Yahudilikte ahiret inancı

Tartışmalı Bir konu Yahudilikte ahiret inancı: Yahudi kaynaklarının tamamında ahiret inancı bir şekilde, içerisinde yaşanılan çağa, coğrafyaya ve kültürel ortama göre ‘yeni şekiller’ alarak kendisini dışa vurmuştur. Ancak ifadelerin tamamının arkasında yatan ‘öldükten sonra hayatın devam ettiği’ fikri daima var olmuştur…

Yusuf BESALEL Perspektif
10 Ekim 2012 Çarşamba

Yahudilik öncesi İbranilerde insanın öldükten sonra ‘yok olduğuna dair’ herhangi bir inanç yoktur. Aksine insan öldükten sonra diğer ölülerin gittiği yer olan ‘Şeol’ a gitmektedir. Bu tabir Babil dinindeki ‘Arallu’ ile büyük benzerlik gösterir. Otantik bir İbrani kelime olan Şeol ismi, Tanah’ta 66 defa geçmektedir. ‘Ölüler Diyarı’ olarak tercüme edilebilecek bu kelime, Yaakov (Yakup) ile başlamakta ve Yahudilerin sürgün sonrası dönemine kadar ölüm sonrası tasavvurlarını betimleyen yegâne isim olmaktadır.

Bununla beraber Tora, ölüm sonrasını ancak ima yoluyla ifade etmekle yetinmektedir. Örneğin Tesniye kitabının 31. Babında Musa’nın ölümü ele alınmakta ve kendisine atalarıyla birlikte uyuyacağından söz edilmektedir. Bu ifade, hem ölen kişinin gerçekte yok olmadığı ve başka bir şekilde olsa dahi yaşamakta olduğu, hem de bir gün uyanacağına da işaret etmektedir.

Tanah’ın diğer kitaplarında ahiret inancı çok daha belirgindir. M.Ö 8. Yüzyıla ait bir metin olan Hoşea’da (6/1-3) ölülerin dirilmesi ilk kez bu kadar net betimlenmektedir. Hezekiel 37/1-14’te yer alan metin, dini metinlerde Yahudilik tarihi boyunca ‘öldükten sonra diriliş’ konusunun ele alındığı ve işlendiği metinlerin ‘kaynak’ unsurudur: “Ey kavmim sizi İsrail toprağına getireceğim ve sizi kabirlerinizden çıkardığım zaman bileceksiniz ki ben Rabb’im. Ve içinize ruhumu(ruah) koyacağım ve dirileceksiniz…”

Babil Sürgünü; Tanah metinlerinde  Mezmurlarda bu konu güncelliğini sürdürür: “Çünkü sen canımı ölüler diyarına terk etmezsin; Mukaddesini çürüme görmeye bırakmazsın.” (Mezmurlar, 16/10) ve Eyüb Kitabı: “ keşke ölüler diyarında (Şeol) beni gizlesen, öfken geçene kadar beni saklasan…” (Eyüb,17/13-16) hâlbuki Vaiz Kitabına göre öldükten sonra herkes unutulup gidecektir: “Evvelki nesiller anılmıyorlar; gelecek olan sonrakiler de kendilerinden sonra gelecek olanlar arasında anılmayacaklar.”  (Vaiz, 1/11). M.Ö 700 dolaylarında yaşayan İşaya Peygamber’in kitabının yazıldığı dönemlerde ise, öldükten sonra diriliş ile onu izleyen bir mükâfat ve ceza olacağı hususunda Yahudiler içerisinde bir inanış mevcuttur. Ancak genel ve evrensel değil kolektif diriliş diyebileceğimiz bir topluluğun veya kavmin dirilişi söz konusudur. (İşaya, 26/19) keza Daniel Kitabında : “…Ve yerin toprağında uyuyanlardan birçoğu, bunlar ebedi hayata ve şunlar utanca ve ebedi nefrete uyanacaklar.” (Daniel, 12/1-3) Bu durumda Tanah’ın tamamı göz önüne alındığında ‘öldükten sonra diriliş hadisesi’ kesin olarak ilk kez bir ahiret vakası olarak ortaya konmaktadır.

