Arap Baharı’ndan sonra Rus Baharı mı?

Alber NASİ Köşe Yazısı
14 Aralık 2011 Çarşamba

Ekonomik kriz ve savaş paranoyalarıyla dolu bir seneyi daha geride bırakmak üzereyiz. 2008’de başlayan global ekonomik kriz şekil, boyut ve yer değiştirse de etkilerini halen psikolojik boyutta da olsa devam ettiriyor.

Seneye damgasını vuran Mısır devriminin etkileri de halen devam ediyor. Hüsnü Mübarek’in devrilmesi, Libya Lideri Kaddafi’nin öldürülmesiyle devam eden süreç henüz bitmiş sayılmaz. Suriye’yi de benzer bir süreç bekliyor.

Arap Baharı sürecini henüz tamamlamamışken, benzer bir başkaldırının geçen pazar Rusya’daki seçimlerin ardından yaşandığını gözlemliyoruz. Rusya’da muhalefet o veya bu şekilde tamamen susturulduğu halde iktidardaki Putin’in partisi Birleşik Rusya Partisi oyların sadece yüzde 49’unu alarak iktidarını devam ettirmiş gibi görünüyor. Seçimlere hilenin karıştığı söylentileri ayyuka çıkmış durumda.  4 Mart’ta Putin’in parlamento tarafından yeniden seçilmesi bekleniyor. İki dönem üst üste seçilmeyi başarırsa 12 sene daha görev yapacak. Diğer yandan Putin’in popülaritesini hızla düştüğü de bir sır değil. İstesek de istemesek de, sevsek de sevmesek de Rusya halen dünyada önemli bir güç. Bu ülkede iktidar değişikliğinin demokratik yollar yerine ihtilal veya halk ayaklanmasıyla gerçekleşmesi tüm dünya için son derece büyük risk taşımaktadır.

Bu tip değişiklikler sırasında,  güç istenmeyen ve radikal sayılabilecek odakların eline geçebilir ve neticede soğuk savaş dönemine bir dönüş yaşanabilir. Küreselleşmeye çalışan ve bu uğurda büyük bedeller ödemekte olan dünya, bir anda tersine bir küreselleşme ve soğuk savaş sürecine girebilir. Bu elbette en kötü senaryo.

Rusya’nın İran politikası ve bu konuda ABD ile anlaşabilmesi bölgenin ve dünyanın kaderini değiştirebilir. Nükleer program konusunda İran’a hammadde ve teknolojik desteği Rusya sağlamakta. Rusya’nın desteğini çekmesi, İran’ın nükleer programını zayıflatabilir.

İsrail ile ABD İran konusunda uyuşmazlık içerisinde. İsrail’in İran’a saldırması bir beklenti gibi görünse de bu durumun petrol ve altın fiyatlarına yansımamış olması bu beklentinin çok da olası olmadığını göstermekte. İran kendince, savaşa hazırlansa da İsrail’in açıklamaları savaşı çağrıştırmamakta. Ayrıca İsrail, İran’ a saldırsa bile, bu bilinen veya beklenen yollardan olmayacaktır. Bilinen tek gerçek ise İran’ın nükleer silah sahibi olmayacağı. 2012 yılının sonu gelmeden İran’ın nükleer macerasının bittiğini görmemiz olasıdır.