Moskova’dan notlar

Alber NASİ Köşe Yazısı
16 Kasım 2011 Çarşamba

Uzun sayılabilecek bir bayram molasının ardından kendimi Moskova’da buldum. 4 sene önce bu şehre ilk geldiğim zamanları hatırlıyorum da ne kadar zor ve nerdeyse imkânsız bir şehirdi. Eziyet havaalanında başlardı. Uçaklar dolusu insan, pasaport sırası, ağır işleyen bilgisayar sistemi, yetersiz eleman ve yetersiz kontuar sebebiyle saatler süren bir eziyet çekilirdi. Sonrasında ikinci eziyet her valizin aranmasıyla devam ederdi. Havaalanına giriş (şehirden havaalanına değil sadece havaalanına giriş) yarım saat, çıkış 45 dakika alırdı. Bu şehre sürekli gidip geldiği halde uçak kaçırmamış insan yok gibiydi. Moskova’nın merkezine gelmek en azından iki saat daha sürerdi. Trafik tam bir felaketti.  Kimse randevu veremez verse de randevuya geç kalmak olağan sayılırdı. 

Bugün indiğim Moskova’da ise pasaport kuyruğu yeni açılan havaalanı ve kontuarlar sayesinde yok ve valizler de son derece hızlı çıktı. Havaalanından direkt kalkan tren 35 dakikada beni şehrin merkezine taşıdı. Bir şehrin büyüdüğünü görmek farklı, güzelleştiğini, düzeldiğini görmek çok daha farklı…

Bu haftanın gündemindeki en önemli iki konu aylardır konuşulan Suriye ve İran. Müttefik sayılabilecek bu iki ülke ayrı ayrı konularla dünyanın gündeminde. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, yönetimde kalarak her geçen gün ülkesini yalnızlaştırıyor. Arap Birliği’nin Suriye’nin üyeliğini askıya alması Suriye’nin izolasyonunun son perdesi sayılabilir. Suriye’ye bir operasyon yapılması oldukça düşük bir ihtimal gibi görünüyor. Ancak Esad yönetiminin düşmesi müttefiki İran’ın pek de işine gelmeyecektir. Çünkü Suriye’nin İran’ın yanında olmaması İran’ı lojistik olarak da kısıtlayacaktır.

İran’a konusunda ise zaman her geçen gün daralmaktadır. İran her geçen gün nükleer silaha daha da yaklaşmakta. Nükleer silah programına paralel ilerleyen füze sistemleri ise başta İsrail olmak üzere bölge ülkeleri için son derece endişe verici. Son yayınlanan raporda İran’ın nükleer aktiviteleri ortaya çıktı. İran’ın elinde nükleer silah bulundurması ihtimali dahi, Irak’ın eski Lideri Saddam Hüseyin’in veya Libya eski Lideri Muammer Kaddafi’nin elinde nükleer silah bulundurmasından bile daha tehlikeli. İran’ın nükleer silah bulundurması Arap yarımadasından Türkmenistan hatta Kazakistan’a kadar olan coğrafyada siyasi nüfuzunun daha da artmasına sebep olacaktır. Nükleer silahın terörizmle buluşması riski de cabası elbette. Ancak Irak’ta yaşananların İran’da tekrar edilmesi kabul edilemez. Yani İran’ın nükleer silah ürettiğine dair gerçek ve somut deliller olmadan İran’ı yargılamak, infaz etmek, işgal etmek hatalı olacaktır.

İran’ın ve Suriye’nin durumu Güney Avrupa’nın borç krizinden çok daha zor ve içinden çıkılmaz gözüküyor. Yılbaşına kadar olan süreçte yaşanacaklar dünyanın kaderini derinden etkileyebilir…