TEVRAT SONRASI METİNLER

Yahudiler tarafından kutsal metinler olarak kabul edilmeyen Tevrat sonrası Apokrif metinler ise Mişna ve sonrası dönemine ait Talmud ve midraşik (menkibesel) literatürde çok etkili olmuştur. Hatta ahiret ile ilgili bazı temel kavramların (olam-haze-öte alem) ve olam haba (bu alem) ve gehinnom (cehennem) ilk kez bu metinlerde yer almıştır. Örneğin Talmud’da değinilecek olan yedi kat göğün üçüncü katının Cennet ve Cehennem’e tahsis edildiği II Hanok Kitabında belirtilir. (II.Hanoch, 8/1-6)

Öte yandan M.Ö 20-M.S 40 yılları arasında yaşamış olan Eflatuncu Yahudi filozof Philo, İskenderiye’de Yunanca dilinde yazdığı eserlerde, insanın öldükten sonra geriye kalanın ruh olduğunu vurgular; insanlar arzu ve zevklerine karşı mücadele etmelidir. Bu mücadelenin galibi, Tanrı’yı müşahede etme tacıdır. Philo, Musa’nın takipçilerinin gideceği yerin Tanrı’nın huzuru olduğunu ve burada kendilerine ebedi hayatın verileceğini belirtir.

ESKİ YAHUDİ MEZHEPLERİNE GÖRE AHİRET

Eski Yahudi mezheplerinden ve M.Ö 420 yılında kendilerine ayrı bir mabet inşa eden Samiriler’e göre de, ölüler dirilecek ve mükâfat ve cezanın verileceği öç ve mükafat günü olacaktır. Aynı şekilde M:Ö 2. Ve M.S 1. Yüzyıllar arasında yarı manastır hayatı yaşayan Yahudi mezhebi Esseniler’in ahiret inancı, ünlü tarihçi Josephus’a göre, gene ruhun ölümsüzlüğüne dayanır. Ölü Deniz Elyazmalarından İlahiler Kitabında ruhun dirilişi teması ele alınır: “Sana teşekkürümü sunuyorum ey Adonay! Zira sen, benim ruhumu çukurdan ve Abadon’un Şeol’ünden kurtardın; beni ebedi yükseklikler seviyesine çıkardın ve orada ben sonsuz bir geniş alanda gezdim…” İkinci Tapınak döneminin en önemli Yahudi dini topluluklardan biri olan Sadukiler, daha çok aristokrat bir sınıfın meydana getirdiği mezhebin mensuplarındandır. Ve Kral Süleyman döneminde tapınakla ilgileneceği saptanan Tsadok’un nesilinden geldiklerine inanılır. Sadukiler, İncil’deki ifadelere göre ruhun ölümsüzlüğü tezini benimsememişlerdir.

En nihayet Ferisi mezhebine göre, gene Josephus’un ifadesi uyarınca bütün ruhlar ölümsüzdür ve sadece Salihlerin (dürüstlerin) ruhu öldükten sonra yeni bir bedene geçer. Günahkâr ruhlar ise ebedi olarak azap görürler. Ferisiciliğin ahiret inancı, Rabbinik Yahudiliğin Tanah’tan sonraki temel kaynağı olan Mişna ve Talmud’da ifadesini bulan ahiret inancıdır.

Rabinik Yahudiliğin Tanah’tan sonra en önemli kaynağı sayılan Mişna’da ahiret için ‘olam ha-ba’ kavramı yaygın olarak kullanılmaktadır. Öldükten sonra diriliş ifadesi için ‘tahiyat ha-metim’ ifadesi kullanılmaktadır. Bu ifade, Yahudilerin temel duası Amida’da da halen yer almaktadır. Mişna’nın Pirket Avot bölümünde (Abot 4/22): “… Zira unutma ki sen sana rağmen var edildin, sana rağmen yaşıyorsun, sana rağmen ölüyorsun ve yine mahkemeye çıkarılacak ve Kuddüs ve Aziz olan Kralların Kralı önünde hesap vereceksin.” Ölüm, diriliş (külli), mahkeme (bireysel), hesap verme ve adaletli hüküm.

