Bilimin merakla dansı

Önemli olan soru sormaktan vazgeçmemektir. Merak duygusunun yaratılmış olmasının da kendine göre bir amacı vardır. İnsan sonsuzluğu, hayatı, gerçeğin o harikulade yapısını düşündükçe, dehşet içinde kalmadan edemez. Her gün bu büyük esrarın bir zerresini anlamaya çalışmak da yeter. Kutsal merakı asla kaybetmemek gerekir” diyor Albert Einstein.

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
8 Haziran 2011 Çarşamba

Sormak, merak etmek, üzerinde hiçbir baskı hissetmeden, özgürce hayal etmek… Weizmann Enstitüsü Başkanı Prof. Daniel Zajfman, aralarında bulunduğum bir grup davetliye yaptığı konuşmasında, başarılarının sırrının “merakın yönlendirdiği araştırmalarda” aranması gerektiğini ifade ederken, Einstein’ın bir yerde okuduğum ve hafızama kaydolan yukarıdaki sözleri aklıma geldi.

Araştırmak, biriktirmek, muhakeme etmek, paylaşmak… Politikacılar gibi sonuçtan hareketle verilere hükmetmeye çalışmaktan ziyade, verilerden hareketle sonuçları oluşturmak… Bilimde, siyasetten özgür, maddi kaygılardan arınmış, yalnızca insanlık için, gelecek için veya salt kişinin kendi merakını gidermesi için çalışmak, düşünmek. Basitçe ve naifçe…

Bilim insanının karakterinde, etrafındaki oluşumlara duyarlı, onları anlamaya çalışan bir özellik vardır. Araştırmasında nerelere varacağı veya bulgularının hangi amaçla kullanılabileceği kendisini pek de ilgilendirmez. Üzerinde böylesi bir baskı hissetmeden, araştırmak için araştırır. Teknoloji ve bilimin tarihi, buluşların insan yaşantısının çok önünde koştuğunu gösteren birçok örnekle doludur. Bugün geliştirilen bir yöntemin hayatın bir parçası olması için zaman geçmesi ve olgunlaşması gerekir. Bilim insanlarının bu sürecin bir parçası olmaları, doğurganlıklarını engeller kuşkusuz.

Daha iyi bir geleceğe şekil verebilmek için kişinin kendisini hep yenilemesi gerekir. Disiplinler arası sınırların kalktığı, fiziğin biyolojiye, biyolojinin matematiğe kaynaştığı yeni ufuklara yelken açmak, Prof. Zajfman’a göre günümüz bilim adamının başarısı ve ilerlemesi için gereklidir. Küresel ekonomide gelinen noktada, bilimsel araştırmalar öylesine bir aşamaya geldi ki, resmin tüm parçalarının oluşturduğu bütün, parçaların toplamından daha büyük ve etkili oldu.

Dolayısı ile, bilim insanlarının disiplinleri ne olursa olsun, birbirlerinden etkilenmeleri, ve birbirlerini etkilemelerinden doğan sinerji, evrende olup biteni beraber anlamaya çalışmalarından oluşan itici güç, günümüzün - sokaktaki insanı pek de ilgilendirmeyecek - yeniliklerine sürüklüyor bizleri… Bugün Weizmann Enstitüsü’nde üzerinde çalışılan konulardan biri dünyanın enerji sorunudur. Bir diğeri biyoloji ile matematiğin evliliğinden oluşan yeni bir bilim dalını, biyomatiki ilgilendiriyor. Amaçlanan tıbbi çözümleri zenginleştirmek, güçlendirmektir.

Yeni dünyaya entegre olmak ve giderek artan seçenekler içinde en doğru olanını seçebilmek için toplumun değişik katmanlarındaki insanlar, bilimin ve teknolojinin temel prensiplerini anlamak durumundalar. Bunu başaranlar yaşamlarını kendi önceliklerine ve isteklerine göre yönlendirebileceklerdir. Bilgi zenginliği kendilerine, içinde rahatça yaşayabilecekleri bir özgürlük verecektir, şüphesiz.

Enstitünün kurucusu ve İsrail’in ilk devlet başkanı Haim Weizmann’ın sözleri ile toparlayacak olursak:

“Tüm kalbimle inanıyorum ve eminim ki bilim sayesinde bölgede yeni bir ilahi ve dünyevi kaynak oluşacak, bu barışı getirecek ve gençliğe bir motivasyon katacaktır. Burada hem bilim için bilimden söz ediyorum, hem de mutlu bir sona ulaşmak için bilimden…”