Sahici bir kadın…

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
22 Mayıs 2013 Çarşamba

Uzun zaman evde olmak zorundaysanız televizyonda ne kadar gereksiz program varsa onları izlemeye başlarsınız.

Bana da öyle oldu. Bir koca ay boyunca, öğrencilerime ne kadar izlemeyin dediğim program varsa neredeyse hepsini izlemek zorunda kaldım.

Sabah magazinleri, ki bazen üç gün üst üste aynı haberi geçtiklerini fark ettim, evlilik programları, ki bu fikir bana ne kadar çılgınca gelirse gelsin orada evlenenlerin aslında çok mutlu olabildiklerini görerek şaşırdım, insanların ne giyeceklerine karar veren bir jüriden zorunlu fikirler alarak sıkı bir televizyon izleyicisi oldum, ki kendimle gurur duymuyorum, inanın. Yapacak bir şey yoktu. Dediğim gibi zorunluluk…

Ama bir sabah kanalları gezerken televizyonda tanıdık bir yüze rastladım.

Bir kanalda her sabah iki gazeteci bayanın sunduğu, genellikle kişilerin özel yaşamlarının en ince ayrıntılarının irdelendiği ve bu bayanların yorumlarıyla ‘renklendiği’, konukların köşeye sıkıştırılmak istendiği bu programda konuk olan bu hanım, programın genel formatına uymayacaktı, bundan adım gibi emindim.

Çünkü kendim kadar iyi tanıyordum bu hanımefendiyi.

Aramızdaki sevgi ve güvene bağlı dostluk uzun yıllara dayanmasa da geçen birkaç yıl içinde, yıllarca alamayacağımız kadar çok yol almıştık beraber. 

Güzel ve çekici yüzünden, boyundan posundan, sağlam eğitiminden, köklü ailesinden söz etmeme bile gerek yok.

Benim asıl anlatmak istediğim, stüdyoya girer girmez yarattığı ‘aura’nın, program sunucularını anında etkisi altına alması ve programda neredeyse ilk defa gerçek konuların konuşulması…

İş yaşamındaki başarıları, hayatın içindeki sağlam duruşu, anneliğinde yaşadıkları, hayattan ne anladığı, ne beklediği, gençlerin hayatla ilgili konularda nasıl davranması gerektiği konularında düşüncelerini paylaştı seyircilerle. Tecrübelerinden, çocukluğundan, anneliğinden, yaşamla ilgili görüşlerinden söz açtı. Anlattı…

Programı sunan iki gazetecinin biraz çekingen, çokça samimi ve hayranlık dolu bakışlarıyla izlediği bu güzel kadın; mavi gözleri, aydınlık yüzü ve kendinden çok ama çok emin tavrıyla, o çok iyi bildiğim ses tonuyla özellikle kadınlara yol gösteriyordu hayatla ilgili…

Sosyal sorumluluk projelerinde nasıl da gönülden çalıştığını, bu konuda elinden gelenin fazlasını yaptığını, okullara giderek, kadın kollarının toplantılarına katılarak, konuşmalarıyla kadınlara nasıl yardımcı olmaya çalıştığını ben çok iyi biliyordum.

Ama o başarılı bir iş kadınıydı ve toplum genellikle bu kimliğiyle tanıyordu onu. Düşüncelerini dinlemeye hiç fırsat bulamamış sayısız kişiye yaşadıklarını, düşündüklerini, duygularını ve aslında sade olan ama içi dopdolu olan yaşamından kesitleri anlatırken ekranın altından geçen altyazılar çok güzel anlatıyordu onun sohbetinin etkisini:

“Onu tanımadan önce hakkında çok farklı düşünüyordum.”

“Sadece zengin bir iş kadını olarak biliyordum bu hanımefendiyi ama öyle değilmiş.”

“Daha çok programa çıkmalı.”

“Ne yazık ki kızım okulda, onu dinlemesini çok isterdim.”

“Onu dinleyince kendime güvenim geldi.”

“Böyle insanları daha çok davet etmelisiniz.”

“Kadın olmanın zorluklarının hepimiz için aynı olduğunu anladım. Teşekkürler…”

Programı sunanlar, kısa bir süre sonra programı ona bıraktılar. Üstelik bunun farkına bile varmadılar.

Yorumları okudukça doğal olmanın, samimi olmanın ama her şeyden önemlisi dürüst olmanın önemini yeniden fark ettim.

İyi bir anne olmak için elinden geleni yapan, özellikle kadınlar için durmadan çalışan, sanatı her zaman destekleyen ve tanıtımı için her zaman mücadele eden, yardım projelerinin daima içinde olan ama mümkünse bunlardan söz etmeyen; çok cesur, çok adil ve çok güzel olan bu kadının ne kadar doğru bir rol model olduğunu bir kere daha düşündüm.

Toplum tarafından tanınan insanları çok iyi tanımak için, onlarla zaman geçirmek lazımdır.

Ama gerçek zamanlar …

İçi dopdolu zamanlar…

Hayatı konuşabilecek zamanlar…

Onların sadece bir ad ve soy ad olmadıklarını, bir yerlere boşuna gelmediklerini, sizin gibi benim gibi biri olduklarını, tek farklarının herkesçe tanınmak olduğunu ve bunun da zaman zaman zor bir iş olduğunu anlamak için geçirilecek doğru zamanlar…

Ekrandaki yüz, benim ona her zaman söylediğim gibi, ‘sahici’  bir kadının yüzüydü.

Sahici bir insanın yüzü…

Leyla Alaton’un…

Onunla dostsanız şanslısınız demektir.

Onunla sohbetler, içi hayatla dolu mucizevî zamanlardır.

Bir yerlerde konuşmacıysa asla kaçırmayın, arkadaşıysanız onu daha sık görün.

Yanından içiniz sıcacık olmuş ve kıpır kıpır bir hisle ayrılırsınız:

Yaşama sevinciyle…