Hayat hikâyeleri ile Londra Olimpiyatları

Açılış töreniyle, rekorlarıyla, altın madalyalarıyla 2012 Londra Olimpiyatları hayatımıza hızlı bir giriş yaptı. Ancak bu oyunların herkes tarafından bilinmeyen başka bir boyutu daha var… Farklı coğrafyalardan, farklı zorluklardan geçerek olimpiyat mücadelesine katılan hayat öyküleri…

Rudi DİRİMAN Spor
1 Ağustos 2012 Çarşamba

Londra Olimpiyatları muhteşem bir açılış töreni ile başladı. Açılış töreni neredeyse İngiliz kültürünü tanıma ve tanıtma faaliyeti gibiydi. 2008 Pekin’in muhteşem açılış törenini arattı diyebiliriz...

İstanbul 2020 Olimpiyatlarına aday ülkelerden, açıkçası bu kadar kalabalık bir şehirde Olimpiyatlara aday dahi olmak, İstanbulluların sabrını denemek için yapılmış diye düşünüyorum.

Türkiye tarihinin en kalabalık olimpiyat kafilesi olarak Londra’ya gitti. Açıkçası kafilenin kalabalık olması maalesef daha fazla madalya almamıza neden olmayacak gibi gözüküyor. 2008’de on iki spor dalında 67 (48 erkek, 19 kadın) sporcu olarak Olimpiyatlara katıldık. 2004 yılında on spor dalında 66 (45 erkek, 21 kadın) sporcu olarak katıldık. 2008’de bir altın, dört gümüş, üç bronz ile toplamda sekiz madalya ile evimize döndük. 2004’te üç altın, üç gümüş, dört bronz ile toplamda on madalya kazandık. 2012 Londra Olimpiyatlarına on altı branşta 114 sporcuyla mücadele ediyoruz. Kadro 66 kadın 48 erkek sporcudan oluşuyor. Dolayısıyla kadronun geçtiğimiz yılların iki katı olması ister istemez madalya beklentisini daha yükseğe taşıyor. Umarım Spor Bakanımızın belirttiği gibi sporcularımız “Güle güle gider ve güle güle gelirler.”

Olimpiyatlarda benim takip etmekten en keyif aldığım anlar, büyük rekabetlerden daha çok içinde hayat hikâyeleri bulunan başarılar. Örneğin, Im-Dong-Hyun, sol gözü yüzde on, sağ gözü ise yüzde yirmi görme kabiliyetine sahip. İçindeki başarma azmi onu dünyayı farklı bir şekilde görmesini veya hissetmesini sağlıyor. Güney Koreli okçu Im Dong-Hyun, her sporcunun 72 atış yaptığı takım sıralama turunda elde ettiği 699 puanla, dünya rekorunu kırdı. Im Dong-Hyun, Londra Olimpiyatlarındaki ilk rekorun sahibi oldu. Bu kategoride ismini efsaneler arasına yazdı. Birçok sporcundan daha iyi gördüğünü/hissetiğini kanıtladı.

Bir hikâye de Bağış Ertan’ın Radikal’deki köşesinden: “Etrafta askerler varken, şiddet her yerde kol gezerken onlar koşuyordu,” diyor iki Filistinli atletin antrenörü Ebu Marahil. Hazırlanmak için Katar’a, Ürdün’e, Mısır’a gitmek zorunda kalmışlar. Gazze’de baskı altında çalışıp didinmiş iki atlet onlar. Çalışmak zor, koşmak zor, antrenman zor. Kurşunlar arasından sıyrılıp gelmişler Londra’ya. Filistinli iki atlet, Baha El-Farra erkekler 400 metrede, Woroud Sawalha kadınlar 800 metrede yarışacak.

Benzer bir hikâye Afganistan’da da var. Tahmina Kohistani isimli genç bir kadın Afganistan için koşacak. Kadınların toplumsal hayattan neredeyse men edildiği bir coğrafyadan, büyük baskıları yenerek gelmiş Londra’ya. 100 metrede yarışacak Kohistani. “Final koşamam” diyor, ama “Her gün intihar bombacılarının patladığı bir coğrafyadan bir kadın olarak gelmek önemli” diye ekliyor. Haksız mı?

İsrail’in Londra Olimpiyatlarında, 1972 Münih Olimpiyatlarında katledilen sporcuların anısına bir dakikalık saygı duruşu talebinin Olimpiyat Komitesi tarafından reddedildi. Oysa Olimpiyatların açılış töreninde ayrılacak sadece bir dakika, yaşananlardan ders alındığını gösterme ve bir daha yaşatmamak adına önemliydi...