Paranın satın alamadığı

Alber NASİ Köşe Yazısı
10 Mayıs 2012 Perşembe

G

eçen hafta başyazarımız İvo Molinas, paranın satın alamadığı hiçbir şey kalmadığından, insanların paralarıyla işlerini hızlandırdığından dem vurmuş.

Her şeyden önce vahşi kapitalizm şimdiye kadar teknolojinin ilerlemesine, insanların daha iyi standartlara daha rahat erişmesini sağlarken artık sadece insanların cebinden daha çok parayı nasıl çekerime odaklanmış.

Arabalı vapur kuyruğunda ayrıcalıklı bir sınıfın yaratılmasından ziyade ‘’Neden çok daha hızlı ve daha büyük kapasiteli deniz otobüsleri yok?’’ sorusudur odaklanılması gereken...

Neden çok daha hızlı uçaklar insanların seyahatlerinde kullanılmıyor halen ve artık? (Yakın geçmişimizde ses hızından 2 kat daha hızlı uçan Concorde’lar eften püften sebeplerle seferlerden kaldırılmıştı)

Neden şehirlerarası trenlerde güvenlik önlemleri normal ve kabul edilebilir boyutlardayken havaalanlarındaki güvenlik abartılı ve servis göreceli olarak yavaştır.

Nedeni basittir: Her türlü sermayeyi korumak. Mevcut para üreten sistemleri korumak. Yeniye yer açmamak.

Kapitalizmin ana öğesi olan kapital tembelleşmiş ve kolaya alışmıştır. İnsanlara ve insanlığa hizmet etmekten çoktan uzaklaşmıştır.  

Kapitalizm hiç şüphesiz bitmiştir ve son günlerini yaşamaktadır. Ne yazık ki insan psikolojisini çok iyi tahlil eden kapital sonuna kadar insanın egolarını, korkularını, yaratılmış isteklerini ve ihtiyaçlarını kontrol ederek daha da büyüme telaşındadır.

Ancak yazıda dikkatimi çeken iki unsura katılmak pek de mümkün değil: Birincisi ABD’deki veya dünyadaki en fakir yüzde 40’lık kesim. Bu kesim için hiçbir sistem hiçbir şey yapamaz. Nedeni de basittir. Bu insanlar genel hatlarıyla bir şey yapmak istemezler. Her şeyi devletten, ağadan bir baştan beklerler. Karar vermek gibi bir yetileri ve istekleri de yoktur.

Sistem ne olursa olsun bu insanlar o yüzde 40’lık en fakirde kalmaya devam edecektir. Birçoğu da halinden ziyadesiyle memnundur. Gidip seçimde oy bile kullanmaz. Zaten seçecekleri kişinin onların hayatında pek de önemi yoktur.

İkincisi ise insanın insanı satın alması. Eğer bir insan bu yüzde 40’lık kesimden birini almak isterse bu pek önemli değildir.  Ancak ürkütücü olan, bir insanın para uğruna kendi doğrularından vazgeçmesi, prensiplerinden taviz vermesidir. Bu her zenginlik kesiminde (en üst yüzde 1 de dahil) görülmektedir. Ne yazık ki en zengin yüzde 10’luk dilimden birini satın almak en fakir yüzde 40’lık dilimden birini satın almaktan daha pahalı ama daha kolaydır.

Kapitalizmin yarattığı  ‘ihtiyaçlar’ insanları yozlaştırmakta, madden zengin manen sefil hale getirmektedir. Netice olarak para, her şeyi satın alabilir görünse de, aslında alması gerekenden çok daha az zaman, göreceli olarak biraz sağlık, bolca egoyu tatmin ve yozluk satın almaktadır.