Talmud, Mişna ve Gemera’dan meydana gelen külliyatın ismidir. Talmud, Yahudiliğin temel kaynaklarından biri olup, ahiret inancını detaylandırır. Örneğin Cehennemin yedi isminden bahsedilmektedir: Ölüler Diyarı (Şahat), helak Çukuru (Bor şaon), Batak Çamuru (Tit Ha Yaren), Ölüm Gölgesi (Tsalmavet) ve Aşağı Diyarı. Talmud, ahiret hayatını maddi ve dünyevi unsurlardan tamamen soyutlar: “ Orada (ahiret) yemek yenmez, bir şey yenmez, bir şey içilmez, cinsel ilişki yoktur, ticaret yapılmaz, kıskançlık, kin ve rekabet yoktur. Salihler otururlar, başlarında taçlar vardır ve ilahi huzurun ihtişamın tadını çıkarırlar… (Babil Talmudu, Berahot, 17a). Ne var ki, Talmud bilginlerinden bir tanesinin olumlu belirttiği bir vakayı başka bir bilgi olumsuz olarak yorumlayabilmektedir ki bu da Talmud içerisinde bir homojinezinin olmadığını göstermektedir.

İSLAM EKOLLERİNİN KATKISI

Ortaçağ Yahudi düşüncesinde İslam düşünce ekollerinin önemli bir katkısı olmuştur. Bunun ilk temsilcilerinden Yahudi kelamcı Saadia Gaon (882-942), ahiret hayatının varlığını imanın unsurları arasında zikretmiştir. Saadia Gaon’a göre, ölülerin ruhları diriliş gününe dek ruhların içerisinde tutulduğu bir haznede bekler. Daha sonra diriliş gününde Salihlerle birlikte o da dirilir; gelecek Alem’e geçilir, burada mükafat ve cezanın sonu yoktur.

Yahudilikteki ahiret inancının klasik formülasyonu şüphesiz büyük filozof Maimonedes’e (1135-1204) aittir. Maimonedes’e göre ahiret tasavvuru maddi (cismani) olmayıp, saf manevi (ruhani) bir hayattır. En büyük mükâfat, gelecek âlemi (olam ha-aba) elde etmektir; en kötü ceza ise gelecek âlemden mahrum bırakılmaktır. İyiliklerin ağır basması ve kötülüklerin hafif kalması ile kimse cezasız kalamaz…

Nahmanides de (1194-1270), Yunan ve İslam kültürlerinden etkilenmiştir. ‘Şaar ha Gemul’ adlı eserinde şöyle der: insanın amel defteri üç kez açılır: her yılın başında, o kişinin başına gelecekler tartışılır; kişinin ölümüyle Ruhlar Âleminde (Olam ha Neşama) cennete (Gan Eden)e gider; Mesih döneminde de kıyamet gününde dirilişle beraber mahkeme edilecektir. Ruhlar âleminde ruh 12 ay boyunca bedenle irtibatını korur. Onun için on iki ay boyunca çocukları kendisine dua etmelidir. Şu anda cennet ve cehennemde olmak mümkündür fakat gelecek âlemde olmak mümkün değildir.

SEFER HA BAHİR

Yahudi mistisizmi Kabalacılığın temel eseri Sefer ha Bahir, Fransız Yahudi gizemcileri tarafından ortaya konmuş (1150-1200) ilk eser olup, 8. Yüzyılda ortaya çıkan ‘Sefer Yetsira’da bahsedilen ruhani mertebeler olan on sefirottan daha ayrıntılı bir şekilde bahseder. Gerçekte insan ruhu, her varlık gibi kökünü üçüncü sefirot olan Bina’nın oluşturduğu ve dallarını diğer yedi sefirotun meydana getirdiği kozmik ağacın bir meyvesidir. Öldüğünde ise tekrar bu ağaca dönmektedir. Zira kendisinin çıktığı yer yani kaynak, orasıdır. Sefer Ha Bahir kitabının en temel tezlerinden birisi de öldükten sonra insanların daha önceki hayatlarına göre yeniden bu dünyaya gelme doktrinidir.(gilgul) Günahkâr olarak ölen kimseler, günahlarının durumuna göre yeniden bu dünyaya gelirler. Bu durum temiz bir hale gelene kadar sürer… Keza kabalistik düşüncenin baş eseri Zohar’da, ahirette iyilerin dostları ile birlikte komşu olacaklarını, cennette Salihlerin tahtlarda oturacağı belirtilir.

