Aile ve zaman

Eddi ANTER Köşe Yazısı
14 Ağustos 2013 Çarşamba

İspanyol meyhanesinde sarhoşum. “Haberes buenos1.” Hepimize tatil ve bayram ertesi iyi haberler gelir inşallah. Meyhanenin adı Agora Meyhanesi... İçki yok, dert yok ancak eğlenmek için sebep çok... Aile bir arada olunca, kötü her şey unutuluyor veya tüm sevdiklerinle bir aradayken başka kimsenin, hiç bir şeyin önemi kalmıyor. Aile bu, adı üstünde ve zaman birlik beraberlik zamanı... “Bütün hesaplar benden” diye bağıran bir ses çalan şarkıya eşlik ediyor. Hesaplar zaten önceden ödendiği için bu da sorun değil. Asıl sorun benim yeni çıkan popüler şarkılara yabancı olup ayak uydurmak derdine düşmüş olmam. “Yüzün gözün sabaha kadar şişer inşallah” diye sözleri aklımda kalıyor. Bu ne şarkıdır, ne biçim dizeler ve neşe içinde eller havada dans ediliyor... Yarın öbür gün hatırlayan olacak mı?

Sözlere yüklenen anlamlara bakınca şarkılar da ona göre değer mi kazanıyor diye düşünmeden edemiyorum. Bir şarkının çok kişiye hitap etmesi şarkıyla mı ilgilidir yoksa o kişinin kendisi ve ruh haliyle mi alakalıdır? Sezen’in her şarkısı Orhan Gencebay’ın remixleri artık üçüncü nesle hitap ediyorsa bu dizelerde olan derinlik nedir? Bu sözlere onlar nasıl ulaştılar da hepimiz aynı şarkıda kendisini bulanlarız? Sır şarkıda mı yoksa arayıp da kendini bulamayan bizlerde mi?

İlk defa düğün, nişan, Bar-Mitzvah veya Bat-Mitzvah olmadan abim ve çocukları, kız kardeşim, eşi ve çocukları, ben ve çocuklarımla toplam on iki kişi mavi yolculuğa çıktık. Bilmediğim pembe dünyanın mavi yolculuğu olacağıydı. Henüz seyahatin başında biraz ön yargılarım yoktu dersem yalan olur. Ama insan en çok yalanı zaten kendisine söyleyen değil midir? Kendini aldatıp bu yolda uzun süre kalmak doğanın veya insan olmanın bir parçası değil midir? Cevabı veya yorumu size bırakıyorum. Sonunda öğrendim ki bazı yeğen ve kardeşlerimin de çekincelerinin olduğu, küçük bir teknede yedi gün boyunca dış dünyadan kopuk bir halde değişken ruh hallerimizle birbirimizi yersek ne olacağıydı... Kavga etsek, birbirimizi üzsek kim nasıl taraf tutacak sonuca nereden ulaşıp hallolacaktı? Herkesin istediği mutluluk, aradığı huzur bu yolculukta olacak mıydı?

Pek yakında kız kardeşim 50 yaş doğum gününü kutlayacak, yeğenim 13 yaşına girip Bar-Mitzva olacak. Ben her ikisini de kutladım bile, onlarla birlikte, onlardan habersiz. Orhan Gencebay’la, Sezen ve Tarkan’la... Şarkılarında sarhoşum, sözleriyle başım dönüyor. Ben Tavşan Burnu Koyundayım, ben İngiliz Koyundayım, Mazıdayım ben Türkiye’de tatildeyim. Adları değişiyor fakat deniz aynı güneş aynı keyif aynı... Nerede olduğum önemli değil maksat beraber olmak... Bu keyfi tanıyanlar tanımayanlara anlatır inşallah. Tatil dediğin olduğun yerde tek başına bile yaptığındır ama ek olarak bir de Tanju Okan’la “öyle sarhoş olsam ki” şarkısı çalıyorsa daha ne isteyeceğim? Senelerce bu şarkıda gözyaşı döktüysem ve bugün yepyeni bir nesil aynı şarkıya ayak uyduruyorsa- hem de içmeden- ‘natural high’ haliyle, doğal bir neşeyle söyleyebiliyorsa ben mutluyum demektir.  Mutlu olduğun anın farkında olmak bu değilse nedir? Yazıyor ve yaşıyorum.

Hayat anlamını basitliklerin içinde gizliyor. Derine daldıkça istiridyedeki inciyi bulacağın gibi çamura da batabilirsin. Senin şarkı söylemen en iyisi elbette... Hangi şarkı, hangi keyif, hangi içki yerini tutar acaba aile, aile dayanışması ve sevgisinin? Bu yakınlık, destek, katıksız beklentisiz sevgi yumağı olmak hali... Varsa var yoksa yok ne yapabilirsin ki? İşin gerçeği, herhangi birine sevgi ve vakit dışında vereceğimiz ne var acaba?

Tüm çocuklarım ve yeğenlerimle gerek sohbet olsun gerek güneşlenmek, birlikte yüzmekten, beraber dans edip şarkı söylemeye ve sadece yan yana iyi bir vesilede olmak nasıl güzel bir hismiş. Bunu yaşayamayanlar düşünsün. Mutluluk uzakta değil sürekli yanımda, yanı başımda; bakıp görmem elimi uzatıp tutmam yeterliymiş sadece. Ne mutlu bana ki bu gulet teknede ailemle birlikte yedi güne huzuru sığdırdım. Anıları etkisi uzun sürecek gibi kayıtta. Aklıma dedim ki “ne zaman keyfin yok, yalnız ve çaresiz hissediyorsun, o zaman bu anı bu günü bu tatili hatırla.”  Bu tecrübenin üzerine yenisini koymayı beklemek veya illa daha iyisini yaşamak yerine olanı değerlendirip eskiyi kayıttan kullanıp mutlu olacağım gibi gözüküyor. Aynısını siz de yapabiliyorsanız ne mutlu size :) Akıl sizi değil siz aklınızı kontrol edin...

Ajda söylüyor, “Haykıracak nefesim kalmasa bile ellerim uzanır olduğun yere.” Ben bu şarkıda âşık oldum, aşkı yaşadım üzerinden 30 sene geçti çocuklarım mırıldanıyor, yeğenlerim başka aşkları aynı şarkıda buluyorlar. Hayat bu ve akıyor. Çocuklarla, benimle, bizimle, bir nesil bitiyor ve diğeri başlıyor. Yaşam bu, devam ediyor. Onlar deneyimliyor, öğreniyor; bizler deneyimledik ve hatırlıyoruz geçen zamanı. Böyle bir şey işte hayat! Devam ediyor aynı şekliyle. Değişen hiç bir şey yok. Şarkılar aynı, sözler aynı, bizler aynı, deneyimlenenler aynı ve her biri farklı sanıyoruz. Çocuklarımız değişik olup, fark yaratacak sanıyoruz, en azından bunu umuyoruz ama ne yapacaklar nasıl yapacaklar diye sormuyoruz... Hayat bu işte, böyle devam edecek şarkılarla, sözlerle müzik ve arayışla... Ama son bulmayacak. Ben gideceğim, o gidecek ama hayat hep devam edecek... Kimine şarkılarla, kimine tekne seyahatleriyle, kimine bayramlarla... Zaman, tüm sır ve sürprizleri kapsar.