Barış ya da çatışma

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, İngiliz mandasındaki Filistin topraklarının Yahudi ve Arap iki devlet olarak taksimine karar verdiği tarihi oylamanın 65. yıldönümünde, Filistin Özerk Yönetimi’nin (FÖY) 1967 sınırlarıyla ‘üye olmayan gözlemci devlet’ olarak tanınma talebini çoğunluk oyuyla kabul etti.

Karel VALANSİ Köşe Yazısı
5 Aralık 2012 Çarşamba

BM’nin Filistinlilerin statüsünü yükseltmesi ‘Filistin Devleti’ni tanıdıkları anlamına gelmiyor ancak dünyanın büyük bir çoğunluğunun haritada bir ‘Filistin Devleti’ görmek istediğinin önemli bir göstergesi. Filistinlileri sevince boğan bu gelişme ise kısa vadede çok fazla bir şey değiştirmeyecek. Gazze, Hamas, Batı Şeria ise El Fetih tarafından yönetilecek, yerleşimler kalacak, ateşkesin ardından susan silahlar bir sonraki raunda hazırlık yapacak. Ancak bu sonuç hem Filistinlilere, hem de İsrail’e önemli bir mesaj içeriyor; “iki devletli çözüm için görüşme masasına dönün!”

İsrail ile tıkanan barış görüşmeleri ve BM’de geçen sene alınan tam üyelik yenilgisi Abbas’ın prestij kaybetmesine ve iki devletli çözüme olan inancın kaybolmasına yol açmıştı. Buna karşılık, kaçırdığı İsrailli asker Gilad Şalit karşılığında 1027 Filistinli tutukluyu ailelerine kavuşturması ve son Gazze çatışması, Hamas’ı halkın güçlü temsilcisi haline getirdi. BM’deki bu son gelişme Abbas’ın liderlik yarışında öne geçmesini sağladı. 2007’de Hamas’ın yönetimini ele geçirdiği Gazze’ye ilk ziyaretini de yapacağını açıklayan Abbas, bunu gerçekleştirebilirse gittikçe kutuplaşan ve uzun süredir kurulamayan birlik hükümeti için önemli bir adım atmış olur. Abbas BM’ye başvurarak Batı’nın talep ettiği gibi şiddet yerine diplomatik yollarla halkının hakkını aradığını gösterdi ve aradığı uluslararası desteği buldu. Bu durum İsrail’e karşı baskıyı arttıracağı gibi, Abbas’a Hamas karşısında önemli bir avantaj sağladı.

Bu sonuç İsrail karşıtı karar olarak algılanmamalı. Hamas karşısındaki ılımlı seçenek olan Abbas’ı destekleyici bu sembolik jest, İsrail’in barış görüşmelerine dönmesi için bir uyarı sadece. Dünyanın dikkatini İran’ın nükleer tehlikesine çekmedeki başarısına karşılık İsrail’in dört senedir duran barış görüşmelerine yeniden başlamak için bir planı ve isteği olmadığını gören Avrupa ülkeleri, daha fazla çaba harcanmasını istiyor. Bu karar İsrail’in üzerindeki uluslararası baskıyı arttıracaktır. Son aldığı yeni yerleşim kararı oldukça sert eleştirilirken, İsrail ürünlerine yapılan boykotlar da artabilir.

İsrail’in bir diğer endişesi ise Filistinlilerin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde dava açabilme olasılığı. Daha çok soykırım gibi konularla ilgilenen mahkemenin tarihin bu hiç çözülemeyen sorununa bulaşıp tarafsızlığına gölge düşüreceğini sanmıyorum. Üstelik hukuk devreye girdiğinde İsrail’in askeri operasyonları kadar Filistinlilerin sivillere yönelik roketlerini ve intihar bombacılarını da anlatmaları gerekeceğinden bu yola başvurmayacaklarını tahmin ediyorum.

Oylamada ret oyu vererek İsrail’i destekleyen dokuz ülkeden biri olan ABD ise Kahire konuşmasının ardından oluruna bıraktığı Ortadoğu’da etkinliğini kaybediyor. BM başvurusunu ertelemesini istediği FÖY buna yanaşmazken, oylama öncesi Avrupa ülkelerinin kararını da etkileyemedi. İsrail’in, ABD’ye rağmen, yeni yerleşim yerlerine onay vermesi ise ABD’nin İsrail politikalarını desteklemesini zorlaştırıyor. Bu duruma rağmen olası bir görüşmenin ABD inisiyatifi ile başlayacağına kesin gözüyle bakılabilir.

Abbas iki devletli çözüme giden yol olarak tanıttığı talebini, Hamas’ı ikna etmek için kullanmalı ve mazeret yaratmadan görüşme masasına oturmalı. İsrail’in, tek taraflı bu inisiyatifi için Abbas’ı yeni yerleşim onayı ve vergi gelirlerini dondurarak cezalandırması ise barışa bir katkı sağlamadığı gibi sadece Abbas’ı zor duruma düşürüyor. Gittikçe sağa kayan çizgide bir politika süren Netanyahu, İsrail halkının üçte ikisinin iki devletli çözümü desteklediğini göz ardı etmemeli. Bundan sonrası ise artık fırtına öncesi sessizlik. Çatışma veya uzlaşıyı seçmek liderlerin elinde artık.