2008 krizinden bugünlere

Alber NASİ Köşe Yazısı
9 Şubat 2011 Çarşamba

2008 yılının ikinci yarısında çıkan, tüm dünyayı kasıp kavuran ve yaraları henüz sarılamamış krizin dünya üzerinde muhtelif yerlerde savaş ve gerginlik yaratacağını anlamak hiç de zor değildi.

Gelişen iletişim teknolojileri ve gizli kalmış bilgilerin açığa çıkması dikta sistemlerini öncelikli risk altına soktu.

Tunus ve Mısır’da gelişen olayları ve halkın demokrasi talepleri incelediğimizde aslında asırlardır değişmeyen kuralın tekrar işlerlik kazandığını ve bu ülkelerde demokrasinin kaçınılmaz olarak geleceğini göstermekte.

Değişmeyen kural nedir? Değişmeyen kural; ülkelerde rejim değişikliklerini her zaman için burjuva kesimi yapar. Burada burjuva derken, birkaç nesildir zenginlik içinde yaşayan kesimlerden ziyade, belli eğitim ve kültür seviyesine sahip, çağdaş düşünce yapısına sahip insanları anlamak lazım.

Eğitimsiz ve yoksul halkın bir devrim hareketi düzenlemesi hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Ancak gerek 1215 yılında İngiltere’de Magna Carta’da olsun gerek, 1789 Fransız İhtilalı hatta Çarlık Rusya’sında olsun, yönetimden ve gelirden uzaklaştırılmış eğitimli halkın başkaldırıları görünmektedir.

Ekonomik gelirlerin eşit dağılmaması, ekonomilerin yeterince büyümemesi, en önemlisi insanların umutlarının kalmaması insanları halkı sürükleyen en önemli kriterlerdir.

Mısır’daki isyanın başarılı olma ihtimalini en fazla arttıran iki sebepten biri, artık halktan oldukça kopmuş olan Mübarek yönetiminin artık burjuva kesimi tarafından istenmiyor olması. Mübarek’in gitmesine ve en önemlisi rejimin ciddi biçimde demokratikleşmesine sebep olacak diğer önemli bir etken ise yerine geçecek olan lider adaylarının bulunması.

Mısır’da Mübarek’in yerine geçmesi en fazla sempatiyle karşılanacak olan kişi hiç şüphesiz Atom Enerjisi Kurumu eski Başkanı El Baradey’dir.

Şu anda Batı dünyasında en fazla endişe yaratan konu ise Mısır’ın İran benzeri bir yönetime geçmesi. İran benzeri bir modeli zamanla da olsa Mısır halkına kabul ettirmek pek olası görünmüyor. Diğer yandan her şeye rağmen herhangi bir doğal kaynak zenginliği olmayan Mısır’ın dışa bağımlılığı göz önüne alındığında İran tipi bir modelin Mısır’da kabul ettirilmesi zor gibi görünüyor.

Bu arada kısa vadede ekonomik olarak bölgenin turizm gelirleri göz önüne alındığında, Türkiye, Yunanistan ve İsrail’in avantaj sağlayacağı mutlaktır. Mısır’ın pamuk ve tekstil pazarındaki payı göz önüne alındığında Türkiye’nin bu geçiş döneminde çok ciddi avantaj elde edeceği muhakkaktır.

 Global krizleri ister istemez değişiklikler yaratır. Bu arada rejimlerin ve yönetimlerin değişmesi kaçınılmazdır.  Özellikle ekonomiyi ve ülkeyi geliştirmeyen yönetimler nasıl yönetilirse yönetilsin gitmeye mahkûmdur.