Pembe, beyaz, rengârenk yalanlar

Estreya Seval VALİ Köşe Yazısı
15 Şubat 2012 Çarşamba

Fark ettiniz mi bilmem sevgili okurlar ama On Emir arasında “yalan söylemeyeceksin” şeklinde bir emir yoktur. Yalan sözcüğünün geçtiği dokuzcu emir şöyle der: “Akranına karşı yalancı tanık olarak ifade verme”. Emrin açıklamasına girecek olursak: İnsanlar arasındaki anlaşmazlıklar, gerçek tanıklıklar sayesinde çözülür. Sözlerine güvenilen tanıkların yalan ifade vermesi, dünyayı yok etmekle eşdeğer tutulur. Rabilerimiz daha da ileri gider ve tanıklık edecek şahsın, bir olayın nasıl geçtiğini “eminim” diyecek kadar iyi bildiği halde, o olayı gözleriyle görmüş olması şartını koyar. Dolayısıyla suç işlediği aşikâr olan bir kişiye suçunu itiraf ettirmek için bile olsa yalancı tanıklık etmek (bir nevi blöf yapmak) yasaktır.

Bu açılış bizi nereye götürecek dersiniz? İşte size 100 puanlık soru! Aşem doğruyu tam yansıtmayan ifadeler kullanır mı? Bereşit Kitabı’nı açalım ve yolcu kılığına girmiş olan üç meleğin Avraam ile Sara’yı ziyaret ettiği Vayera peraşasını okuyalım (18:10-14):

 “Adamlardan biri ‘Gelecek yıl bu vakitte sana (yani Avraam’a) mutlaka döneceğim’ dedi; ‘Ve eşin Sara’nın bir oğlu olacak.’ Sara çadırın girişinin arkasında dinlemekteydi. O (Avraam) ise diğer taraftaydı. Hem Avraam, hem de Sara ihtiyarlamıştı ve ileri yaştaydılar. Sara’nın âdet görmesi kesilmişti. Sara ‘menopoza girmeme rağmen kalbimin isteğine gerçekten kavuşabilecek miyim?’ diyerek içinden güldü. ‘Kocam da yaşlandı!’ Tanrı, Avraam’a ‘Sara neden ‘yaşlanmış olmama rağmen gerçekten doğuracak mıyım?’ diyerek güldü?’ dedi. ‘Tanrı’nın yapamayacağı bir şey var mı? Belirlenen vakitte sana döneceğim ve Sara’nın bir oğlu olacak.’”

Tanrı’nın bu olayda Sara’ya kızdığı açıktır çünkü peygamberlik niteliğine sahip olan bir kişinin, Aşem’in her şeyi gerçekleştirebileceğine hiçbir kuşku işareti vermeden (gülmeden) inanması gerekirdi. Sara’nın o durumda yapması gereken tek şey, sadece Amen demekti.

Sara kendi yaşını ileri sürmekle kalmamış, içinden güldükten sonra “kocam da yaşlandı” demiştir. 

Şimdi Aşem’in, Avraam’a söylediklerini yeniden okuyalım: “Sara neden ‘yaşlanmış olmama rağmen gerçekten doğuracak mıyım?’ diyerek güldü?”

Aşem, Sara’nın ağzından çıkan o kritik “kocam da yaşlandı” sözlerini atlamaktadır. Neden dersiniz? Raşi’ye göre Tanrı, eşler arasındaki barışı korumak için gerçeği tam olarak yansıtmayan sözler söylemektedir.

Yani her zaman ve koşulda yol gösterici olma niteliği taşıyan Tora, insanlar arasındaki barışı korumak gerektiğinde, gerçeği çarpıtabileceğimizi mi ima etmektedir? Anlamamız gereken bu mudur? Büyüklerimiz böyle durumlara tapar faltas derdi. Yani kusurları, eksiklikleri örtmek. İnsan olarak görevimiz, Aşem’i taklit etmek değil midir zaten?

Dedikodu yapmanın ve lâf taşımanın da yasak olduğunu düşünürsek, çıkardığımız sonucun doğru olduğunu varsayabiliriz. Peki, biri hakkında söyleyeceklerimiz kötü bile olsa, hangi hallerde doğruyu söylememize (ve laşon ara yapmamıza) izin verilir? Rabilerimize göre iki durumda mutlaka doğruyu söylemek zorundayız.

Bir genç kızın kısmetine mani olmak büyük günahtır. Ama o genç kız ya da kadının karakteri veya yaşam tarzı hakkında bildiklerimiz gerçek ve kötü ise, bunları onunla evlenme niyetinde olan kişiye söylemek zorundayız.  

Bir de, biriyle iş yapmayı düşünen kişiye, müstakbel ortağı hakkında bildiklerimizi söylememiz şarttır; eğer önceden başkalarını dolandırdığından, hırsızlık yaptığından kesin olarak eminsek, bu hususları gizlememiz doğru değildir.

Peki, bir rabi hangi hallerde yalan söyleyebilir? “Hadi canım!” demeyin, ne olur. Bir rabinin üç konuda yalan söylemesine izin verilir: Birincisi, karısıyla ilişkisi; ikincisi ilmi ve bilgisi; üçüncüsü ise bir kişinin misafirperverliği hakkında. Hemen açıklayalım. Herkes gibi rabi de özel hayatının mahremiyetini korumak zorundadır. Eşiyle ilişkisinde yolunda gitmeyen bir şeyler olsa dahi, yalan söyleyerek bile olsa, durumu gizleme yoluna gidebilir. Rabi, mütevazı olmalıdır. İlmi ve bilgisiyle böbürlenmesi doğru değildir. Bu nedenle bildiklerini şişirmek bir yana, azımsamayı tercih edebilir. Bir başkasının misafirperverliğine gelince... Eğer rabi filanca kişinin ne kadar konuksever olduğunu söyleyip onu överse, durumdan faydalanmak, o kişiyi sömürmek isteyen kişiler çıkabilir. Bu bakımdan gerçeği tam yansıtmayan yuvarlak lâflar edebilir.

Dilin ağız boşluğu içinde gizlendiğini, büyük kısmının hiç ortaya çıkmadığını, dişlerin kale burçları gibi onu koruduğunu, dudakların dilin gözükmesini engellediğini ve ucu kadar küçük bir bölümünün zaman zaman gözüktüğünü hepimiz biliriz. Büyük din âlimi Praglı Maharal şunu ileri sürer: Aşem, dil ismini verdiğimiz organı, esas görevini yerine getirecek şekilde tasarlamıştır. Dil, insanın gizli kişiliğini, özünü, düşüncelerini açığa çıkarır; içinde sakladıklarını, ses ve sözcüklere dönüştürür.

Bir başka bilge kişi, Robert Louis Stevenson (1850-1894) ise şöyle der: “En acımasız yalanlar sessiz söylenir.”

Aklımız hiç karışmasın çünkü hiç konuşmamak, yanlış anlamalara neden olacak suskunluklar ve insanlar arasındaki barışı engelleyecek davranışlar da laşon ara sınıfına girer. İnsan susarak da karşısındakine işkence edebilir. 

İnsanların kırılmasını önleyecek, kendilerini daha iyi hissetmesine neden olabilecek zararsız, ufak tefek, pembe beyaz yalanların, dobralık denen hoyratlıktan ve derin suskunluklardan daha iyi olduğu durumlar vardır; yeter ki dozunu doğru ayarlayalım.