Sayfayı çevirmek…

Ester YANNİER Köşe Yazısı
6 Ekim 2010 Çarşamba

Son günlerde peş peşe yaşadığım olaylar, her daim içimde yaşattığım iyimser beni alaşağı etmeye çalışıyor.  Birçok insanın olumsuz olaylara takıldığı, sürekli onlarla yaşadıklarını gözlemliyorum. Oysa her şey geçicidir. - Eğer hayatı yazdığımız bir kitap olarak görürsek- olay bittiği zaman da sayfayı çevirmeyi bilmek lazım… Çevirin ve temiz bir sayfa açın hayatınıza…

İki rahibin hikâyesini bilir misiniz? İşte size mükemmel bir örnek…

Çok sıkı prensipleri olan bir manastıra bağlı iki rahip,  görev için uzun bir yürüyüşe çıkmışlardır. Yolculuk sırasında kurallar gereği kimseyle konuşmaz, iletişim kurmazlar. Birbirleriyle bile. Bir nehir kıyısına gelirler. Kıyıda, zaman-mekân ölçülerine göre oldukça açık giyinmiş ve yine zaman-mekân ölçülerine göre çok çok güzel bir hanım üzgün ve kırgın oturmaktadır. Rahipleri görünce ayağa kalkar ve biraz önceki hüzünlü haline göre çok işveli ve vaatkar bir üslupla kendisini karşıya geçirmelerini ister. Rahiplerden biri, diğerinin bütün eğitimine rağmen kontrol edemediği şaşkın, hatta kızgın bakışlarını görmezden gelerek, hanımı sırtına alır. Nehri geçerler. Diğer kıyıda, hanım kendisini taşıyan rahibin sırtından inerken, pek acele etmez ve aslında dengesini sağlamış olmasına rağmen, teşekkür ederken biraz da sarılır.

Rahipler sessiz yürüyüşlerine devam ederler. Yürürler yürürler. Uzun süre sonra, biri, yine kendini kontrol edemeyerek, diğerine “bütün günahlardan uzak durmaya yemin etmiştik” der, “nasıl oldu da o kadına dokundun ve onu taşıdın?”. Diğeri güler ve yanıtlar: “Ben onu nehrin öbür kıyısında bıraktım. Ama sen hala taşıyorsun”...

Aslında bu kadar basit olmalı; yaşanıp bittikten sonra,  orada- geçmişte kalmalı… Edindiğimiz tecrübeyi yabana atmayalım yeter. Çoğumuzun olanlar bitse dahi üzerinde “taşımayı” ne kadar çok sevdiğini düşündünüz mü? Adeta olumsuzluklarla besleniriz? Oysa birçok olay yaşanmış, iyi veya kötü bir sonuca ulaşmıştır. Sayfayı çevirmek gerek…

Olanları geçmişte bırakmak kişiyi özgür kılar. Kişilerin doğru- yanlış, haklı-haksız görüşleri kendi algılarına göre farklılık gösterir. Kendi doğrumuzu karşımızdakinin de onaylaması için elimizden gelen çabayı gösteririz. Kabul etmeyince de öfkeleniriz. Karşımızdakinin yaptıklarından dolayı bir bedel ödemesi gerektiğini düşünürüz. Bu doğrultuda, bir sonraya geçmediğimiz için de karşımızdakini değil kendimizi cezalandırırız. Bırakın olaylar yaşandığı yerde, geçmişte kalsın. Ruhunuzu da özgür kılın.

Sonuçlanmayı bekleyen birçok sorun veya güzellik var çevremizde. Yaşamımız gibi biz de ileriye bakalım…  Sayfayı çevirin… Yazacağınız bir sonraki hikâye tam sizlik… Hem de çok harika olacak…

***

Alttaki satırları okuduktan sonra yüzünüzde oluşacak gülümseme için Daniel Levi’ye teşekkürler J

Çeşitli mesleklerden kişilere 2+2’nin kaç ettiği sorulmuş.

Muhasebeci:

“2+2 = 4.15, KDV dâhil...”

Avukat:

(Kapı ve pencereleri kapatarak, fısıltıyla)

“Kaç olmasını istiyorsunuz?”

Politikacı:

“Referanduma gidelim!”

Doktor:

“Kitaplarıma bakmam lazım...”

Elektrik Mühendisi:

(Hesap makinesini aramaya başlar)

İnşaat Mühendisi:

“5 civarında...”

Matematikçi:

Önce bu sorunun bir çözümünün olduğunu ispatlamalıyız.”

Filozof:

“Asıl soru 2+2’nin kaç yaptığı değil ne olduğudur.”

Arkeolog:

“Karbon tekniğine göre cevap -10000 ile 20000 arasında bir sayıdır...”