılaşması ile yapılmıştı, stat özelikle şehir dışına inşa edilmişti. Mecidiyeköy, stat bittiği zaman boş arazilerden oluşuyordu.
Ali Sami Yen için belki veda yazısı yazmak için erken ama zaten bu özel mekânı veya mabedi bir yazıya sığdırmak bir o kadar zor. 2010-2011 sezonu ile birlikte Avrupa maçlarını da işin içine katarsak yaklaşık olarak taraftarlar Ali Sami Yen’de en fazla on karşılaşma daha seyredecek.
Kulübün çıkardığı kombinelerden anlaşıldığı üzere, Galatasaray futbol takımı ligin ikinci yarı maçlarını Türk Telekom Arena’da oynamak üzere yapıyor. Taraftar gözünde bu konu o kadar uzadı ve defalarca dile getirildi ki, herkes tarafında gerçekleşmesi zor ve inandırıcılığını kaybetmiş bir konu olarak görülüyor. Bunların yanında Ali Sami Yen’in bünyelerde yaptığı bir alışkanlık var ki bu herkes için en zoru…
Zaten Fatih Terimli döneminde Olimpiyat Stadı’nda kaybedilmiş bir sezon Ali Sami Yen’in önemini ve değerini herkesin gözünde çok daha fazla güçlendirdi. Yorgun stat o kadar önemli maçlara konserlere sahne oldu ki bu yarım sezonu tamamladıktan sonra siz beni yıkmasanız da ben kendimi koy vereceğim ayakta duracak halim yok der gibi zaten…
Bu stadın en kalabalık olduğu maç 1987 yılında oynanan Galatasaray-Eskişehir maçıydı. Bu maçın asıl önemi o sezonun son maçı olması ve 14 yıldan sonra Galatasaray’ın şampiyon olmasıydı. O gün stada 39.000 kişi ayakta maçı seyretmişti. Bugün stada bütün tribünlerin koltuklu hale getirilmesinden ve çeşitli tadilatlardan dolayı maksimum ulaşabilecek rakam 25.000 kişidir.
Peki, kimler geldi bu stada hemen hatırlayalım işte gelen takımlardan bazıları; Real Madrid, AC Milan, FC Barcelona, Manchester United, Juventus, Liverpool, Bologna, SS Lazio, Leeds United, R. Mallorca, Paris Saint Germain, Glasgow Rangers, Olympiakos, Bordeaux, AS Monaco, Athletic Bilbao, Deportivo de La Coruña, PSV Eindhoven diye bu liste uzayabilir…
Bence en önemli maç olarak İtalya’da gergin ilişkiler içinde olduğumuz günlerde Juventus ile oynanan maçtı; taraftarlar ve futbolcular herkes gergin, bütün dünyanın gözü yine Ali Sami Yen’deydi.
Manchester United 3-3 lük maçın rövanşında burada 0-0 berabere kaldığımız ve ilk defa bir Türk takımının şampiyonlar ligine kaldığı maç, Leeds Unitedlı bir taraftarın Taksim’de öldürülmesinden sonraki maç, Real Madrid 2-0’dan sonra 3-2 öne geçtiğimiz maç, Galatasaray-Neuchatel Xamax maçı Tanju, Uğur, Prekaziler... Ümit Davala’nın Milan’a attığı son penaltı, UEFA Kupası’na kaldığımız o unutulmaz dakikalar, Galatasaray-Monaco maçı, Hagi’nin son dakikada attığı gol, bir anda aklıma gelen benim gönlümdeki Ali Sami Yen’nin en güzel anıları arasındadır… Bu listeyi kuşkusuz daha da uzatabiliriz…
Bu stada genel olarak yıllar içinde bana öğrettikleri de var işte bazıları: Eski açık kışın acayip rüzgâr alır, yağmur yağarsa stat çevresindeki ve içindeki su birikintilerinden kurtuluş yoktur, ıslanarak eve gideceksin başka yolu yok bu işin…
Eski açıkta rakip takım taraftarı ile uğraşmak için çok eğlencelidir. Yeni açıkta numaralı tarafında oturursan bağırmaya mecbursun bunun da başka çaresi yok. Numaralıdan kart bulduysan ve maça gideceksen mutlaka maç başlamadan 5 dakika önce git yoksa kendini yalnız hissedersin. Kapalıya giderseniz skorboardu göremezsiniz bunu baştan kabul edelim…
Evet Ali Sami Yen’nin tuvaletleri pis, skorboardu göremiyoruz, stat yıkılıyor, yağmurda her yer çamur oluyor.
Ama orası Ali Sami Yen ve orası bizim evimiz, yuvamız ve ruhumuzdur. Burada bizim anılarımız, sevinçlerimiz, hüzünlerimiz var. Bu yüzden bu stadı bırakmak burayı terk etmek bizim için çok zor… Galatasaraylı’nın en kutsal yeridir. Çok özlenecektir. Dileğimiz ruhun yeni bedende tekrar canlanmasıdır.