Her yerde kar var ama...

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
1 Şubat 2012 Çarşamba

Kar’ı sevmiyorum. Tüm öğrenciler, öğretmenler, evliler; işlerinden erken çıkanlar bana kızabilirler; ama gerçek bu. İnsanın içi üşüyor! İstanbul’da kar bana göre tam bir eziyet. Okullar kapanıp da gidilecek bir yer yoksa, zorunlu olarak dışarı çıkılmayacaksa, tamam.

Ama ne mümkün!

Babalar çalışıyor, arabalar yolara çıkıyor. İnsanın doktor randevusu var, kontrolü var, söz var, evlenen arkadaşı var. Hayat okullara göre yapılanmıyor ki...

Her hayatın bir akışı var.

Arabanı garajdan çıkaramazsınız!

Çıkardınız diyelim, oturduğunuz semte göre yola çıkıp çıkamayacağınız da şaibeli bir durum...

Hele de TEM’e yakın bir yerlerdeyseniz hele de akşam saatine yakındanız, bittiniz!

Taksiler, otobüsler, servisler...

Pencerenizde lapa lapa, masal gibi yağan kar, başınıza yağan taş haline geliverir anında!

Trafik tıkanır, sinirler gerilir, yetişilecek bir iş, ulaşılacak bir ev, ısıtılacak ya da pişirilecek bir yemek vardır mutlaka bir yerlerde.

Bazen de verdiğiniz ya da katılmak durumunda olduğunuz bir davet!

Eğer daveti veren sizseniz boşa para ödemeye, boş maslarla geçecek bir geceye hazır olun. Hele şehir dışından ya da yurt dışından birilerini bekliyorsanız, tamamen unutun!

Daveti yakında oturanlarla ya da gözü kara yakınlarınızla geçireceksiniz ve seneler sonra bile bu özelliğiyle hatırlayacaksınız.

Yok, katılmak zorunda olanlardansanız yanınıza yedek ayakkabı, hatta yedek şal, manto alarak yola çıkacaksınız demektir. Ne saçınızda ne makyajınızdan hal kalacaktır. Arabayla gidiyorsanız yokuşlara, taksiyle gidiyorsanız davet dönüşüne dikkat kesilmeniz şarttır.

İstanbul masal gibi oldu, ne güzel diyenlere acımasız bir karşılığım olabilir:

Bana göre şehir, tam korku filmi gibi…

Çoluk çocuk karla oynamaya iki günde doydu. Sinemalar, alışveriş merkezleri tıklım tıklım. Esnafın ve sinema salonlarını yüzü güldü elbette; ama hazır tatile girdik bir az gezelim, eş dost ziyareti yapalım, diyenlerin hevesi kursağında kaldı.

Yaşı ilerlemiş olanlar, iyice eve kapandı.

İşi evin dışında olmayanların şehirle ilgisi tamamen kesildi. İstanbul’un beş altı kilometre dışında yaşayanlar kendilerini akşam trafiğine veya kar yağışına göre ayarlamak zorunda kaldılar.

Kısacası, tatilin ortasında yağan kar, Cenap Şahabettin’in şiirini hatırlatır nitelikte oldu:

Beyaz bir karanlık sardı her yanı...

Sevineceğimizi düşünürken  canımız sıkıldı; eğleneceğimizi düşünürken üzüldük.

Çay da içtik, film de izledik, öğleden sonra güzel bir uyku da çektik, bitti!

Taze bahar rüzgârında, Boğaz’da, bir akşam üstü sımsıcak bir çayı yudumlamanın zevki nerede, bu nerede.

Dağdaysanız, kayakla aranız iyiyse, fırtına ya da bulut yoksa, kayıyorsanız, akşama da eğlence varsa, o zaman kardan bir şey anlarsınız.

Kar üstünde sucuk-ekmek partileri, geceleri after partiler, sıcak şaraplar, müzik eşliğinde şömine başı sohbetleri varsa, o zaman sizi haklı bulurum.

Ama şehirde kar...

Teşekkürler almayayım!

Baharın hayalini kurarak beklemek daha iyi dostlarım.