Kapitalizm duvara çarptı

Gelecek, umutsuzluk taşlarıyla döşenmeye başlamışsa çoğunluk için, artık hiçbirşey eskisi gibi olamayacak.Biri sürekli yerken diğeri bakakalamaz.Ok yaydan çıkıyor, haberiniz var mı?

Twitter.com/basyazar

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
16 Kasım 2011 Çarşamba

Kapitalizmin, yarattığı ve insanın ruhuna, karakterine çok uygun olan tüketim güdüsü ile kendini fena halde vurmaya başladığını gördüğümüz bir çağa girmiş bulunmaktayız.

Herşeyden önce vurgulamakta fayda var. Bu yazı, sosyalist görüşlü bir kalemin yazısı filan değildir. Hani, naif solcuların, “Marx haklı çıktı; kapitalizm öldü, yaşasın sosyalizm” filan’a da inanan bir kalem sahibinden çıkmamaktadır.

Lâkin, görünen köy kılavuz istemiyor.

Eğer ABD, kuruluşundan beri ilk kez silah bütçesinden kısıtlama yapmaya karar vermişse; eğer Fransa yeni yılın bütçesinin 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez acı reçeteler içereceğini söylüyorsa, eğer Yunanistan ve İtalya ve onları izleyecek kimileri seçilmiş başbakanlarını alaşağı edip, atanmış teknokrat başbakanlarla uçurumun dibinde hayatta kalmaya karar vermişlerse, beyler bayanlar bilin ki bizleri sadece ekonomik sıkıntılar değil, başka hazin gelişmeler de bekleyecektir. Bakın, gidin Rosa Luxemburg’u okuyun...

***

Bugün Karl Marx, kapitalizmin öleceği savıyla değil, kapitalizmin dönemsel krizlere gireceği varsayımıyla haklı çıkmıştır. Üstelik kriz, bu kez sadece finans dünyasında değil, sokaktaki, piramidin tabanındaki insanı her anlamda etkileyecek  ve hatta onu dönüştürecek nitelikte bir kriz. Zira o insanlar iletişimin devasa ağı sayesinde azıcık azınlığın hayatına özenerek tüketimin sarhoşluğuna kapılmak isterken daha fazla tüketememenin yarattığı isyan duygularıyla sokaklara dökülüyorlar. Emin olun, pek yakında çok daha fazlaları görülecek sokaklarda.

Zira dünyanın denizi bitiyor. Küresel sermaye ve kâr merkezleri büyümeyen pasta için birbirleriyle kıyasıya rekabete girerken olan, pastadan gittikçe daha az pay almaya başlayan sokaktaki insana oluyor.

Düşünün; bir ülkede bir işletmenin başındaki yönetici işçisine oranla 50 yıl öncesinde 40 katı kazanırken bugün 400 katı kazanıyorsa veya o ülkenin zengini son 50 yıldaki gelişimine paralel olarak yüzde 250 daha fazla kazanırken orta sınıflısı sadece yüzde 20 kazanıyorsa, evet güneş her gün aynı yerden doğmaya ve aynı yerden batmaya devam eder ama sokaktaki insan artık, “neler oluyor yahu, yeter artık” demeye de başlar. Doğa izin vermez bu kadar büyük adaletsizliğe. Zira onu dönüştüren insandır, onun hissettikleridir, güdüleridir ve son tahlilde onun isyanıdır. Zeitgeist denilen de budur zaten. Zamanın ruhu değişir ve insan bir nehirde ikinci kez yıkanamamaya başlar.

Gelecek, umutsuzluk taşlarıyla döşenmeye başlamışsa kimse artık yerinde rahat olamayacak. Hiç bir şey eskisi gibi olamayacak; bu böyle biline.

Biri sürekli yerse, diğeri bakakalamaz artık...

***

Gelir adaletsizliği, refah eşitsizliği kapitalizmin ve  girişimciliğin kalbi ABD’nin, “fırsatlar ülkesi” söylemini artık efsaneye dönüştürmek üzere. Eskiden sosyal adaleti sağlayan kimi toplumsal ve siyasi mekanizmalar artık ortadan kalkmış durumda. Her koyunun kendi bacağından asıldığına inanıldığı bir genel ruh dönemine gelindiğine tanık oluyoruz. Bu genel durum zincirleme olarak Batı dünyasına sıçramak üzere.

Eşitsizlik, toplumları kalın çizgilerle bölüyor, öteki’nin derdini, ihtiyacını anlamamaya neden oluyor. Ve en önemlisi, eşitsizlik yoksulun psikolojik ve sosyal dengelerinin ayarını bozuyor. Mağdur birey kimi çıkışlar ararken göçmenlere, yabancılara, azınlıklara, elitlere, diğer ülkeler ve haklarına karşı bileniyor da bileniyor.

Ve, tarihte de çok örneği görüldüğü gibi, akil liderlere değil, ucuz, popülist söylem tutturan, sığ ve giderek otoriter ve faşizan liderliği baş tacı ediyor.

Sonuç olarak, bugün bir yandan küresel sermaye güç odaklarının büyümeyen pastayı paylaşım mücadeleleri, diğer taraftan vahşi kapitalizmin yarattığı aşırı eşitsiz toplumsal düzen, sonu küresel hüsran ve hüzünle bitecek kaotik bir ortama götürecektir dünyayı muhtemelen.

Bizler, kimi dünya savaşlarının nedenlerini kimi liderlerin ihtiraslarına bağlayan ninnilerle büyüdük.

Hayır, tüm savaşların nedeni ekonomiktir!

Rosa Luxemberg, kaotik ortamların mutlaka bir ‘düzeltici savaş’ ile noktalanacağını söylemiştir bir sosyal bilimci olarak. “Sistemler duvara çarptığı zaman savaş kaçınılmazdır” demişti 80 yıl önce.

Sadece 20. yüzyılın savaşlarına bakmak yetiyor bu teorinin doğruluğunu sınamak için...

Kaos olur, savaş çıkar, her şey alt üst olur; sonra insanlık kaldığı yerden basıncı alınmış bir vaziyette yeniden yollara koyulur. Lâkin, arada milyonlar telef olur, dünya onlarca yıl geriye gider.

Tek dileğimiz Rosa’nın öngörüsünün bu kez doğru çıkmaması.

Vahşi kapitalizmin yarattığı büyük dengesizliğin ateşini söndürecek lider itfaiyecilere ihtiyacı var dünyanın.

Yoksa, dünyanın anası bir kez daha çok ağlayacak.