İdeal yemek daveti

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
16 Ocak 2013 Çarşamba

İstanbul’da yaşayanlar bilir. Sosyalleşmenin en kolay yolu bir cafede veya lokantada oturarak uğultulu bir ortamda birbirini duymaya çalışarak laflamaktır. Gözler etrafı süzer, tanıdık simalarla 2-3 kelimelik güncellemeler yapılır. Bol bol ana başlıklar açılır, konuların incelenme seviyesi yüzeye yakın kalır. Evde yapılan davetlerde ise nedense ev kapasitesinin üzerinde insana buyur denilir, yemeklere ulaşım zorlaşır, küçük grupların oluşturduğu çeşitli fakat yine de pek derine inemeyen sohbetler ve ev sahibinin çırpınışları ile davet geçer gider.

Bana ideal toplanma şeklini sorarsanız bu iki şekli de ilk sıraya koymazdım. Benim için ideal birliktelik, sekiz kişilik bir grubun bir yemek masası etrafında toplanarak geçireceği zamandır. Ama bu tarifi biraz açmak isterim. Örneğin bu tür bir masada yok olamazsınız, veya sadece siz konuşamazsınız. Burası kendini ifade edip topu taca atma yeri değildir. Burası fikirlerin paylaşıldığı ve pekiştirildiği, normalde konuşulması alışılmış konuların biraz dışına çıkıldığı bir platformdur. İnsanlığın ileri gitmesi için gerekli beslenme bu tür ortamlarda oluşabilir. Şehrin en iyi lokantaları bile bu tür bir masa başı yemek davetinin samimi ruhuna yaklaşamaz. Ama tabi bu tür bir birlikteliğin artık unutulmuş kuralları var, onları uygulamazsanız maalesef beklenen verimli sohbet ortamı oluşamaz.

Örneğin yemek servisi.  Yemeğin ikram edilişi arka planda kalan bir ritüel olmalıdır. Yemekleri yapan kişi masanın bir üyesi ise ve belli bir hüner ortaya koymuşsa bile yemeklerinin tadılması için ısrarcı olarak konuyu bölmemelidir. Servis mümkünse bir kişi tarafından teker teker gezdirilerek veya hazır tabaklarla yapılmalıdır. Misafirler önlerine konulanı alarak zaten teşekkür etmiş sayılır. Sadece yemeği istemeyen konuşarak hayır teşekkür ederim demelidir. Ayrıca davet sahibi ikide bir sözleri bölerek daha fazla şarap ve su gerektiğini dile getirmemeli, mümkünse fark ettirmeden misafirlerinin ihtiyaçlarını çözerek masanın sessiz kahramanı olmalıdır.

İşte o zaman misafirler kendilerini gevşemiş ve keyifli bir ev ortamında hissederek hafiften alışkın oldukları iş- seyahat – okul çocuk konularından uzaklaşarak hayata dair açılımlarda bulunmaya başlayabilirler. Hele ki iyi bir ev sahibi doğru insan karışımını  derleyip bir masa başına toplayabilmişse değmeyin sohbetin tadına. Alt yapıdaki müziğin ise konuşmalarla rekabet etmeyecek bir seviyede kalması şarttır.

Şimdi gelelim masanın en temel prensibine. Bana kalırsa 8 kişilik bir ortamda iki değişik sohbetin yürütülmesi sakıncalı. Daha geç konuya girebilenlerin de konuşma fırsatı yakalayabilmesi için konuşmalar karışmamalı.

Bu tür ortamlarda en sevdiğim kişiler normalde uğultulu yerlerde sessizliğini koruyan tiplerdir. Onları kabuklarından çıkartabilirseniz en derin fikirleri masaya yatırmış olursunuz.  Doğal konuşmacılarla derin dinleyicilerin sohbet sentezi kalıcıdır bana kalırsa.

Yemek davetinin kafamda canlanan şekli bu. Fikirlerin dayatılmasından çok duyulması için yaratılan güzel bir ortam. El emeği ile üretilmiş nezih yiyeceklerin paylaşıldığı ve nezaket kurallarının belli olmasa da katkıda bulunduğu medeni bir ortam…

En son ne zaman elinize tek bir çiçek veya bir likör alarak bu tür bir keyif salınmasına gittiniz? Ben bu hafta gittim, ve sanırım artık o tür ortamları çoğaltmak için kolları sıvayacağım.