Yasak aşklar dünyası

Ülkemde çok acı ve kötü olaylar oldu, oluyor.

Lâkin bu konularda ne düşünmek ne de yazmak istiyorum; adaletsiz hayata, acımasız doğaya kırgınım çünkü.

Size, izninizle yasak aşk mağduru birinin hikâyesini anlatacağım bu hafta.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
26 Ekim 2011 Çarşamba

Rostov, Rusya’da 1941 kışında 50’sine henüz gelmemiş alımlı ve çekici kadın, kendisini ve kızlarını Ermenistan’a gizlice kaçıracak sahte belgeleri sunan arkadaşını elinin tersiyle iterek, “Almanları tanıyorum, onlar uygar bir toplumdur, bir şey olmayacak” diyecekti.

Kendini kandırıyor muydu? Yoksa zorunla bir intiharı mı seçiyordu tüm yaşadıklarından sonra?...

Rus Yahudisi, Sabina Spielrein 18’inde manik depresif teşhisiyle Zurich’te bir kliniğe yatırıldığında herkes böylesine güzel, akıllı ve o yaşta tam 5 yabancı dil bilen genç kızın neden bu hallere düştüğünü sorguluyordu. Lâkin klinikte çalışan, mesleğine yeni atılmış ve ileride çok ünlü bir bilimadamı olacak genç bir doktor, Sabina’nın hayatını hem düzene sokacak, hem de sonraları alt üst ederek onu kaderinin labirentlerine yönlendirecekti... Carl Gustav Jung genç kızı tedavi etmeye başlar. Sigmund Freud’un o dönemde henüz bilinmeyen terapi yöntemi olan psikanalizi onda uygulamaya başlar. Ve ilginç sonuçlar çıkar birdenbire Sabina’nın bilinçaltına girerek. Örneğin 6 yaşındayken bir tabak kırdığı için babasının onu bir odaya çekip, poposundan vurarak cezalandırdığında içini garip bir cinsel dürtü kapladığını dışa vurur. Jung, bu hastayı tedavi etmenin kariyerinde ve psikanaliz alanında büyük faydalar sağlayacağına inanır. Babası ve hocası olarak gördüğü Freud’e mektuplar yazarak vakayı karşılıklı analiz eder. 

Aslında Freud’un ileride bahsedeceği yaşam ve ölüm içgüdüleri hep bu genç kızın tedavi sonuçlarından çıkacaktı. Ölüm içgüdüsü cinsel içgüdüsünün bir parçasıydı. “Bir şeyin yaratılması için başka bir şeyin yok olması gerekir” demişti Spielrein ileride. İnsanı ölüm korkusundan uzaklaştıracak yegâne dürtü cinsellikti...

Sabina Spielrein ve Carl Jung özellikle psikanaliz tedavilerinde sıkça görülen doktor-hasta aşkına yenik düşerler. Jung evlidir ve eşinin zenginliği sayesinde mükemmel bir hayat sürmektedir. Lâkin Sabina aşık olunacak bir karakterdir son tahlilde. Çok güzeldir, çok akıllıdır ve her şeyden önce psikanaliz alanında ondan çok şeyler alacağını görür Jung. Genç kadın onu iyileştiren Jung’u yarı Tanrı bir sevgili gibi görür. Bir Yahudi ve Aryan’dan doğacak birinin çok üstün bir karaktere sahip olacağına inandığından ondan mutlaka bir çocuk yapmayı düşler tam beş sene süren birlikteliklerinde. Lâkin Jung, kariyerinde yükselmeye başlamış, Freud’un çevresinde en çok görülen, tanınan bir psikanalist olarak zirvelerde dolaşmaya başlamıştır. Üstelik ona tapan ve 3 çocuk veren zengin eşi sayesinde rahat, varlıklı ve renkli aile ve sosyal hayata da sahiptir. Sabina, “senden çocuk istiyorum” dedikçe bu ilişkiye son vermenin zamanı geldiğine inanır.

Yasak aşklarının Viyana’da su yüzüne çıkacağı günlerde -eşi öğrenmiştir- bırakır sevgilisini Jung, bir gecede.

Freud bu ilişkiyi ondan sakladığı için Jung’a karşı güvenini kaybeder. Zaten ikili arasında baş gösteren teorik tartışmalar aralarını iyice açmış durumdadır. Jung’un özellikle “sezgisel davranış” ve parapsikolojik yöntem sevgisi Freud’u çileden çıkarır.

Sabina ise sevgilisini unutmak için kendini psikanaliz eğitimine adar ve doktor olur. Freud ile tanışır ve ünlü psikanalist bu çok beğendiği kadın meslektaşına kimi hastalarını bile gönderir.

Jung’la yazışmasına rağmen ondan ümidini kesen Sabina, Rus Yahudisi bir doktor ile evlenir. İki kız çocuğu yapmasına rağmen pek mutlu olmaz.

Jung, yıllar sonra onunla karşılaştığında onu unutmak için başka sevgililer ile birlikte olduğunu ama hiçbirinin onun yerini alamadığını itiraf edecekti. “Bazen hayatta kalabilmek için değersiz biri olmak lazım” da diyecekti.

Yasak aşk duvarına çarpmaktan öte, kariyeri ve zengin dünyayı terk etmemek adına değersiz biri olduğunu itiraf edecekti.

Spielrein, Viyana ve Zürih çevrelerinde ünlenen yegâne psikanalist olmasına rağmen, Freud’un de teşvikiyle daha iyi para kazanacağı Rusya’ya memleketine döner. Lâkin, orada da psikanalizi yasaklayan Stalin diktatörü vardır. Hiç huzurlu olamaz orada da. Stalin üç akademisyen erkek kardeşini ilk önce sürgüne gönderir, sonra da öldürtür. Ve sonra da Hitler’in işgaline tanık olunur. 1942’de, doğduğu kentte kızlarıyla yaşarken Hitler’in katilleri tarafından şehrin diğer Yahudileriyle birlikte bir büyük sinagoga sokulur ve orada katledilir. Sevgilisi bir gecede terk etmişti. Yaşam da tek kurşunla...

Carl Jung ise o aralar Nazi iktidarıyla kol kola bilimsel çalışmalara devam ediyor, ününe ün katıyordu...

Sabina Spielrein’in tezlerinin Freud’un bazı eserlerinde refere edilmesine rağmen Jung’un hiçbir çalışmasında yer almadığını da belirtelim.

Spielrein, ölümünden 40 yıl sonra bir bodrumda bulunan mektupları ve çalışma kağıtları sayesinde hatırlanır ve ünlenir.

Ve bugün psikanaliz alanında önde giden kahramanlardan sayılır.

Hem Yahudi, hem kadın, hem de yasak aşk mağduru bir bilim insanı olarak hayatında büyük zorluklar çeken Sabina şimdi tarihten intikamını alıyor, başka yerlerde olsa da...

Twitter.com/basyazar