İkidir söylüyorum: Sünnetimize dokunmayın!

Estreya Seval VALİ Köşe Yazısı
16 Temmuz 2012 Pazartesi

San Francisco’da sünnetin yasaklanması için yapılması düşünülen referandum üzerine, bu konudaki ilk yazımı 2 Haziran 2011’de yazmış, Sünnetimize Dokunmayın başlıklı yazım 15 Haziran 2011’de gazetemizde yayımlanmış ve Şalom’un manşeti birkaç gün sonra geniş basında yer almıştı.

Neredeyse günü gününe bir sene sonra aynı yazıyı yazacağımı düşünmez... miydim acaba? Düşünmüş olmalıyım ki ilk yazımda şöyle bir bölüm var:

San Francisco’da bugün yapmaya çalışılan ve önlem alınmazsa çorap söküğü gibi başka eyaletlere ve ülkelere de yayılma tehlikesi bulunan korkunç şey, Yahudiliği yaklaşık 4.000 yıldır ayakta tutmuş olan ‘Antlaşmayı’, işaretini (yani sünneti) yasaklatmak suretiyle unutturmaktır. Binlerce kilometrelik bir yolculuk bile ilk adımla başlar, öyle değil mi?

Bugün meşaleyi Almanlar devraldı ve Köln Eyalet Mahkemesi sünneti yasaklamayı şimdilik başardı. O kadar ki, çocuk Alman vatandaşı ise, ülke dışında sünnet edilse dahi, sünneti yapan/neden olan kişi/ler bir Alman vatandaşını yaralamış sayılacak.

İlk yazımda da belirttiğim gibi, mesele Yahudileri de, Müslümanları da eşit derecede ilgilendiriyor. Almanya’da yaklaşık dört milyon Müslüman ve yüz bin Yahudi yaşadığı düşünülürse, sorunun hiç de küçümsenecek türden olmadığı yakında anlaşılacaktır kuşkusuz. 

Ben yine bu dehşetengiz gelişmeyi Yahudilerin açısından ele almaya çalışacak ve geçen yılki yazımın bazı bölümlerini tekrarlayacağım.

Yahudilik tarih boyunca hep kutsal değerleri üzerinden yok edilmeye çalışıldı çünkü Yahudileri fiziksel olarak topyekûn ortadan kaldırmanın mümkün olmadığı anlaşıldı. Antik çağlardan beri Ortadoğu sahnesinde boy gösterip kaybolan güçlü devletleri bir düşünün. Kimler vardı tarih kitaplarımızda? Eski Mısır, Asur, Babil, Hitit, Suriye Elenleri, Romalılar... Bugün hangilerini görüyoruz? Hiçbirini. Bazıları adlarını bile hatırlamıyor ama 2.000 yıl sürgünde kalan Yahudiler çok şükür ki hâlâ ayakta ve Yahudilik eskiden olduğu gibi hâlâ kutsalları üzerinden vurulmaya çalışılıyor.

Antik Romalılar, Yahudiliğin kutsal mabedi Bet Amikdaş’ı kirletmek için -tanrı dedikleri Jüpiter heykellerini dikmek yetmedi- içini domuzlarla doldurdu. Nasıl fikir ama! Tanrı müdahale etti ve Hanuka mucizesi gerçekleşti. Ardından mabetleri yıktılar, Yahudileri tutsak ettiler, yaban ellere sürdüler, Engizisyon’la ya asimile etmeye ya da ortadan kaldırmaya çalıştılar, Auto da Fe dedikleri (inanç ateşi demek oluyor, efendim) odun ateşlerinde yaktılar, yetmedi, gettolara kapadılar, sinagogları yaktılar, kutsal kitapları yaktılar, yetmedi... Sinagogları içinde insanlarla yaktılar, din âlimlerini kutsal metin rulolarına sarıp yaktılar, mezarlıkları tahrip edip kirlettiler, yetmedi... Holokost, Exodus ve diğer gemi öyküleri, çeşitli zorunlu silah altına alınmalar, vergiler... Yetmedi, çok şükür ki yetmedi.

O zaman anlaşıldı ki Yahudi halkını hayatta tutan unsurlar, manevi değerleri, gelenekleri, görenekleri ve alışkanlıklarıdır.

Yahudiler, sürgünde bulundukları 2.000 küsur yıl boyunca Tora emirlerinin tümünü yerine getiremedi ama sünnetten, yani Brit Mila’dan asla vazgeçmedi. Kutsal Olan’ın, Avraam’a verdiği emir neydi? “Antlaşmam şudur: İçinizdeki her erkeği sünnet edeceksiniz. Fazlalık derinizi keseceksiniz. Bu, sizinle aramdaki antlaşmamın işareti olacak. Nesilleriniz boyunca içinizdeki her erkek sekiz günlükken sünnet edilecek. Böylelikle antlaşmam, vücudunuzda edebi bir antlaşma olarak bulunacaktır. Fazlalık derisini kesmeyen sünnetsiz bir erkeğin canı, halkımın arasından kesilecektir çünkü antlaşmamı ihlâl etmiştir.” (Bereşit 17:10-14)

Kutsal Olan’ın ‘Antlaşma işaretini’ üreme organına koydurması anlamsız bir tesadüf eseri olabilir mi? Erkek organının kötürüm edilmesi ifadesi, ancak cinselliği baş tacı edenlerin paganca söylemi olabilir. Oysaki o işaretin -örneğin yanağa veya burnun ucuna değil de- üreme organına konması, gelecek nesillerin koruma altına alınması demektir.

Buraya kadarki bölüm, geçen seneki yazımdan. Yeni argümanlar ister misiniz?

Sayın Almanlar, gençleriniz kulaklarını deldirip küpe taktırıyor, olmayacak başka yerlerini deldirip piercing denen gariplikleri taktırıyor, neredeyse bütün vücutlarını kaplayan dövmeler yaptırıyor, biz karışıyor muyuz? Kulaklarını Türkiye’de deldiren reşit olmayan gençler hakkında da bir Alman vatandaşını yaralama suçlaması yapılacak mı? İnancım gereği, küpe ve hızma değil ama dövme ve piercing, insan vücudunun kutsallığını bozma ve yaralama kapsamına girdiğinden, Tanrı’nın emirlerine karşı çıkmak ya da başka bir deyişle günah sayılıyor da...

Aynı şekilde, topraklarımızda domuz yemenize karışıyor muyuz? Cenazelerinizi yıkayacak ve tertemiz kefenleyecek yerde süsleyip boyayıp, giydirip donatıp öyle gömmenize karışıyor muyuz? İnancımıza karşı olduğu halde yakıp küllerinizi ülkemize serpmenize karışıyor muyuz?

İnsanoğlunun inanç ve kutsallarıyla oynamaktan hayır doğmaz.

O bakımdan... Hişt! Kime diyorum ben? Sünnetimize dokunmayın!