Müziğin dili, dini, ırkı var mı?

 

Ester YANNİER Köşe Yazısı
18 Ocak 2012 Çarşamba

Eurovision Şarkı Yarışması gençliğimizin-çocukluğumuzun en heyecanlı yarışmalarından biri idi… Gecenin keyfini çıkartmak için gerekli mühimmat alınır, siyah beyaz televizyonun karşısına geçilir, ailecek Bülent Özveren sunuculuğunda, heyecanlı dakikaların başlaması beklenirdi. Ülkeleri temsil eden sanatçılar çıktıkça kendi sıralamamızı yapardık. Eserler seslendirildikten sonra da, ülkelerin değerlendirilmelerinin alınması için yapılan bağlantı sırasında bazı zorluklar yaşanırdı.

Yıllar zarfında televizyon renklendi, Eurovision’da Türkiye’yi temsil edecek olanı seçecek ön yarışma kaldırıldı, ülkelerin katılımı o denli arttı ki, yarışmanın formatı değiştirildi, ancak heyecan değişmedi.

TRT’nin bu yıl Azerbaycan’da yapılacak Eurovision Şarkı Yarışması’nda Can Bonomo’nun Türkiye’yi temsil etmesi kararının basına yansımasının hemen ardından, spekülasyonlar başladı. Bir kısım, konuya sıcak yaklaşırken, bir kısım halk da “Başka kimse mi yoktu, iş Yahudi’ye mi kaldı” diyor…

Can Bonomo, konuyla ilgili verdiği söyleşide: “Müziğin dili, dini, ırkı yok. Ben Türküm. Yahudi olmak bir dindir. Türkiye’de 36 ayrı etnik kökenden insan yaşıyor. 540 senedir buradayız. Bunun konuyla alakası yok. İsrail ile alakası yok. İspanya’dan 540 yıl önce gelmişiz. Türküm, Türkiye’yi temsil edeceğim” dedi.

Bonomo, ayrıca popüler bir isim olmamasına karşın TRT’nin aldığı kararı “cesur bir karar” olarak nitelendirerek, “Bize verilen o 3 dakikada, ‘Vay be Türkiye’de gençler ne müzik yapıyormuş’ dedirtmeyi hedeflediğini” ifade eden sözleriyle kendisine ne denli güvendiğini de ortaya koydu.

Tarihe göz attığımızda, yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan ve Türk Sanat Müziğine eserler veren Türk Yahudi Cemaati üyesi bestekârlar Tamburi İzak Efendi, Mısırlı İbrahim, Nesim Silviya, İsak Varon Haham Şemoil Mendil, İbrahim Karakaş’ın haklarının verilmesi gerektiğine inanıyorum. Geçtiğimiz yıllarda bu değerli bestekârlarımızın eserlerini içeren anlamlı bir çalışma yapıldı ve Neve Şalom Sinagogu’nda gururla tanıtıldı.

Ayrıca Türkiye’yi yurt dışında temsil eden bazı sanatçıları hatırlatmakta yarar görüyorum. Türk olduğunu her zaman gururla ifade eden ve Türkiye’yi sanatıyla tanıtan İzmirli sanatçı Dario Moreno, belki de konumuz müzik olduğu için ilk aklıma gelen isimlerden… Konu sanat ise, Türkiye’ye “Come my Friend” eseri ile birincilik kazandıran besteci-piyanist Fani Hodara’yı da unutmamak gerek… Nadia Arditti, İngiltere Kraliyet ailesine bir eseriyle kabul edilmiş başka bir Türk heykeltıraşı… Gazetemiz çizeri İzel Rozental sayısız kez karikatürist olarak yurt dışında Türkiye’yi temsil etti.

Geçtiğimiz Aralık ayında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar’ı büyük ödüle layık gördüğünü hatırlatsam… Üstüne, siz daha yatağınızda uyurken, birçok ödül sahibi ve dünyanın saygın müzelerinde eserleri bulunan, yılların ressamı Habib Gerez’in Avrupa Büyük Ödülü’ne layık görüldüğünü söylesem… Aslında daha birçoğunun adını ve başarılarını vererek bu listeyi uzatabilirim.

Sanatın yanı sıra Türk Yahudi Cemaati üyesi birçok sporcu da Ay Yıldızlı forma ile yarışmalara katıldı ve başarı sağladı. Birçok işadamı kendi branşlarında ülkemizi başarıyla temsil ediyorlar. Yahudi akademisyenlerin de başarılarını atlamamak gerek; hatta bu sene Karen Gerson Şarhon’un, kültüre yaptığı katkılardan ötürü Fransa Devleti tarafından Chevalier Madalyası ile onurlandırıldığını vurgulamak isterim. İş adamı Jak Kamhi, Devlet Üstün Hizmet Madalyası’na layık görülmüştü.

Karşı çıkanlara sormaktan kendimi alamıyorum. Hani müzik evrenseldi? Hani sanatın dini yoktu? Hani Yahudiler Türkiye’nin eşit şartlarda vatandaşı idi? Kamuoyunda sık sık tekrarlanan şu 1492 yılını -ki çok daha önceleri Yahudiler yine bu topraklarda yaşamaktaydılar- hatırlatıyor ve soruyorum daha ne kadar yaşamış olmak gerekiyor, ne kadar hizmet etmiş olmak gerekiyor Türk sayılmak için?

Zamansız kaybettiğimiz Prof. Jak Deleon, İstanbul’un semtlerini anlattığı kitaplarıyla ilgili konuşmalarında şöyle derdi: “İstanbullu olmak, İstanbul’da doğmuş olmak değildir. İstanbul’a hizmet etmektir.” Ben de, “Türk olmak demek, Türkiye’de yaşamak demek değildir, Türkiye’ye hizmet etmiş olmak demektir” diyorum. Bu ülkede ya da yurtdışında yaşayan Türk Yahudi Cemaati bireylerinin bunu yürekten yaptığına inanıyorum.

Bırakalım CAN BONOMO bildiği, sevdiği yolda ülkesini layıkıyla temsil etsin, dediği gibi başı dik gitsin, başı dik dönsün.