Kabalistik düşünceye Lurianik Kabala’nın kazandırmış olduğu en önemli kavramlardan biri de ‘tikkun’ kavramıdır. Ruh göçü doktrini olan ‘gilgul’ doktrini farklı olarak yorumlayan bu kavrama göre, ruh beş kısımdan oluşur. Her bir parça başka bir insanda yer alarak ‘tamir edilmek’ için işlev görür.

MODERN DÖNEMLERDE AHİRET ANLAYIŞI

Modern dönemlerde ahiret anlayışı ise mezheplere göre değişmektedir. Örneğin Reformist Yahudiliğin en önemli fikir öncüsü Moses Mendelssohn (1729-1786), öldükten sonraki hayat konusunda diriliş yerine ruhun ölümsüzlüğü fikrini ön plana çıkarmıştır. Ahiretteki mükâfatı hem Yahudiler hem de Yahudi olmayanlar elde edebilir. Seçilmiş millet (‘am segulla’) olan Yahudilere akılları ile bulabilecekleri hakikatler doğrudan verilmiştir. 1869’da Philadelphia’da toplanan rabinik konferansta öldükten sonra bedenin dirileceği inancının Yahudilik’te herhangi bir temeli olmadığı ilan edilmiştir.

Ortodoks Yahudiler ise, geleneksel rabinik doktrin olan öldükten sonra diriliş inancını ibadetlerinin bir parçası olarak orijinal haliyle halen korumaktadırlar. Ölüm yok oluş değildir fakat bundan sonraki yaşamın ayrıntıları konusunda Tora’daki eğilime dönülmüş ve sessiz kalınmıştır.

Esasen: “Bütün peygamberler, sadece Mesihi döneme ilişkin haberler vermişlerdir; gelecek Âlem’deki hayatın ne olduğu konusuna gelince: “Kimsenin değil, sadece Tanrı’nın kendisini bekleyenler için yapacağını hiçbir göz görmedi”(İşaya, 64/4).

Gene de Talmud’da ve diğer kaynaklarda Cennet’i elde edenler içerisinde en çok Tora ile meşgul olanlarla beraber şehitler de zikredilmektedir: Kimler gelecek âlemin (olam aba) çocuklarından olmayı hak etmektedirler: “…Nazik ve mütevazı olan, alçak gönüllü yürüyen, mütemadiyen Tora’yı tedris eden ve hiçbir zaman kendisini övmeyen kişiler…” (Babil Talmudu, megilla, 28b).  Cehennem için ise örneğin şöyle denmektedir: “Bu dünyadaki ateş, cehennemdeki ateşin altmışta biridir.”

Sonuç olarak, tarih boyunca ortaya çıkan Yahudi kaynaklarının tamamında ahiret inancı bir şekilde, içerisinde yaşanılan çağa, coğrafyaya ve kültürel ortama göre ‘yeni şekiller’ alarak kendisini dışa vurmuştur. Ancak ifadelerin tamamının arkasında yatan ‘öldükten sonra hayatın devam ettiği’ fikri daima var olmuştur…

Tora’nın diğer dinlerin kitaplarında olduğu gibi ayrıntılı bir şekilde ahirete değinmemesine gelince; Tora dünyevi âlemde icra edilmesi gereken farzları(mitsvot), Tanrı tarafından yapılması gerektiği için şart koymuş ve bu amaçla ahiretteki ceza ve ödüle odaklanılmaması gerektiğini ima etmiştir.

 

Tora dünyevi âlemde icra edilmesi gereken farzları (mitsvot), Tanrı tarafından yapılması gerektiği için şart koymuş ve bu amaçla ahiretteki ceza ve ödüle odaklanılmaması gerektiğini

ima etmiştir.

 

Kaynakça: ‘Duvarın Öteki Yüzü, Yahudi Kaynaklarına göre Yahudilik’te Ahiret İnancı’, Dr. İsmail Taşpınar, Gelenek Yayıncılık, 2003